Bölüm 1: Nil.

109 10 4
                                    

"Nil yapma!Nil sana yalvarıyorum bunu yapma! Sen iyi bir kadınsın bunu biliyoruz, yalvarıyorum bunu yapma!"
"İyi bir kadın mıyım? Sen beni tanımıyorsun galiba,zavallı."
Ben kahkahalarla gülerken o elleri, ayakları bağlanmış bir şekilde ecel teri dökerek bana yalvaran gözlerle bakıyordu."Öldürün, sonrasında yanlışlıkla zarar verdiğim kişilerin yanına gömersiniz."
"Hayır,hayır,hayır! Nil lütfen, yalvarıyorum bırak beni!"    
"Ah,pardon? Ne dedin az önce? Duyamadım ama galiba şey dedin; 10 yaşından küçük kız veya erkek farketmeksizin yüzlerce çocuğa işkence ettim, sen beni bırakırsan daha çok işkence edeceğim, lütfen beni öldür."
Onun yaptığı gibi yapmacık yalvaran gözlerle ona baktım ve ardından bir kahkaha daha patlattım.Daha sonra tek bir kelime dudaklarımın arasından yavaşça çıktı; "Öldürün."
Bir kaç dakika beklediklediklerinde "Ne bekliyorsunuz! Öldürün dedim!" diye hırladım dişlerimin arasından, "Benim öğrettiğim teknikle öldürün, hemde hemen! gözümün önünde acı çekmesini istiyorum!" Bir kaç adım geriye çekildim ve adamlarımdan bir tanesine sigara hareketi yaptığım anda, sigara paketi önüme düştü.
Önümdeki o şerefsiz hâla yapmacık tavırlarla yalvarıyordu, Hiç beklemediği anda "Kes şunu!" diye hırladığımda irkildi, bu çok hoşuma gitmişti. Önüme tepsi getirdikleri anda yüzümü buruşturarak elimle tepsiyi ittim. "Bu şerefsizi ben öldürmeyeceğim, siz öldüreceksiniz."
Adamlarım şaşırdığında, Can aradan çıkıp; "Ama efendim, bu tür suçları işleyen kişileri hep siz öldürürsünüz, bize daha hafif adamlar düşer, emin misiniz?"
Can, benim asistanımdı, bütün işleri ilk onunla yaptık.
"Ne zaman verdiğim kararın arkasında durmadım?" diyerek onu tersledim;"Artık öldürün şu adamı, sıkıldım şu şerefsizin yüzünü görmekten."
Can başını salladığında, Caner'e öldürme emrimiz olan, hareketi yaptı; Ellerini hızlıca birbirine 3 kere vurmak.
Caner başını salladığında, arkamı dönüp siyah topuklu ayakkabılarımın sesi ve o şerefsizin haykırış sesleri ile inşaattan çıktım. Arabam hazır bi şekilde oradaydı, şoför geldiğimi görüp kapıyı benim için açtı; arabaya hızlıca bindiğimde, şoförde hemen bindi. "Nereye gidiyoruz Nil Hanım?"
"Pusat'ın yanına."
O adamın ismini duymak şoförün kasılmasına sebep olmuştu.Telefonu elime aldığımda, o aradı; Pusat Vural.
"Nerede kaldın Nil Çeliker? Bilirsin zamanım çok değerlidir."
"Bana o şerefsiz köpeğin soy adıyla seslenme, Nil benim adım, daha ötesi yok." diyerek hırladım.
"Hayır, adın Nil Çeliker, neyse seninle bu konuyu yanıma gelince konuşuruz."
Telefonu yüzüme kapattığında kısık sesle "şerefsiz" diye hırladım.
"Efendim Nil Hanım? Bana mı seslendiniz?"
"Hayır sana seslenmedim.Seslenmiş olsaydım zaten sana sesimi duyururdum."
Sonunda gelmiştik;"Nil Hanım beklememi ister misiniz? Ya da koruma göndermemi?" "Korumayada, sanada ihtiyacım yok, farkında mısın bilmiyorum ama şu an karşındaki yıllardır her yerde aranan, gündemde en zirvede olan seri katil. Ve şunuda unutma benim her yerde korumam vardır, sadece siz göremezsiniz." dedim tıslayan sesle.
İrkildiğini gördüğümde bu çok hoşuma gitti. "T-tamam Nil Hanım, görüşmek üzere."
Malikaneye girdiğimde Pusat elinde sigarası ile her zamanki yerinde dikeliyordu. Dik duruşumu hiç bozmadan içeri girdiğimde adamları önümü kesti. "Kimsiniz?" Anlaşılan Pusat yine oyun oynamak istiyordu, bu teklifi reddemezdim. Madem canı oyun oynamak istiyor, oynardık.
"Hey, sakin olun, kapı açıktı o kadar çok malikanem var ki hangisi olduğunu bazen karıştırıyorum."
Adamlar rahatlayıp"Tamam efendim, bir daha karıştırmamaya özen gösterin."dediğinde arkamı dönüp çıkış kapısına doğru ilerledim, ellerimi üç kez hızlıca birbirine çarptım, o an iki el silah patladı, Arkamı döndüğümde iki adamda yere serilmişti, Pusat ellerini havaya kaldırmış, bana bakıyordu.
Arkamda en az 20 tane adamım olduğuna emindim, nereye gidersem gideyim ses cihazım hep açık olurdu ve Can hep beni kulaklığıyla dinlerdi. Bu çatışma için kurduğumuz yüzlerce düzenekten bir tanesiydi.Pusat elleriyle alkışlamaya başladığında ona doğru gitmeye başladım; "Güzel şovdu prenses. Şimdi adamlarını çek ve doğru düzgün konuşalım."
Arkaya dönmeden ellerimle onlara git işareti yaptığımda saniyesinde çekildiklerine emindim, onlar benim adamlarımdı ve emirlerime uymak zorundalardı.
"Gördüğün gibi," dedim Pusat'a. "Adamlarımı çektim, nerede oturacağız? Bilirsin ayakta kalmayı sevmem. Ve birde kapı önüne koyduğun korumalarına özen göster, tekme atsam zaten yere yığılacaktı." dedim küçümseyen ses tonuyla.
"Öldürdüğün iyi oldu, zaten bir işe yaramıyordu." dedi merdivenlere doğru yürürken. Yukarı çıktığımızda cam masanın üzerinde klasik iki bardak ve viski duruyordu. Oturduğumuzda alıcı gözlerle bana bakıyordu. "Gözlerini üzerimden çek, o gözlerini oymak için sebep arıyorum zaten, benim için zevkli olur." diye hırladığımda, bu kadar çabuk öfkelenmem onun hoşuna gitmişti. Umursamazca gülümsediğinde "Benden ne istiyorsun, neden benden bu kadar nefret ediyorsun anlamıyorum?" diye sorduğunda aklımı kaçırmış gibi gülmeye başladım. "Gerçekten ne istediğimi merak ediyorsun?" Evet, dedi viskisini yudumlarken. "Merak etmeme neden bu kadar şaşırdın?" Şaşırmadım, diyerek kestirip attım. Hiç beklemeden konuya girdim;"Beni takip ettiğini biliyorum Pusat. Bunu ne hakla yapıyorsun? Ben senin hâla o küçüğün değilim. 23 yaşındayım, yıllardır aranan ama bırak izini yüzünü bile kimsenin bilmediği seri katilim. 10 yıldır yüzlerce hatta binlerce kişiyi öldürdüm. Hatta," çantamdan not defterimi çıkardım, "8374 şerefsizi hayattan silmişim. Hemde hiç acımadan. 13 yaşında birilerini öldürmek için beni oraya gönderdin, ben o adamın karşısında hiç ağlamadım, o adam bana tacizde bulundu,dövdü,soğuk suya soktu daha sonra hasta oldum diye yine dövdü, bileklerimi bağladı,yerlerde süründürdü,ben bunları yaşarken 13 yaşındaydım, ve bunları yaşamamı bana hak olarak gören sendin." dedim hırlayarak.
"Neden? Sadece soruyorum?"
"Aslında sana söylemeyi hiç düşünmüyordum, ama artık büyümüş benim küçüğüm." dedi kelimenin üstüne basa basa.
"Ben senin küçüğün değilim, "dedim hırlayarak.
"Eğitmek için." dedi sigarasını yakarken. "Eğitmek için mi?" kahkaha attım. "Biraz daha inandırıcı yalanın yok muydu Pusat? Senden bu kadar IQ'su düşük bir yalan beklemezdim,aslında zeki adamsın."
Tam o sırada telefonuma Can'dan bildirim geldi. "Soy adım Çeliker değil, o adam ölü, kendi ellerimle bana yaşattıklarını yaşatarak onu öldürdüm." dedim gülümseyerek.
"İnanır mısın? Hiç bir cinayetten bu kadar zevk almamıştım, 2,5 yıl işkence çektirdim ve en sonunda bana beni öldür diye yalvardı, babam Nihat Çeliker." dedim yapay üzüntüyle. "Ve, ben onun soy adını taşımıyorum." dedim üstüne basa basa. "Sadece Nil, daha ötesi yok." Bardaktaki viskimi tekte içip gelmiş olan arabama doğru yürüdüm.Arabaya bindiğimde şoför daha nereye diye sormadan, "Nihat Çeliker'in biricik karısının yanına gidiyoruz." dedim ve Can'a mesaj yazmaya koyuldum.

CAN:

Efendim, gece 12'de Giray Vural sizinle konuşmak için inşaata gelecekmiş, Kabul ediyor musunuz?

"Gece 12'de inşaatta olurum."

Bakalım babacığımın biricik karısı nasılmış?

Merhaba,kitabımın ilk bölümünü beğendiyseniz yorum atmayı ve oy atmayı unutmayın!
Gelecek bölümde görüşmek üzere.
Hoşçakalın,kitaplarla kalın.🤍

Karanlığın GüneşiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin