Uyutmayan bir sıcak sarmıştı İstanbul' un dört bir köşesini. Yatakta bir o yana, bir bu yana dönerken en sonunda pes etmiş bir şekilde, uykuya mahrum olmuş ela gözlerle ayaklandı yattığı yataktan. Kumral saçları ıslanıp birbirinin içerisine girmiş, beyaz tişört hafifte olsa olan karın kaslarını belli edercesine üzerine yapışmıştı.
" Sikicem ama böyle işi." diye mırıldandı ağzının içerisinde sonra kalktı oturduğu yataktan. Boş uykusuz bakışları gecenin karanlığına iyice uyum sağlamak için dolaştı zifiri karanlık odasında.
Ne yapacağını bilmezcesine durdu, bir süre olduğu yerde. Klimanın zamansız bozulması yüzünden bu hâllere düştüğüne inanamıyordu. Yarın sabahın köründe antrenmanı olmasına rağmen uykusuzluk gözlerinde akıyordu.
Beyaz özenle işlemeli perdenin rüzgarla hafifçe havalanmasıyla Kerem' in dikkati oraya kesildi. Dışarı çıkıp biraz yürümek ona belki de iyi gelebilirdi.
Fazla düşünmeden yanındaki beyaz komidinin üzerinden telefonunu alıp direkt olarak odasından çıktıktan sonra dış kapıyı açtı ve kendisini loş ışıklarla aydınlatılan, dışarıdaki neme inat esen rüzgarın kollarına bıraktı kendisini.
Diğer günlere nazaran bugün daha parlak olan aya bakarken evinin dış kapısını ardından çekti.
" Ben Türkçe bilmiyor!"
Pekte uzaktan gelmeyen, yardım çağrısı niteliğinde olan bağırışı duyunca, Kerem başını hemen sesin geldiği yöne doğru çevirdi.
" Ver lan dedik üzerinde ne var, ne yoksa!" dedi sert ve hırçın şekilde, çocuğun kolunu sıkıca kavrayan adam.
İki tane tekinsiz, sokak serserileri gibi görünen adamlar çocuğun iki yanında çevrelenmişti. Birisi kaçmasın diye biraz daha arkasında kalırken, diğeri ise çocuğun kolunu büyük elleriyle sarmış, daha fazla korkutabilirmiş gibi de, vahşet dolu kahverengi gözlerini onun üzerinden bir an olsun bile çekmemişti.
Kerem ise kaşlarını çatmış bu görüntüye öylece bakakalmıştı. Normalde onun oturduğu bu semtte böyle şeylerin yaşanması olan dışıydı. Nasıl olurda bu zibidiler buraya elini kolunu sallayıp giripte haraç kesmeye cüret edebiliyorlardı?
" Ne oluyor burada?" derken cesaretli bir tavırla, hızlı adımlarını iki adama doğru yöneltmiştir.
Serserilerin ve oğlanın bakışlarının ona dönmesiyle az da olsa tırsmıştı ama bu değildi ki bu manzara karşısında susup öylece kalacaktı. Kerem ve adamların arasında sadece bir metre - hatta daha az bile denebilicek- bir mesafe vardı.
" Lan sen Galatasaray' da ki Kerem değil misin?" dedi oğlanın kolunu sıkıca kavramış olan adam.
Kerem bunu onaylamaktan çekiniyordu. Adamların Fenerli çıkma ihtimali varsa onun şuanda ağzını burnunu kırabililerlerdi ve yarın antrenmanı varken bu istediği en son şeydi ama yinede kafasaıyla onayladı.
" Evet, benim. Bir sorun mu var, amına koyim?"
Adam hemen oğlanın kolundan elini çekip yüzüne masumane bir gülümseme yerleştirdi. Kahverengi gözlerde ki o vahşetin yerine, anlatılamaz derece de bir hayranlık ifadesi yer edindi.
" Abi ben senin büyük hayranınım ya. Valla ne isterseniz yaparım siz söyleyin yeter."
Kerem bu ani değişken ruh hali ve bir anda konunun nasıl buraya geldiğini kestiremediği, için anlaşılmaz bir moda büründü ama buna ragmen yüzüne bir gülümseme yerleştirdi.
" Bir ara gel bir kahvemi içersin."
Bu yaptığı şuanda çok mantıksız, akıl almaz bir şeydi ama bu adamın huyuna gidip oğlanı onların elinden kavga falan çıkmadan da kurtarabilirdi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Guerra Por Amor // Kerem Aktürkoğlu • Mauro İcardi
RomansaKerem ve İcardi aynı hayatı yaşayan iki yabancıydı.