Giriş Bölüm

70 17 13
                                    

Bu kitapta geçen kişiler ve kurumlar tamamen hayal ürünü olup her ayrıntısıyla kurgudan ibarettir.
___

14.09.2000

Hava da toprak kokusu ve yavaş yavaş atıştıran yağmurun sesi. Şemsiyesiz ve içlerinden umarım yağmur hızlanmaz diyen insanlar. Ah insanlar, siz hep en kötüsünü düşünürsünüz değil mi? Acımasız olan hayat değil, insanların düşünceleri. İnsanlar ne zaman olumlu düşündü ki? Yağmurun güzelliğini, toprağın güzel kokusunu düşünen, şemsiyesiz olması umurunda olmayan bir tane insan gösterin. Var mıdır ki?

Var.

Meltem Korkmaz. O yağmuru severdi. Hele ki yağmur az az yağıyorsa, o an morali bozuk olsa da unuturdu ve yağmurun tadını çıkarırdı. Meltem sonbahar mevsiminde şemsiye bile taşımazdı. O yağmura âşık bir insandı. Güneşli bir günde doğmuştu oysa ki. Her şeyin doğum günleriyle bağlantılı olmadığının bir gerçeği daha. Meltem Ağustos ayında doğmuştu. Ağustosun en sıcak günlerinden birinde hem de.

Bunları düşünürken bir ağlama sesi geldi. Ses yankılanıyordu. Bir bebeğin ağlama sesiydi. Sol tarafında iki tane büyük çöp tenekesi vardı. Meltem çöp tenekelerinin olduğu yere doğru adımladı. Sesin geldiği çöp tenekesini tiksinerek tek eliyle açtı. Gözlerini şaşkınlıkla açtı ve diğer elini ağzına götürdü. Siyah bir poşet vardı. İçinde ki bebek adeta çırpınıyordu. Dikkatlice poşeti iki eline aldı ve hızlıca açtı. Bebeğin kızarmış gözlerini, kurumuş ve morarmış dudaklarını, soğuktan bembeyaz olmuş vücudunu gördü. Kaldırıma oturdu ve ağlayan bebeği paltosunun içine aldı. Isıtmaya çalıştı fakat bebek susmuyordu. Ayağa kalktı ve markete girdi. Küçük bir biberon ve ılık bir su aldı. Marketten çıkıp ıslak bir banka oturdu. Bebeği paltosundan çıkartmadan biberona suyu doldurdu. Belliydi. Yeni doğmuştu. En fazla üç günlüktü. Yeni doğmuş bir bebeğe su içirmek doğru mu onu bile bilmiyordu. Tek bildiği bebeğin yaşaması gerektiğiydi.

O anın şokuyla hastaneye gitmesi gerektiğini unutmuştu. Daha yeni aklına geliyordu. Caddeye çıkıp taksi bekledi. Bu bebek yaşayacaktı. Yaşamak zorundaydı. Durdurmaya çalıştığı tüm taksiler doluydu. En sonunda bir tane durdurabilmişti.

''Hemen en yakın hastaneye sürer misiniz, lütfen? Biraz acele.'' Şoför aynadan umursamazca baktı ve aynı hızda gitmeye devam etti.

''Lütfen biraz daha hızlı gider misiniz? Bebeğim ölüyor beyefendi!'' Şoför arkaya doğru baktı ve kadının paltosuna baktı. Tekrar önüne döndü ve biraz daha hızlı sürmeye başladı.

Ah insanlar, neden bu kadar umursamazsınız? ''Biraz acele.'' ne demek biliyor musunuz? Gerçekten bazılarınız sadece anlamak istediklerinizi anlıyorsunuz.

•••

Meltem taksiden inip parayı ödedi. ''Üstü kalsın.'' dedi. Hızlıca hastaneye koşmaya başladı. Topuklularla koşmak gerçekten zordu. Topukları kısa da olsa zordu.

Hastaneden içeriye hızlıca girdi. ''Doktor, acilen doktor istiyorum. Bebek ölüyor!'' Bir hemşire, Meltem'e doğru koştu. Paltosundan halen bir kısmı poşetteki bebeği çıkartıp hemşireye verdi. Hemşirenin peşinden gitti. Hemşire, Meltem'e doğru baktı. ''Bebek sizin mi?'' Ne kadar saçma bir soruydu. Onun olsa ''Bebeğim ölüyor!'' diye bağırmaz mıydı? Ya da bebek siyah bir poşetin içerisinde mi olurdu? Bebek neden siyah bir poşetin içinde olsun ki?

Meltem kaşlarını çattı. ''Hayır, çöp tenekesinin içinde, siyah bir poşetteydi. Hem bebek benim olsa neden siyah poşetin içine katayım ki?'' Bunları söylerken sesi biraz yüksek çıkmıştı. Haklı olduğu hiç bir yerde susmazdı.

Alevin OkyanusuHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin