5.Bölüm=Ağaç Ev

22 4 12
                                    

İnsan büyüdükçe mı artıyor dertleri? yoksa insan büyüdükçe mi anlıyor gerçekleri?
Ne güzel demiş Özdemir Asaf.
Çoğu zaman dertlerin en büyüğü kendimizde sanırız. Fakat bizden daha büyük dertleri olan insanlara birnevi saygısızlıktır bu.
"Sadece çocukken güler insan, diğerleri palavra. Çünkü insan büyüdükçe komikliklere değil, acılara gülmeyi öğrenir aslında."
O yüzden içinizdeki çocuğu asla öldürmeyin! öldürmeyin ki... her düştüğünüzde "ACIMADI Kİ" diyebilesiniz...

Hepimiz erkenden kalkmıştık fakat bugün cumaydı ve cuma günleri Irmak hep yok olurdu. Telefonunu da kapatırdı. Nereye gittiğini hiçbirimiz bilmiyorduk.
Ama çok merak ediyordum. Aslında galiba biraz da özlüyordum. Yani normal bence, çünkü sürekli yan yanayız, bir gün birimiz olmayınca özlemek gayet normal bence.
"Alya şefiiiiim!"
"Hı?"
"Daldın gittin, ee ne diyorsun?"
"Neye ne diyorum?"
Meriç sabır dilenircesine nefes verdi. Aklım Irmak'taydı o yüzden dalmıştım...
"Irmak şefimi bulabilir misin şimdi?"
"Çocuklar Irmağ'ın geleneği bu yani cuma günleri hep yok oluyor. Nerden bulabilirim ki?"
Her cuma böyle Irmağ'ı arar dururduk ama tabikide nafileydi.
Bugün seni bulmak istiyoum Irmak.
"Valla orasını siz bileceksiniz şefim."
göz devirdim ardından odama gidip kapıyı kapadım.
Kendimi koltuğa bıraktım ve düşünmeye başladım.
Irmak nereye gitmiş olabilirdi?
Eskiden çok gittiğimiz bir sahil vardı fakat orası olamazdı.
Irmak dertlerinden kaçmak için nereye gidebilir ki?
her cuma aynı şeyi düşünürdüm.
Bir dakika!
Irmak bana çok eskiden kardeşiyle beraber gittikleri bir yerden bahsetmişti. Kardeşi o küçükken vefat etmiş.
Of neresiydi orası!?
Gerçekten bunu şimdi mi hatırlıyordum! onca cuma gelip geçti şimdi mi beynim bunu bana hatırlattı!?
Delirmek üzereydim o yerin neresi olduğunu hatırlamak zorundaydım.
Hah, evet!
EVET!
Ağaç ev.
Tabi ya!
Arkamdan gelen sesleri görmezden gelerek çantamı da alıp bir an önce teşkilattan çıktım.
Allah'tan yerin neresi olduğunu zar zor hatırlamıştım.
Hemen arabama bindim.
...

Sanırım biraz daha ileride olmalı.
Ağaç evi bulmaya yakın olduğumu düşünerek yolda yürürken sürekli etrafımdan çalı sesleri falan geliyordu açıkçası ürkmedim desem yalan olurdu.
Yaklaşık on dakikalık bir yürümenin ardından ağaç evi bulmuştum.
İşte karşımdaydı.
Merdivenleri dikkatlice çıktım ve kapıyı tıklattım.
Açan olmadı.
Tam kapıyı bir daha çalmak için elimi kaldırırken arkadan bir el kolumu tuttu ve beni kendine çevirdi.
Kalp atışlarım hızlanmıştı.
Bu Irmak'tı.
Evet, onu bulmuştum!
Yani o pek sevinmiş gibi durmuyordu gerçi ama neyse.
Kaşları çatık bir şekilde bana baktı.
"Senin ne işin var burda?"
"Seni ziyarete geldim."
"Nerden buldun beni?"
"Kolumu bırakmayı düşünüyor musun? canım acıyor."

kolumdaki elini çekti ve benden bir cevap beklercesine bakışlarını bana kitledi.

"Bana bir kere burdan bahsetmiştin hatırlıyor musun? işte eskiden buraya kardeşinle geldiğ-..."
Lafımı yarıda kesmişti. Sanırım kardeşinden bahsetmem yüzündendi.
"Tamam, hatırladım. İçeri geç."
elindeki anahtarla kapıyı açtı ve bana yol verdi.
Irmağ'ın dediğini yapıp içeri geçtim. Irmak'ta ardımdan içeri girip kapıyı kapattı.
Burası gerçekten çok güzeldi.
Ev gibi hissettiriyordu...

"Burayı başka bilen var mı?"
"Hayır, yok kimseye söylemedim."
"Söyleme de zaten."
Bana karşı soğuk tavırları her ne kadar moralimi bozsa da bunu ona söylememiştim.
Koltuklardan birine oturmuş, ikimizde sessizce öylece boşluğa bakıyorduk.
Sessizliği bozan taraf ben olmuştum.
"Kızmayacaksan bir şey sorabilir miyim?"
"Sor."
"Kızmayacağına söz ver."
"Sor Gökyüzü."
Gökyüzü'nü bilerek bastırmıştı. Bu beni biraz daha zorlarsan sana artık Alya derim demekti.
"Kardeşin neden vefat etmişti? yani o zaman bunu söylememiştin."
"Trafik kazası." dedi, tok bir sesle.

Ve konuyu değiştirmişti.
"Bir şey içer misin?"
"Kahve olabilir."
başını sallayıp oturduğu yerden kalktı ve tatlı ve küçük mutfağa yöneldi.
Gerçekten de buraya çok sık geldiği belli oluyordu. Her şey yeni ve taze gözüküyordu.
Yaklaşık on dakika sonra iki kahveyle yanıma geldi ve elindekileri ortadaki sehpaya bıraktı.
Uzanıp kahveyi sehpadan aldım ve sıcak olduğu için küçükçe bir yudum aldım.
O da kahvesini yudumlarken yine içeriyi sessizlik esir aldı.
Bu sefer sessizliği bozan o olmuştu.
"Bacağın nasıl oldu?"
elimdeki kahveyi tekrar sehpaya bıraktım ve
"Düne göre daha iyi" dedim.
"Senin dudağın nasıl oldu?" diye sordum ve ona biraz daha yaklaştım.
Dün o bacağımla ilgilendikten sonra bende onun patlayan dudağına pansuman yapmıştım.
Ona yaklaştığımda o da bana biraz yaklaşmıştı.
Bana mı öyle gelmişti yoksa gerçekten bir saniyeliğine de olsa gözleri dudaklarıma mı kaymıştı bilmiyordum.
gözlerimiz birbirine kenetlenmiş bir şekilde dururken,

kuvvetli bir ses geldi. Kalbim yine çarpmaya başlamıştı. Yine korku sarmıştı tüm bedenimi. Gözlerimizin kenedi ayrılmıştı aniden, ve yine gelmişti o ses, cam kırılma sesiyle karışık o ses işte,
Silah sesiydi...

Bölüm Sonu...

~Maske  kimsin sen?~
















Yayımlanan bölümlerin sonuna geldiniz.

⏰ Son güncelleme: Sep 01, 2023 ⏰

Yeni bölümlerden haberdar olmak için bu hikayeyi Kütüphanenize ekleyin!

MaskeHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin