O ZAMAN BAŞLIYORUZ

25 3 6
                                    


Dinlenmeye muhtacım.
Uzanmaya,
Boş boş tavana bakmaya,
Sadece uzanmaya muhtacım

Ama olmuyor,
Zorlasam da zaman durmuyor
Moralim hiç düzelmiyor,
Yaşananları kimse değiştirmiyor
Yakılanları kimse tamir etmiyor!

Ve elime hiç bir şey geçmiyor!
Böyle boş oturup dururken

Bir hikmeti vardır gerçi,
Madem olanlar böyle olmuş,
Bir hikmeti vardır gerçi,
Ve bunu kabullenmek bana ilaç olmuş,
Bu zehrime tek devam olmuş...

Ne diyeyim,
O zaman başlıyoruz.
Eski dostlarımdan çok uzakta,
Tek başıma olsam da...
- Faik-

xXXx

Uzun müddettir yatağımda oturup tavanı izliyorum...

Artık bir şey düşünmeye bile hakkım olmadığını düşünüyorum..

Alt kattan sesler geliyor,
Bir şeye hazırlanıyor gibiler, yola mı çıkacaklar bilmiyorum..

Sanırım yanlarına gitmem gerekiyor,

Ama buna yüzüm yok...

Herkes Buğra denen herif gibi bana gülümser mi bilmiyorum.
Birisi bana hesap sormaya kalkarsa ne yapabileceğimi düşünüyorum,

Hiç bir şey...
Kendimi koruyamam,
Belki de korumamalıyım da..

Alt kattakilerin seslerini duymak beni rahatsız ediyor, zarar verdiğim kişilerle aynı binadayım.

Ama onlara neler yaptığımı hatırlamıyorum bile....

Biri kapımı açıp
"Demek beni kurşunlayan sendin " dese, beni dövse, hatta beni öldürse yapaileceğim hiç bir şey yok.

Bana yardım edecek bir kimse de yok. Güya biri vardı,

O da gitti.

Nereye gittiğini bile bilmiyorum...

Yani şu an yapa yalnız bir halde...

Kapıdan ayak sesleri mi geliyor...

Gittikçe yaklaşıyor...?
Daha da yaklaşıyor?!.

Durdu...?!

Kapı açıldı...

"Bakalım burada kimler varmış...
Baygın dana gibi uzanmış bir Faik.

Hayırdır sen niye böylesin?"

...

Kim ya bu?
"Tanışıyor muyuz?"

Herif dona kaldı,

Dik dik bana bakıyor,

Gözlerinde farklı bir duygu belirmeye başladı,
Biraz daha dik dik bakarsa altıma yapacağım ..

"Faik, Turgut diye birini tanıyor musun?"

Turgut? O Turgut mu? Yani o değildir değil mi? yok ya??

"Yani şey.. ismini duymuştum..."

Gözlerini devirdi.
Ne diyeceğini düşünüyor herhalde...

Bu adam o olamaz değil mi?

"Sen Saim'i, Tayfun'u, Ya Cengiz'i bile hatırlamıyor olamazsın,

Değil mi?"

Eee...
Galiba olabilirim, Yani belki..

"Yok.
Yani, isimleri tanıdık geliyor."

Bana baktı, gülümsedi,
Kapıyı kapatıp masaya doğru ilerledi.

Yürüyüşü bile korkutucu. Bastığı yeri titretir gibi bir hali var.

"Faik, bak anlaşalım,
Ben kendime sandalye çekerken
suçluymuşum gibi dik dik bana bakma.
Tamam mı?"

Eee...
"Olur, tamam."

"Şimdik,
Nerede olduğumuzu bildiğini var sayıyorum, ya da,
Sen bana ne bildiğini anlat.
Niye burdayız, ne yapıyoruz, biz kimiz? "

Rauf'un anlatıklarını mı soruyorsun?

Keske sormasaydın.

"Savaştan dolayı buraya kaçmadık mı?"

Gözlerinde soğuk bir ifade belirdi, sol kolunu masaya koydu,
Ne diyeceğini düşünüyor gibi,
Ya da beni nasıl öldüreceğini düşünüyor?!
Gözlerindeki ciddiyetten yüzüne bakmaya korkuyorum...

"Aslında kaçmadık.

Anladığım kadarıyla hangi şartlarda savaştığımızı bilmiyorsun.

Sana bildiğim en ince ayrıntısına kadar neler olduğunu anlatabilirim, ama senin bazı şeyleri unutmuş olman imkansız, buralarda yaşananları unutmak öyle kolay değil.

Sadece şunu bil, o savaşı kaybetmedik, kazandık.

Ama içerdeki kurt bizi birbirimize düşürdü. Buraya gelmemizin sebebi de herkes birbirine sataşırken arkada kalanlara kimsenin dikkat etmemesiydi. Başka sebeplerde var ama onları daha sonra öğrenirsin.

Şu an ki vaziyeti özetlemek gerekirse de, ordu kollara dağıldı, her komutan kendi bölüğünü alıp şehirlere çekildi. Biz de yakında yola çıkacağız, en yakın şehire doğru gideceğiz.

Düşmanın durumunu bilmiyorum ama herhalde işgal ettikleri şehirlerde kutlama yapıyorlardır."

AAma bu adamlar kaybetmemiş miydi?
"Savaşı biz kazandıysak niye kutlama yapsınlar ki?"

"Ordumuz dağılmışken kutlama yapmayacaklar da ne yapacaklar Faik? Bak, savaş sadece karşı tarafa kurşun sıkmak değildir.
Savaş davaların savaşıdır. Ve bu savaşta bir tarafın hakkı savunması gerekirdi.
Düşman da bunu engelledi.
Menfaatlerle gözleri boyadı.

Artık onların karşılarında o eski düşmanları yok. "

Duraksadı, ellerini dizlerinde birleştirip öne eğildi. Derin düşüncelere dalmış gibi bir hava var. Neyi düşündüğünü sormaya korkuyorum.

Bu iri yarı adamı daldığı düşüncelerden çıkartacak kadar önemli bir soru bulamıyorum.

Gerçi, bir tane sorum var, Rauf'un, kardeşimin söyledikleri şey, "tarafın" veya "davan"...

"Dava derken ne demek istiyorsun? "

Bana bakmadı.
Duymamış gibi, ama duymaması çok zor? Tekrar sorsam..

"Faik, sorunun cevabını bilmediğine emin misin? "

Duymuş... Kafasını kaldırp bana baktı..

"Oysa senin çok iyi biliyor olman lazımdı. Eğer bunları dahi unutmuşsan...
Neden seninle ilgilenmemi istediklerini anlıyorum."

Yüzünde memnuniyetsiz bir ifade var.. gözlerini biraz kısarak bana bakıyor, bende ne gördüğünü veyahut ne aradığını hiç anlayamıyorum, yani bende ne görüyor olabilirsin?

Açıkta bir yerimiz varsa söyle!

Sırıtmaya başladı...

"Anlaşılan senle çok işimiz var Faik.

En başta şunda anlaşalım,
Sadakat ve ciddiyeti asla bırakmayacaksın. "

Sırıtarak bana bakıyor...
Nasıl bir cevap verecğimi bilmiyorum... Sadakat ne ki?

"O ne demek? "

Gülmeye başladı..
Artık adama bakmaktan korkuyorum...

"O zaman başlıyoruz,
Şimdi diğerlerinin yanına gidiyoruz.

Hem merak etme, onlar seni bu kadar korkutmaz. "

xXXx








ÖLÜLER VE DİRİLERHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin