3. Bölüm

161 9 0
                                    

Sevgi, nefret bunlar ikiz duygulardır. Yani ben öyle düşünüyorum...

Çok düşünen biri değilim, ta ki bu zamana kadar. Köyde olduğum zamanda düşünecek çok zamanım olmuştu ve bende gereksiz fazla düşünmüştüm.

Sevgi neydi, nefret neydi? Hepsini düşünmüştüm. Ben kime ne duygu besliyordum? onu da düşünmüştüm, belki de kimseye duygum yoktu.

Aşk... Aşk duygum yoktu. Şuana kadar Berk'e aşık oldum sanıyordum. Hayır ben aşık değildim, ben aşk duygusuna muhtaçtım ve Berk bana her iyi davrandığında ben onun bana aşık olduğunu düşünüp kendimi ona aşık olmaya zorlamıştım.

Benim duygularım zorlamaydı. Bunu kendime ilk defa itiraf ettim. Zorla olan duygulara gerek yoktu. Belki de bir gün fark etmeden aşık olacaktım. Hiçbir zorlama olmadan... İmkansız gibi geliyor bazen ama değil gibi de. Belki de imkansız dediğim yerde, aşk bana koşarak gelecekti.

Fakat şuan aşk bana imkansız geliyordu. Cidden öyle geliyor. Birinin gelmesi imkansız gibi, belki de öyledir. Beklemediğim anda gelecek aşkta yok gibiydi. Gerçi şimdi aşkı daha düşünecek durumda değildim.

Atilla bana babamın geldiğini söyleyince şaşırdım. Diyarbakır'a mı gelmişti? Yorgun adımlarla kapıya gittim. Hastanenin girişinde duran endişeli babamla gözlerim doldu. Sonunda nazlanacağım biri vardı.

O da babamdı, kahramanımdı...

"Babam." Ona sıkı sıkıya sarıldım. O da benim gibi bana sıkıca sarıldı. Onun kokusunu özlemiştim, şefkatini özlemiştim.

Yüzümü tutup kendinden uzaklaştırdı. "Elçin'im çok korktum kızım. Aklım gitti, dedim sana gelme buralara." Kızar gibi konuşsada yüzündeki şefkatli ifade kızmadığını aksine çok özlediğini ve endişelendiğini belli ediyordu.

"Her şey bir anda oldu baba. Böyle bir şey olacağını kimse tahmin etmemişti." Aklım arkadaşlarımda kalmıştı. Hepsi neredeydi? Yunus'a nolmuştu? Aklımda bir sürü tilki dolaşıyordu.

Babam kolunu omzuma atıp beni arabaya yaklaştırdı. Arabaya bineceğimiz zaman arkadan gelen sesle dönüp baktım. "Komutanım." Sert sesin sahibi Atilla'ydı. Babamı nereden tanıyordu? Yorgun gözlerle ona baktım.

"Söyle." Babamında bana karşı kullanmadığı kadar sert sesi çıkmıştı. Atilla'dan daha sert çıkan sesi babam olmasa korkucağım gerçeğini yüzüme vurmuştu.

Atilla ilk bana baktı sonra babama döndü. Benim yanımda konuşamadığını açıkça belli etmişti. Babamda bunu anladığı için başıyla işaret edip yürümeye başladı. Atilla arkasından gitti ve biraz uzakta konuşmaya başladılar. Önemli bir konu olduğu belliydi. Bende yorgun olduğum için konunun pek üstünde durmayıp arabaya bindim.

Birde bu konuyu düşünemezdim. Uyumam lazımdı. Ne kadar geçti bilmiyorum ama arabanın kapısını açıldı ve babam içeri girdi. Yüzü oldukça sertti, bir şeye sinirlendiği belliydi. Atilla ne demişti ki böyle sinirlenmişti?

O salak yine ne diye sinirlendirmişti? Aptal! Goril! Zaten beni oldukça sinirlendirmişti, bu yetmemiş babamı da sinir etmişti. Koydum kafaya bende onu sinir krizine sokucaktım. Tabi bir daha görürsem...

Allah'ın unuttuğu yer olan Diyarbakır'a bir daha ne zaman geliceksem artık! O gelsindi bize. Ya da gelmesindi, eve almazdım ki onu. Valla kapı dışarı ederdim! Arsız yine gelsindi ama, nazlanmak sünnetmiş. Ben yine uydurdum değişik sünnetler ama yapacak bir şey yok.

"Baba noldu?" Sesim o kadar yorgun çıkmıştı ki ben bile dediğimi zor anlamıştım. "Yok bir şey Elçin." Sesi sinirden olsa gerek bana bile sert çıkmıştı. Duygusuzdu, ne duymuştu acaba?

SİYAH GÜL: SEVDA Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin