Yüzümü duvara dönmüş bir an olsun gözümü kırpmamıştım. Odaya belli aralıklarla girip çıkan Chan, uyuduğumu düşünmüş olacak ki bana hiç seslenmiyordu.
Ağlamaktan göz yaşlarım tükenmişti. Yeri geldiğinde sadece susup duvara bakmış yeniden ağlayabilmeyi beklemiştim.
Dakikalar geçmiyor yeniden akşam olmuyor günler haftalara dönüşmüyordu. Bazen olanlara inanmakta güçlük çektiğimde hala üzerimde olan kıyafetlere bakıp neler olduğunu hatırlıyordum.
Cenazem için özenle seçtiğim kıyafetler hala üzerimdeydi.
Çalan kapı açıldığında refleks olarak yastıktan başımı kaldırdığımda kapıda bana bakan Felix'i gördüm. Parmak uçlarıma kadar hissettiğim ürperti ile yüzümü yastığa gömdüğümde oracıkta yok olmayı diledim.
- Misun, kahvaltı hazırladım. Hadi sen de.
Sesindeki neşe tüylerimi diken diken ediyordu. Yastığa gömdüğüm gözlerimden akan yaşlara lanet ettim bir kez daha.
- Misun, iyi misin?
- Hmhm.
Sesimin boğuk çıkmasına sebep olan yastık şimdiden sırılsıklam olmuştu. O sırada Tanrı'ya bir kez daha yalvardım kimsenin beni böyle görmemesi için, kimsenin bunu öğrenmemesi için.
Bana doğru yaklaşan adım seslerini duydukça aklımı kaybedecek gibi hissediyor yüzümü sanki daha fazla bastırabilecekmiş gibi yastığa bastırıyordum.
- Felix? Gel hadi Misun biraz daha yatsın.
Chan'a ait olan ses, stabil bir tonda çıkmıştı.
- Ama iyi değil gibi.
Felix'in sesinden endişeli olduğunu yüzüne bakmadan bile anlayabiliyordum. Gözlerimdeki yaşlar tam bitti derken daha çok akmaya başlıyor beni delirtiyordu.
Kapının kapanma sesiyle bir kaç saniye daha aynı pozisyonda kaldıktan sonra derin bir nefes ve daha çok yaş ile kafamı yastıktan kaldırdım. Yastığımdaki ıslaklığa bakıp sadece kendim için acıdım o an. Acınmayı bile haketmeyen kendim için çok fazla acıdım.
Merdivenlerden gelen ses ile tekrar hazırlıksız yakalanmamak için yüzümü yatağımda duvara doğru döndüm. Gözlerimi kapatıp dua etmeye başladım. Lütfen kimse gelmesin.
Bu sefer dualarım boşa çıkmıştı. Kapı açıldı. Birisi yanıma kadar yürüyüp yatağımın ucuna oturdu.
- Yemeğini buraya getireyim mi?
Chan'ın sesini duymam ile farkedilir bir nefes versem de hala gözlerimden akan yaşlara engel olamıyordum. Gözlerim hala kapalı, onu duymazdan gelmeye çalışıyordum gitmesini ümit ederek.
Bir kaç dakika daha hiçbir şey söylemeden bekleyip odadan çıktığında hemen arkasından ayağa kalkıp banyoya koşar adımlarla yürüdüm. Yüzüme serptiğim soğuk suyla kırmızıya dönen gözlerimi biraz olsun normale döndürmeye çalışıyordum. Çeşmeyi kapatıp aynaya baktığımda kendime bir kez daha acıdım oracıkta. Bu hissin son bulamayacağına emindim.
Yüzümü kuruladıktan sonra banyonun kapısını açmam ile odamın kapısının açılması bir olmuştu resmen. Elinde minik bir tepsi ile içeriye giren Chan, ciddi bir ifadeyle bana bakıp tepsiyi masama bırakmıştı.
- Birlikte yeriz diye düşündüm.
Nasıl davranması gerektiğini bilmediğini ben bile anladığımda tüylerim yine diken diken olmuş içimde gözyaşları dökülmüştü.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Memories | Stray Kids
Teen FictionKendimi onların anneleri gibi görmekten alıkoyamıyorum. Ve sadece Jeongin'den büyük olmama rağmen! Benim için endişelenmelerine gerek yok, her zaman onların yanında olacağım. Hayatta olduğum sürece...