10.BÖLÜM~BUMERANG DÖNGÜSÜ

48 24 53
                                    


Yazarın Notu: Lütfen beğeni ve yorum yapmayı unutmayalım!..
Diğer bölümleri yorumlarınız belirliyor!
İlginize yürekten teşekkür ediyorum. 👋

AİKO

Kendi hayatlarına, kendilerine iyilik yapanların hayatına üstelik kast eden insanlara sempati besleyecek kadar af edici biri değildi

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.





Kendi hayatlarına, kendilerine iyilik yapanların hayatına üstelik kast eden insanlara sempati besleyecek kadar af edici biri değildi. Ama Bakiko, son zamanlarda gerçekten öyle davranışlar sergiliyordu ki, bu tuzağı kendisine onun kurduğuna dair şüpheleri giderek azaltıyordu. Şüphesi giderek azalan ve onu suçladığı için pişmanlık duyup, kendisinden utananlardan biri de Aiko'du.

Kendilerine olan borcun tamamını bir seferden vermesi, üstelik babasından kasalarca balık alıp Sahil Güvenlik elemanlarına ücretsiz dağıtması bu şüpheleri dağıtan en belirgin davranıştı. Ama rol yapıp yapmadıklarını veya içinden gelerek mi yaptığını anlamak oldukça güçtü. Çünkü Bakiko'nun annesini gördüğü rüyadan henüz haberleri yoktu.

Babası Bay Daiki, sana iyilik yapıp para versin, sen veya siz ise onun hayatına kast edip, çocuğuyla beraber öldürmeye çalışın. Bu aklına her geldikçe, öfkesinden küplere biniyordu adeta zavallı Aiko. İyiliğin karşılığı bu olmamalıydı.

Bay Daiki tamam, zavallı ailesinin ne suçu vardı? O da olmazdı aslında. Bir avuç para için insan mı öldürülürdü. Değer miydi insan hayatına dünyanın bütün serveti. Kendisi aynı durumda olsa hem borcunu öder, hem de binlerce kez teşekkür eder, arigato derdi. İnsanlık, vicdan bunu gerektiriyordu.

Bakiko' nun son davranışları ise buna benzer, hatta daha ötesindeydi.

Aiko bunları kendi gözleriyle görüp şahit olmasa belki de asla inanmazdı. İçi ise halen tereddütle doluydu, ne oldu bu adama, Sahil Güvenlik elemanlarını bile kendisine bu kadar yakınlaştıran, teknesini kontrol etmemeye kadar ayrıcalıklı olmasını sağlayan konu neydi? Üstelik kendileri yerli, o ise Koreli bir göçmendi.

O da babası Bay Daiki ve halkın bir çoğunun düşündüğü gibi düşünüyordu. Kore' yi işgal edip, onları köle gibi çalıştırmak için Hiroşima' ya taşıyan maalesef  kendi askerleriydi. Onlara yıllarca düşman gibi davranıp, en ağır işlerde çalıştıran da kendi insanlarından başkası değildi, yani yerliler! Uzun yıllar süren savaş sonucu elde avuçta olan ise kocaman bir mağlubiyetten başka bir şey olmayacaktı. Bunu Aiko kadar çocuklar bile fark etmişti. Öyle sömürüyle, zorbalıkla insanların kalbi kazanılmaz, toprakları ele geçirilemezdi.

Bakiko gibileri de bu olumsuz davranışların çoğuna maruz kalmıştı. Yine de güvenlerini, sevgilerini kazanmak için onlara ikramda ve saygıda kusur etmiyorlardı. Onlar da emir kuluydu sonuçta, baştakilerin verdiği, hatalı da olsa istediği emirleri yapmak zorundaydılar. Savaş dönemiydi ve kurallar katıydı, yerli de olsa itaatsizliğin insan hayatına mal olan ağır sonuçları oluyordu.

-Bakiko' ya bak baba, bu o mu değil mi, gözlerime inanamıyorum. Canavar zannettiğimiz adamın içinden sanki bir melek çıktı. Halen tereddütlerim var, bu adam bu kadar iyi olabilir mi? Sadece bunu öğrensem bana yeter. Hafızasını kaybetmemiş, isimlerimizi söylüyor, borcunu bile unutmamış son yene kadar geri ödedi. Aldığı kaç kasa balık varsa parasını peşin ve fazladan ödedi.

-Sahil Güvenlik elemanlarından bir yen bile almayıp karşılıksız dağıttı. O kadar çok kendisine bağlanmışlar ki tuhaf parkenin içinde bile tanıdılar. Teknesini kontrol etmediler. Bakiko' yu değiştiren neydi, kafasına bumerang mı çarptı yoksa?

✈️       💣       ✈️

BAKİKO

Bay Daiki'nin kendine kırgın olmasına rağmen yelkenleri sulara indirmişti. Zaten ortada bir kavga sebebi de kalmamıştı. Olsa bile demin şahit olduğu olaylar bir anda eski bütün kötü hatıraları bir anda unutturmuştu. Bu Bakiko' yu bile etkilemişti.

Teknenin üzerine Hiroşima'dan getirmiş olduğu brandayı geçirmiş, şimdi bunları olması gereken yere ulaştırmalıydı. Artık burada bunlara ihtiyaç kalmayacaktı. Her silah gördüğünde aklına işgal edilen topraklar, çocuk memurlar, ölen gençler ve kadınlar geliyordu. Mantığı şuydu belinde bir silah taşıyorsa o silah muhakkak patlayacaktı.

Kendi kararını çoktan vermişti, belindeki silahı bırakmak. Tanınmamak için giydiği parkeyle bile ifşa olmuş, yaptığı iyilikler ayuka çıkınca, kötülükler gölgede kalmıştı. Buna leke süremezdi artık. Madem Japonlar bile kendisine bu kadar ilgi ve yakınlık gösteriyor, yapması gereken onların bu sevgisini kaybetmemekti.

Bakiko'nun yaptığı rüşvet vermek değil, çoğu zaman acıdığı için veriyordu balıkları. Bu savaşı önce aralarında bitirmeliydiler. Cephede olanlar ya babaları veya abileri, kardeşleriydi, yani birebir yakınlarıydı hep.Büyüklerin dolduruşuna gelip kavga eden çocuklar gibi olmak istemiyorlardı artık. Bir dakika önce kavga edip, tekrar unutarak oyuna koyulan çocuk gibi olmalıydılar.

Bakiko' nun arada sırada gönderdiği kasa kasa balıklar işe yaramıştı. Bir kaç kasa balık aradaki sevgiyi arttırmış, tonlarca barut ve milyonlarca kasa merminin başaramadığını başarmıştı.

Bazıları bunu rüşvet olarak görse de onun için dostane bir davranıştı. Kendilerinin düşman olmadıklarına, onlar gibi bir ruhtan ve bir bedenden dünyaya gelen insanlar olduklarına her iki tarafında inanması gerekiyordu.





Peki ama Sahil Güvenlik elemanları onu nasıl tanımıştı bu parkeyle. Bunu mutlaka öğrenmeliydi. O şimdi değişmiş olsa da bir süreliğine daha bu kötülük maskesiyle rolüne devam etmeliydi.

Aslında kötülük rolü yapmaktan bile sıkılmıştı. Zaten artık pek de beceremiyordu. Son işi ise iyilik tahtını taçlandıracak türdendi.

Önce yerin altına gömmeyi düşündü teknedeki silahları, bulup çıkarabilirdi, diye düşündü. Okyanusa açılmaya karar verdi. Öyle bir açıldı ki sahil artık görünmüyordu.

Motoru durdurup, parkesini çıkardı. Bütün silahları okyanusun dibine gönderdi. Bulsalar bile çoğu çürümüş ve çalışmıyor olacaktı. Sadece insanlığın birbirlerine yaşattıkları acıların paslı birer şahidi olarak kalacaklardı. Son silahı attığı zaman birkaç aaat su gibi akıp gitmişti. At at bitmiyordu.

-O silahların hakettiği yer ne burası ne de Kore. İttifak kuvvetleri hepsini ele geçirip, belki de başka ülkelerde kullanacak. Ben ise buna aracılık etmiş olacağım. Başka insanların kanlarına ellerim bulaşmış olacak. Çocuk, kadın, yaşlı ve en son ise asker üniformalı gencecik insanlar. Dünyanın bu kötülüğüne asla aracı olmayacağım. Mutluluk celladı değil, barış güvercini olacağım. Hiroşima ve dünya huzuru barışı hak ediyor. Ben de buna hizmet edeceğim. Annem de benim böyle biri olmamı isterdi. Görseydi çok mutlu olacaktı.

Belki de görüyordur..

✈️      💣       ✈️

Umarım beğenmişsinizdir. Okuduğunuz için teşekkür ediyorum. Yorumunuzu bekliyorum. Bir sonraki bölümde görüşmek üzere.👋

ELVEDA HİROŞİMA Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin