Bölüm 11 Hediye

17 4 26
                                    

Atakan, genç kızın sorusunu “Yok,” diyerek üzgün bir ses tonuyla cevaplandırdı. “ Kusura bakma olur mu? Sen yokken seni çok özledim öteki yarım. Sana o kötü sözleri söylemek istememiştim. Sadece korktum Menekşem. Gerçekten ölmüş olmandan. Karşımdakinin bir taklitçi olmasından. Beni affedebileceksin değil mi?”

Süt kardeşini anlıyordu genç kız. Ancak yine de evet demek içinden gelmiyordu. O uzun zaman sonra kardeşine kavuştuğu için heyecandan öleyazmıştı. Atakan'sa... Onu gittiği için suçlamakla yetinmemiş, üzerine birde sahtekarlık ile itham etmişti. Onu kesinlikle affetmeyecekti.

Arkasını dönen genç kız, yanından geçtikleri bir kütüğün üzerinde “Kızıl Pençe” mührünü gördü. Kana bulanmış bir kurt pençesi şeklindeki bu mühür genç kızın kafasında bir intikam planı oluşturmuştu bile.

“Meysu! Camı aç, rotaya kilitlen, camı bir dakika sonra kapat,” dedikten sonra süt kardeşine dönen genç kız “Bunlar, senin yaptıklarının sonucu Atakan. Meysu, komut girişini kapat,” dedi acımasızca.

Kendini camdan aşağı atan Afra aracın etrafındaki rüzgarın da etkisiyle az önce geçtikleri kütüğe doğru savruldu.

Kız kardeşinin peşinden gitmek isteyen Atakan, kafasını cama çarpınca üzgünce çöktü yerine.

O sırada turkuaz renkli yatak kendi kendine açıldı. Gökalp'in, yatağın bazasının içene koyduğu siyah çelikten yapılma kutu büyülü bir şekilde uçarak önlerine geldi.

Kutunun üzerindeki  bordo renkli “Gökalp” yazısı önce Orhun alfabesindeki harflere benzeyen sembollere ardından ise “Açın,” sözcüğünün rahatsız edici bir fontla yazılmış haline döndü.

İki kardeş önlerine düşen kutuyu açtıklarında içinde dört şey buldular. Bunlar kızıl renkli kaşlara sahip bir çocuğun kel kafası, biri diğerinden büyük iki adet rahim ve “Açın,” yazısıyla aynı fontta yazılmış kanlı bir mektuptu.

Korkan kardeşler tereddüt içerisinde kel kafayı aldılar ellerine. “Zavallı çocuk,” diye düşünen kardeşler başın arkasına kazınmış “Mert Aysun” yazısını gördüklerinde kutudaki iki rahme artan bir korkuyla baktılar.

Mert'in kafasını kutuya geri koyan Atakan önce küçük olan rahmi aldı ve arkasını çevirdi. Rahmin üzerindeki “Mısra Gökdoğan,” yazısını gördüklerinde Gökalp “Kahretsin,” dedi istemsizce.

Zavallı kızın rahmini kutuya geri koyan ikili sonuncuyu almadan kutuyu geri kapatmaya çalıştılar. Ancak tek elde ettikleri rahmin kendi kendine yükselerek önlerine gelmesi olmuştu.

İki kardeşin kalpleri korkuyla atmaya başladı. Rahmin arkasındaki “Sunay Atasever,” yazısı ise iki kardeşin gözyaşlarını serbest bırakmalarına neden oldu.

“Biz berbat varlıklarız Gökalp,” dedi Atakan, “Biz biraz daha sorumlu olsak yaşayacaklardı belki de...”

Abisine “Kendini suçlama, hepsi benim suçum. Tatil başladığından beri sana yük oluyorum. Keşke aptal aptal hareketler yapacağıma Kule'yi aramayı hatırlatsaydım sana,” dedi Gökalp. “En azından Mısra ile Mert kurtulurdu. Ablam... Şey... Zamanında takviye alsaydı, ya da o kıza o kadar sert davranmasaydık belki o da yaşıyor olabilirdi.”

Genç adam kardeşine iç çekerek baktıktan sonra rahmi kutuya geri koydu ve kutudaki mektubu okumaya başladı.

“Öncelikle selamlar gereksizler. Ve teşekkürler Gökalp. Senin o seriye olan hayranlığın kehanetin bir kısmının ortaya çıkmasına neden oldu. Üstelik o çakma pembe müdahale etmese tamamını da okuyacaktın. Bu yüzden sana koleksiyonumdan üç öğeyi hediye etmek istedim. Merak etme, sahipleri öleli uzunca bir zaman oldu. Neyse konudan fazla uzaklaşmayalım. Yolumdan çekilin. Sizi öldürmek istemiyorum.”

Kardeşimin Kehaneti Serisi 1:Lunar KehanetiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin