Selammm! Nasılsınız? Umarım iyisinizdir. Bu benim yazdığım ikinci kitabım. Birinci kitabım hâlâ taslaklarımda, içime bu sindiği için bunu atmak istedim.
Bu kitaba gelirsek, kitabımız asker kurgusudur. Birazdan karakterleri tanıtıp hikayemizin giriş bölümünü yapalım. Ayrıca kafalarınız karışmasın diye bu giriş bölümü geçmiş zamanı anlatıyor yani Elçin'in küçüklüğünü. 1. Bölümden sonra şimdiki zamanı yaşamaya başlayacağız.
Elçin Akbay, kendisi ana kızımız. Gazetecilik 2. Sınıf öğrencisi. Zamanla kendisini daha iyi tanıyacağız. Şimdilik bilgilerimiz bu kadar.
Şimdi gelelimi timi tanıtmaya;
Yüzbaşı Atilla Karadağ
Kıdemli Üsteğmen Aslan Bölükbaşı
Üsteğmen Zafer İnce
Teğmen Burak Coşkun
Astsubay Hanif Tekin
Astsubay Zekeriya ÇetinAna erkek karakterimiz Atilla. Kendisine bir model buldum. Aleksa Gavriloviç. Bu adamı seçmemin nedeni hem Atilla karakterine uygun olması hem de daha önce hiç kullanılmaması.
Elçin'in modeli: Mahiye Selin Egemen, ınstagramı ise selin.egmn
Umarım bu modeller karakterleri anlamanıza daha çok yardımcı olur. Eğer öbür karakterlere de model bulmak isterseniz hep beraber bakalım ve kesinleştirelim.
(ASKERLİK HAKKINDA ÇOK BIR BİLGİM YOK AMA ÜST VE ALT RÜTBE ARASI SAYGI KESİNLIKLE OLUCAK SADECE TIMDEKİ KARAKTERLERİN RÜTBELERİNİ KENDİ İSTEDİĞİM GİBİ YAPTIM YANLIŞLIKLAR OLABİLİR. EĞER O YANLIŞLIKLARI SÖYLERSENİZ DAHA KOLAY ANLAŞIRIZ.)
Ayrıca teşekkür ettiğim biri var İlaydam. Bu hikayede emeği geçen biri kendisi. Ben ona aklımdaki kurgudan bahsedince direkt karakter bulmaya ve bilgiler bulmaya çalıştı. Her zaman arkamda durdu, ne yaparsam destekledi. Kitap yazmayı istediğimde bana motivasyon verdi. Onun için hem emekleri hem de bana katkısı sayesinde ona çook teşekkür ederim❤️.
Şimdi hikayemize girebiliriz. Umarım beğeneceğiniz ve keyifle okuyacağınız bir hikaye olur. Keyifli okumalar.
***
İLAHİ BAKIŞ AÇISI
Küçük kız daha yeni uyanmıştı. Daha 8 yaşında olan Elçin için bugün çok önemliydi ama yataktan da çıkmak istemiyordu. Çünkü akşam yatmak yerine annesinden gizlice tabletiyle oynamıştı. Aslında o kendince gizlediğini sanıyordu, annesinin her şeyden haberi vardı. Sonuçta anneden asla bir şey saklanmazdı. O her şeyi hızlıca anlıyor ve fark ediyordu.
Babasının içeriden seslenmesine daha fazla dayanamayan Elçin yavaşça yataktan çıktı ve koşarak salona gitti. Orada babasını görüp hızlıca onun kucağına atladı. "Aa kızıma bak kocaman olmuş. Artık taşıyamıyorum, nolucak böyle?" Babasının eğlenen sesiyle küçük kız daha çok gülerek en ağır şekilde durmaya çalıştı. "Ama baba sen askersin! Beni taşıyabilirsin ki. Neden oyun yapıyorsun bana?" Evet, Elçin'in babası askerdi. Küçük kız bundan ne kadar hoşlanmasa da yapacağı bir şeyi yoktu.
"Hadi, kahvaltıya gelin artık!" Annesinin gür sesiyle babası gözlerini kocaman açıp Elçin'e baktı. Kız bunun şaka olduğunu bildiği için babasına sıkıca sarılarak kahkaha atmaya devam etti. Babası küçük kızını uçurur gibi mutfağa götürdü.
Annesi masayı yine donatmıştı. Tabiki kocasının evde olması buna katkı sağlamıştı. Asker eşiydi o, çok göremezdi kocasını. Ama şuna emindi ki kızı babasının yokluğunu anlamayacaktı. Babası yoksa annesi vardı. Kocasının gittiği yerde o devreye giriyordu. Kızı daha küçüktü, anlayamazdı.
"Sevgi, bu kızı neyle besliyorsun sen? Kocaman olmuş, kaldıramıyorum." Dedi kocası. Kafasını oraya doğru çevirdi. Kocasının kucağında kahkaha atan küçük kızını görünce onunda yüzünde buruk bir gülümseme oldu. Eğer kocası şehit olursa işte o zaman kızına bunu nasıl açıklayacağını bilmiyordu. Sabah akşam kocası için dua ediyordu. Kendisi için değil, kızı Elçin'i için endişeliydi. O kaldırmazdı babasızlığı. Sevgi kaldırmıştı. Babası da askerdi onun. Şehit olmuştu, o kaldırmıştı zor da olsa annesi için dayanmıştı. Annesi kaldıramamıştı. İntihar etmişti. Küçüçük çocuğunu bırakmış, acısının peşine gitmişti. Arkasındaki çocuğunu düşünmemişti.
Annesizliği de babasızlığı da tatmıştı. Kızına yaşatmak istemiyordu. Ama gidip askerle evlenmişti. Kızına en acı verici şeyine sebep olabilirdi. Süleyman, o hayatının içine doğmuş güneşti. Hiçbir zaman keşke dememişti onun yanında. Evlenmişti evlenmesine ama asla pişman olmamıştı. İyiki de evlenmişti. Onun kanından bir çocuğu vardı artık. Onun gibi kahverengi saçlı, kendisi gibi beyaz tenli kahverengi gözlü bir hayat doğurmuştu. Kocası son anda doğuma yetişmişti. Ama olsun, ister sonunda ister başında gelmiş olsun. Biliyordu istediği zaman gelemeyeceğini. Kızmıyordu Süleyman'ına. O en doğrusunu yapmaya çalışıyordu.
"Yaa anneee!" Kızının çığlığıyla ikisininde bakışı oraya gitti. Elçin ağlamaya başladı. Ne annesi ne de babası ne olduğunu anlamıyordu. "Bu nasıl yemek? İğrenç, pok gibi!" Diyerek koşarak odasına gitti. "Elçin buraya gel! Nasıl söz o nimete!" Annesinin bağırışıyla Süleyman sussun diye elini önüne koydu. Yavaşça Elçin'in. Hayatının anlamının, yaşama sebebinin, prensesinin odasına gitti. Ne olduğunu bilmiyordu ama Elçin ne yaparsa yapsın asla ona bağırmıyordu, bağıramıyordu. İmkansızdı, o onun yaşama sebebiydi. Tek çocuğu, tek kızıydı. Nasıl kızabilirdi ona? İster en yanlış şeyi yapsın, isterse en açık kıyafeti giysin. Kızmadı ona, babası arkasında dağ gibi dururdu.
Yavaşça kapıyı açtı. Kızı yerde oturmuş Barbielerini birbirine vurarak sinir atıyordu. Zaten sinirlendiği zaman yaptığı tek şey buydu, oyuncaklarına zarar vermek. "Kızım, minnoşum, noldu benim birtaneme?" Babasının sesini duyan Elçin ağlamaya başladı. En sevdiği şey babasına naz yapmaktı. Asla kızmayan babasını çok seviyordu. O ne yaparsa yapsın bir kere bile bağırmamıştı.
"Babaaa!" Salya sümük ağlarken diyince babası gülmemek için kendini zor tutmuştu. Biliyordu kızının ona naz yaptığını. "Noldu babasının gülü?" Diyerek küçük kızını kucağına aldı. Kızı babasının kokusunu çok sevdiği için her sarıldığında kafasını babasının boynuna görmüyordu. Ya babasına bir şey olursa? Bilirdi Elçin bunları. Yaşına göre her şeyin farkındaydı. Babasının bir gün göreve gidip bir daha dönmeme şansı olduğunu biliyordu. Annesinin ne kadar belli etmemeye çalışmasına rağmen çok dua ettiğini biliyordu.
"Baba, sen ölecek misin?" Kızının bu sorusuyla Süleyman olduğu yere çakıldı. Böyle bir soru beklemiyordu. Olayları bu kadar hızlı idrak etmesini de beklemiyordu. O daha 8 yaşındaydı, bütün yaşıtları bebekleri düşünürken kızının babasının ölümünü düşünmesi Süleyman'ın bir kere daha kendisinden nefret etmesine sebep oldu. "Eğer bomba patlarsa canın çok yanar baba. Ya da kurşun gelirse. O zaman ölürsün baba. Ben senin kokunu çok seviyorum, eğer ölürsen bir daha seni koklayamam ki." Her bir kelimesinde Süleyman sanki kurşun yemiş gibi oluyordu.
"Kızım nereden öğrendin bunları? Ölmek yok, bomba, kurşun yok." Kızının kafasından bunları silmek istedi. "Ben biliyorum, salak değilim ki." Elçin kendisinin küçük görmeyi sevmezdi. Bilirdi o. "Yok kızım, unut bunları. Salak ol böyle konularda. Ölmem ben, seni bırakır mıyım hiç? Ben dünyalar güzeli kızımı bırakır mıyım? Boşver bunları, söyle bakalım neden gittin öyle?" Kızının aklından bunları çıkarmaya çalıştı. Unutsundu bunları.
"Annem menemen yapmamış. Sen çok seversin ama o bunu unutmuş. Zaten eve çok gelmiyorsun. Gelsen de annemi yormamak için bir şeyler istemiyorsun. Eğer ben öyle yaparsam annem menemen yapar. Sende yersin." Kızının her bir lafıyla Süleyman Allah'a daha çok şükrediyordu. Kendisine böyle bir evlat verdiği için.
Onlar bunları konuşurken kapıda olan biteni izleyen Sevinç gözyaşlarını tutamadı. Kızına iyi bakamamıştı. O yüzden kızının aklında böyle şeyler vardı. Daha menemeni bile akıl edememişti ama o küçücük kız bunu akıl etmiş ve kavga çıkararak bunu yapmaya çalışmıştı. Kadın yavaşça kapının arkasından çıkıp mutfağa yöneldi. Hılzıca menemen yapmaya başladı...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SİYAH GÜL: SEVDA
Adventurebir insan ne kadar ileri gidebilirdi? Ben giderim, sonu ölüm olsa da giderim. Ben Elçin Akbay, hikayenin sonu belli ya acı ya da tutku. Peki ben hangisini yaşayacağım? DİKKAT! BU BIR ASKERİ KURGUDUR. KİTABIN İÇİNDE CİNSELLIK KAN VE İŞKENCE VARDIR.