Bu bölümü kitabın en başında karakterleri daha iyi anlamanız için yapıyorum. Kitapta sadece Elçin ve Atilla yerine başka karakterlere de empati kurarak anlamanız için bütün karakterlere tek tek yapacağım.
Neden bu kadar erken diye düşünebilirsiniz. Kitabın en başında karakterin geçmişini bilirseniz öbür bölümde hareketlerine anlam yükleyebilirsiniz diye düşünen biriyim.
İyi okumalar. Oy ve yorum yapmayı unutmayın...
20 Ocak 1996
Yoğun kar yağıyordu. Bir çocuk çığlığı bütün Samsun'u inletti. İstenmeyen çocuk Samsun'a doğdu.
Annesinin kucağına verdiler. Tutmak istemedi, o çocuğa dokunmak bile istemedi. Sarı saçları daha doğduğunda belliydi. Öyle sarıydı ki hemşireler bile şaşırmıştı.
Doğum bitti, babası kapıda sabırsızlıkla bekliyordu. Bu küçük çocuğu annesi istemiyordu, babası doğumuna gün sayıyordu. Haksızlıktı bu... İstenmeyen çocuğu zorla dünyaya getirmek.
Severek evlenmemişlerdi. Görücü usulü bir evlilikti. Ama sonradan sevmişti Niyazi... Karısının eli kesilince onunda kalbinden kopardı bir parça.
Bu sevgisinin karşılığını asla alamadı. Ayşe Niyazi ile evlendiğinde başka sevdiği vardı. Söyleyemedi hiç kimseye. Nasıl söylerdi, öldürürlerdi! Mahallesindeli arabacı çırağına çok aşıktı. Genç oğlan asla kızın sevgisine karşılık vermezdi ama Ayşe yine de çok severdi.
Hemşireler doğumdan çıkınca Niyazi hızla ayağa kalktı. Hemşirenin gülüşüyle anlamıştı... Oğlu doğmuştu, hayır istenmeyen bebek doğmuştu.
Çıkardılar doğumdan. Normal odaya aldılar. Bebeğe içi gider gibi baktı. Saçlarına, küçük burnuna, ellerine, ayaklarına. Dokunmaya bile kıyamadı.
Kulağına yaklaştı. "İsmin Zafer. İsmin gibi büyük başarıların olsun oğlum. Sarı saçlarına kurban olurum." Sesi titredi.
Habersizdi... Yanda ikisine tiksintiyle bakan kadından habersizdi. O kadın asla güzel bakmamıştı. Düşman gibi gördü kocasını. Ona çiçekler getiren kocasını düşman diye her gün sayıkladı. Aldığı hediyeleri kullanmadı, çiçekleri çöpe attı.
Niyazi fark ediyordu ama susuyordu. Yine almaya devam ediyordu. Bir umut karısını onu sever sanıyordu. Yemek yemez, kendine bir şey almaz karısına hediyeler alırdı. Karısı hepsini bir bir çöpe atardı. Yine de devam ederdi. Tek umudu karısının onu sevmesiydi.
Unuttuğu ve bilmediği bir şey vardı. Karısının gönlü hâlâ o çıraktaydı. Genç adam evlenmiş barklanmıştı. İki çocuğu olmuştu. Ama Ayşe unutamamıştı. Bencil bir kadındı o. Kendi isteği ve ihtiyaçları dışında düşünmezdi kimseyi.
Ağladı Zafer.
Başladı yağmur.Zafer acıktığı için, gökyüzü Zafer'e üzüldüğü için ağladı. Bilemezdi Zafer nasıl bir aileden geleceğini. Gökyüzü hissetti, Zafer'in gelecekteki acılarına ağladı...
5 Nisan 2003 (Diyarbakır)
7 yaşındaydı sarı oğlan. Sapsarı saçları alnına dökülüyor. Ela gözleriyle etrafı izliyordu. Yaşına göre kısa boylu vardı. Yaşıtları ondan hep daha uzun, daha iriydiler. Ama Zafer öyle değildi.
Yemek yemezdi, çok ayırırdı. Annesi de üstüne düşmezdi. Yemeği yapar oturur koltuğa televizyon izlerdi. Zafer çoğu gün aç kalırdı. İnatçıydı, inada inat yapardı. Babası anlardı, oğlunun aç olduğunu, gözlerinden anlardı. İşten yorgun gelirdi. Tek kelime etmeden oğlunun sevdiği yemeği oğluna yapar. Karnını doyururdu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SİYAH GÜL: SEVDA
Adventurebir insan ne kadar ileri gidebilirdi? Ben giderim, sonu ölüm olsa da giderim. Ben Elçin Akbay, hikayenin sonu belli ya acı ya da tutku. Peki ben hangisini yaşayacağım? DİKKAT! BU BIR ASKERİ KURGUDUR. KİTABIN İÇİNDE CİNSELLIK KAN VE İŞKENCE VARDIR.