6. Bölüm

112 7 11
                                    

Oy vermeyi ve yorum yapmayı unutmayın lütfen. Keyifli okumalar.



Hani bazı günler kalbinde ağrılar olurdu ya. Her nefes aldığında daha ağrır. Şuan öyleydim. Her nefeste kalbim ağrıyor. Yüzümü buruşturmamak için zor duruyordum. Meryem kabinde kıyafet deniyordu. Nefesim azaldı. Oksijen bedenimi terk etti. Tanrı benden nefesi almıştı.

Tanrı benim nefes alamadığımda eğleniyordu galiba. Tırnaklarım boynuma battı, sanki boynumu delsem derin bir nefes alabilirmişim gibi hissediyordum. Tırnaklarımın arasında kan hissediyordum. Ama yine de elimi çekmedim. Yüzüm buruştu, nefes almak için tanrıya yalvardım.

Ciğerlerim her nefes alamadığında yanıyordu, beni de yakıyordu. Dizlerimin üstüne düşmemek için olağanüstü bir çaba sarf etmiştim ama pek bir işe yaramamıştı. Ne zaman yerdeydim onu da bilmiyordum.

Yanıma biri geldi, ellerimi boynumdan uzaklaştırdı. Sesler her yerdeydi. Ben nefes almak için çırpınırken diğerleri bedenimi tutuyordu. Boynum verdiğim yaralarla yanmaya başladı. Ciğerlerim nefes için neredeyse yalvarıyordu. Gözlerim kaydı ama bir anda kendime geldim. Derin bir nefes aldım. Gözlerim genişledi, nefese minnettar kalmıştım.

Tanrıya minnettar kalmıştım. Yalvarmalarımı duymuştu. Bakışlarım yanıma döndü. Meryem korkulu gözlerle bana bakıyordu. Hâlâ birileri bir şeyler anlatıyordu ama benim kulaklarım uğulduyordu.

Beni yerden kaldırıp sandalyeye oturttular. Meryem hemen üstünü değiştirip geleceğini söyleyince kafamı salladım. Çalışanlar etrafımdan uzaklaştı. Biri bana su getirdi. Hemen içtim, çalışanlar ambulansı çağırmayı teklif etmişti ama kabul etmedim.

Meryem kendi kıyafetlerini giyip deneme kabininden çıktı. Koluma girip beni mağazadan çıkardı. "Elçin, hastaneye gidelim lütfen." Dedi. Bir şey olmadığını, normal olduğunu söylemek istedim ama bende biliyordum normal bir nefes darlığı olmadığını. Onu onayladım. "Tamam gidelim."

***

Hastaneye gelmiştik ve bir saattir bekleme odasında duruyorduk. Geldiğimizfen beri doktor bana bir sürü test yapmıştı. Her seferinde bu kadarının gerekli olup olmadığını sorduğumda katı bir evet cevabı almıştım.

Biraz daha zaman geçtikten sonra hemşire ismimi bağırmıştı ve doktorun odasına gittik. Doktor bir süre bilgisayarına baktı. Kafasını kaldırıp bize baktı. "Ailen nerede kızım?" Dedi. Kaşlarım çatıldı, ailemle alakası neydi? "Bana söyleyin lütfen." Çatallı sesim odada yankılandı.

Doktor nasıl söyleyeceğini bilmez şekilde bana ve Meryem'e baktı. İkimizde bir bok olduğunu anlamıştık. "Nasıl söylenir bilmiyorum... Öncelikle ilk sakin ol. Derin bir nefes al. Kalbinde delik var."

Başımdan aşağıya kaynar sular döküldü. Derim eridi, kalbim atmayı durdurdu. Nefes alışlarım yavaşladı. Dünya dönmeye devam etti ama benim için dönmeyi bıraktı. Öylece kaldı, saniyeler durdu. Saatin akrep ve yelkovanı hareket etmedi.

Tekrar etrafımda sesler duydum. Ama ne dendi bilmiyordum. Sadece sesler vardı. Gözlerim dolmadı, ağlamadım. İçim ağladı, kalbim ağladı. Küçüklüğüm karşıma geçti. Bu odada sadece ben ve o vardı.

Başbaşa kaldığımız bu oda bize dar geldi. Bu kocaman oda ikimize yetmemişti. Baktım gözleri ağlamaktan şişmişti. Benim yerime de o ağlamıştı. "Elçin, ağlasana. Senin yerine ağlamaktan gözlerim ağrıyor." Cılız sesi bomba gibi kulaklarımda patladı. Kısık sesliydi ama bana bağırıyormuş gibi geldi.

"Dinlen, otur yere." Oturmadım. Dinlemedim onu. Ağırca yutkundum, kapattım gözlerimi sıkıca. Açtım tekrar yoktu küçük Elçin. Etrafıma baktım, bana korkuyla bakan gözler gördüm. Derin bir nefes aldım, "kurtulma şansım yok mu bu hastalıktan?" Dedim. Sanki bir başkası yerine soruyormuş gibi hissizdi sesim.

SİYAH GÜL: SEVDA Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin