4. Bölüm

155 12 3
                                    

Merhabalar! Nasılsınız?

Öncelikle konuşmak istediğim konu oylar. Okuduğunuz bölümler için lütfen oy kullanın. Bu benim için gerçekten önemli. Ayrıca yorumda yaparak fikirlerinizi belirtin. Şimdiden teşekkürler.

İyi okumalar!

16 Nisan 1993

Süleyman askeriyede volta atıyordu. Aklı fikri karışmıştı. Biri vardı, sadece vardı. Fazlası yoktu, ama en olmadık kişiydi. Komutanının kızı...

Nasıl o gözle bakabilmişti ona? Onu ilk odada gördüğü zaman gözlerini çevirmemişti. Sonra sürekli görmeye başladı. Nereye çevirirse kafasını oradaydı.

Sağa bakıyor, o
Sola bakıyor, o
Önüne bakıyor, o
Arkasına bakıyor, yine o

Kurtulamıyordu. Lanet gibi üstüne çökmüştü. Komutanı bunu öğrenirse hayatı kararırdı. Şu anki konumuna gelmek için çırpınan Süleyman bir anda yok olurdu.

Seneleri giderdi, buraya gelmek için çırpınışları giderdi. Annesinin babasının onu okutmak için gece gündüz çalıştığı emekleri giderdi.

"Kendine gel Süleyman, sen bu değilsin. O kadına gözlerini çevirme, bakma Süleyman." Kendi kendine konuşuyordu. Dediklerini yapacaktı, bakmayacaktı. O kadına bakmayacaktı. Adını dahi bilmediği o kadına bakmayacaktı.

Derin bir nefes aldı, çıktı odadan. Nefes alması lazımdı. Özel yerine gitti, kendisi için hazırlamıştı orayı. Aslında bir şey yoktu, bomboş çimdi. Asıl olayı eşya değildi orada havada bekleyen düşünceleriydi. O düşünceler ne zaman oraya gitse aklını meşgul ediyordu. Süleyman'da rahatlıkla düşünüyordu.

Oraya gittiğinde en son görmek isteyeceği kişiyi görmüştü. Komutanının kızı... O çimlere oturmuş, elindeki kitabı gülerek okuyordu. Aslında okuduğu söylenemezdi, okuyormuş gibi yapıyordu.

Sevgi, Süleyman'ı uzun zamandır gözetliyordu. Nereye en çok gittiğini sonunda bulmuştu. Saatlerdir Süleyman'ın buraya gelip onu görmesini bekliyordu. Adım seslerini duyunca direkt kitabı eline aldı. Alnından soğuk terler akıyordu. O adam ona bakıyordu. Sevgi babasından ismini öğrenmişti. Azıcık bilgisi vardı Süleyman hakkında. Fakat Süleyman'ın onun hakkında bir şey bilmediğini biliyordu.

Süleyman kızın elindeki kitaba baktı. Ters tutuyordu... Sonra anladı, o kitabı okuyormuş gibi yapıyordu. Kaşları çatıldı, gülemezdi. Ama bir şey de diyemezdi, komutanına söylerse biterdi.

Sevgi Süleyman'ı yeni görmüş gibi yaptı. Kitaptan kafasını kaldırdı, şaşkınlıkla karşısındaki adama bakmaya çalıştı. Kitabın ters olduğunu daha fark edememişti. Süleyman çatık kaşlarının ardından ona baktı ve arkasını dönüp uzaklaşmaya başladı.

"Hey! Neden buraya geldin!" Dedi Sevgi. Süleyman durdu ve gözlerini kapatıp derin bir nefes aldı. Sevgi görmemişti nefesini. Süleyman yeniden çattı o kaşlarını. Döndü arkasını, kabarttı göğsünü.

"Burası benim yerim. Yerimi işgal eden sizsiniz. Gitmesi gereken de sizsiniz. Ama ben kibarlık yapıp gidiyorum." Dilini kopartası geldi Süleyman'ın. Eşek arıları soksundu dilini! Bu nasıl bir konuşmaydı? Sevgi kaşlarını çatınca Süleyman'ın göğsüne korku yayıldı. Ya o kadın babasına söylerse her şeyi?

"Kibarlık nedir bilmez misin?" Bilirdi Süleyman. Çokta iyiydi kibarlık konusunda ama o kadına yapamazdı bu kibarlığı. "İyi günler." Hızlıca arkasını dönüp ilerledi.

Arkasında kalan Sevgi sinirden kızardı. Ona öyle konuşması kızdırmamıştı onu, tek kelime bile etmemesi sinirlendirmişti. Konuşurlar diye düşünüp laf atmıştı. Ama bu hödük ters konuşup gitmişti.

SİYAH GÜL: SEVDA Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin