17

10 4 10
                                    

Günler aynı sıradanlıkta ilerlerken geçtiğimiz bir haftada odamdan sadece karnımı doyurmak için çıkmıştım. Bunun sebebi kötü hissetmem değil kafamı toplamak istememdi. Son zamanlarda bahçede geçirdiğim vakit beni hayli neşelendirse de içimde bir şeylerin eksik olduğunu hep biliyordum.

Bu hafta Mingi hiç gelmediği için diğerlerinin de hiç şirkete gitmediğini düşündüm. Japonya'dan döndükten sonra bir süre ara vereceklerini tahmin etmiştim ancak iki hafta kadar uzun bir süre beklemiyordum.

Kapımın tıklatılması ile düşüncelerimden sıyrılıp ayağa kalkıp sandalyeme oturdum. İçeriye Mingi ve Jongho girdi. Tanrım, Jongho'yu çok özlemiştim. Onu en son Changbin, Mingi ve beni ayarlamaya çalıştığında görmüştüm. Aylar önce...

- Biz geldik!

Mingi'nin sesiyle hafifçe gülümsedim. Odaya ilk giren Jongho, kafamı komik bir hareketle patpatlayıp yatağa oturdu.

- Sana da merhaba, dede.

Jongho ona böyle seslendiğimde normalde çok kızardı ancak bu sefer tepki bile vermedi. Ne olduğunu merak ediyordum.

- Jongho, böyle yapmaman konusunda anlaşmıştık.

Mingi hala kapının kenarında beklerken Jongho'ya seslendi.

- Aylarca görüşmedikten sonra beni buraya zorla getiriyorsun. Belki de beni istemiyor bile.

Son cümlesini bana bakarak söylediğinde kalbim sanki bin parçaya bölünmüştü. Onu hiç arayıp sormadım. Aradığında açmadım. Mingi, Jongho'nun buraya gelmek istediğini söylediğinde onu reddetmiştim hatta.

Dolan gözlerimi Jongho'dan ayırıp Mingi'ye çevirdim.

- Kahvaltı yapalım mı, aç mısınız?

Mingi kafasını olumlu anlamda sallayıp geçmem için yol verdi. İkisinin arkamdan gelmediğini anladığımda bir şeyler konuşacaklarını anlayarak hızla mutfağa ilerledim.

Mingi geldiğinde diğerlerinin çoktan şirkete gittiğini anlamıştım. Bu olay artık rutinimiz olmuştu. Dolaptan Felix'in hazırladığı bir kaç şeyi masaya bırakıp ekmekleri de sepete koydum.

Masada oturup ikilinin gelmesini beklerken mutfağa giren sadece Jongho olmuştu. Asık suratıyla tam karşımdaki sandalyede yerini alıp su içmeye başladı.

- Bir bahanem yok. Özür dilemek bir şeyleri düzeltmeyeceği için anlamı olur mu bilmiyorum.

Gözlerimi ondan ayırmadan hızlıca konuştum. Elindeki bardağı tekrar masaya bıraktı. Hala yüzüme bakmıyordu.

- En azından deneyebilirsin.

Söylediği cümleyle gerçekten ona söyleyebilecek bir bahanem olmadığını farkettim. Ona sadece yalan söyleyebilirdim. En azından şimdilik.

- Bir süre gruba ara verdim. Kendimi iyi hissetmiyordum gerçekten üzgünüm, seninle de görüşemediğim için.

Gözlerimden akan yaşlar artık canımı sıkmaya başlamıştı. Aylardır bir aptal gibi ağlıyor ama hiçbir şey yapmıyordum. En azından ağlama sıklığım azaldı öyle değil mi?

- Ben de üzgünüm çünkü bu yaptığını unutabileceğimi sanmıyorum.

Söylediği cümle ile gözümden akan yaşları silmeye çalıştım.

- Unutmayacağım ama seni özledim.

Hızla yüzüne baktığımda onun da bana baktığını farkettim.

Ayağa fırlayıp sandalyesinin arkasından kollarımı boynuna doladım. Yanaklarımın ıslanışına engel olamasam da bu sefer mutluluktan ıslanıyorlardı.

Memories | Stray KidsHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin