"Lütfen bir süre ne birbirinize temas edin ne de konuşun. Biriniz bir şey dese diğeri kıyameti koparıyor. Uzak durun birbirinizden, herkes için en sağlıklısı bu."
Sonunda Jisung taburcu olduktan sonra eve gelmiştik ve ben yine arkadaşlarıma ders vermeye çalışıyordum. Yine ve yine anlayacaklarına inanarak.
"Tamam Seungmin yaparız."
"Hiç inandırıcı gelmiyor biliyor musun? Sanki her an Jisung'un diğer kolunu da kıracaksın gibi geliyor. Ya da Jisung kırık koluna rağmen senin kafanı kıracak gibi."
"Abartma Seung, biz o kadar vahşi miyiz?"
Bu sorunun üzerine sessizce ikisini izledim birkaç saniye.
"Yok artık cidden öyle olduğumuzu mu düşünüyorsun?"
"Emin olamadım bir an."
"Yazıklar olsun."
Jisung'un sözlerine karşın sadece gözlerimi devirdim ve sonrasında Hyunjin konuşmaya başladı.
"Seni sevgilin aramadı mı? Gitsene onun yanına rahat bırak bizi."
İnanamaz gözlerle baktıktan sonra konuşmaya başladım.
"Her şey yardım edene kadardı demi? Teşekkür bile etmiyorsunuz üstüne birde evden kovuyorsunuz. Asıl size yazıklar olsun."
Sözlerime karşılık Hyunjin bana doğru gelmeye başlamıştı. Hemen önümde durduktan sonra kollarını bana sardı ve yüksek bir şekilde sarsarak sarılmaya başladı.
"Çok teşekkür ederiz canım arkadaşım. Çok çok çok. Biz çocuğa hemen kavuşasın diye öyle dedik. Özlemişsindir."
Beynim Hyunjin sayesinde dönerken konuşmaya çalıştım.
"Aynen eminim ondandır."
Sarılmayı bıraktıktan hemen sonra tekrar konuşmaya başladı.
"Tamam hadi git öyleyse sen artık."
İkisinde de gözlerimi gezdirdikten sonra ayaklandım.
"Gideceğim ama sakın bir sorun var diye aramayın. Umrunda olmayacaksınız bu defa."
"Olmayacak olmayacak hiç merak etme sen hadi selametle."
İkisiyle de vedalaştıktan sonra dışarı çıktım ve yürümeye başladım. Sonrasında Minho'yu aramak için telefonumu açtım.
Birkaç defa çaldırdıktan sonra yanıtlamıştı.
"Geliyor musun??"
Bu kadar neşeli ve meraklı sorması beni gülümsetirken cevap verdim.
"Evet, geliyorum. Umarım bu defa yine bir sinir kriziyle sonuçlanmaz gün."
O da hafifçe güldükten sonra "ben de öyle umuyorum. Neyse sen gel de ben her şekilde gerekli önlemleri alırım."
Hafif alaycı bir şekilde"çok iyisin çok teşekkür ederim." dedikten sonra vedalaşıp bir taksiye bindim ve karakola doğru yol aldım.
Karakola ulaştığımız gibi taksiden indim ve içeri doğru yürümeye başladım.
Adımımı içeri attığım gibi tanıdık birkaç yüzden selam almış karşılığını da vermiştim.
Gözlerimi etrafta biraz gezdirdikten sonra nihayet görmek istediğim o yüzü görmüştüm. Hemen o tarafa doğru yürümeye başladım.
"Selam!" dedikten hemen sonra yan duran yüzü bana dönmüş kocaman gülümsemesiyle bakıyordu.
Hemen bana doğru gelip kollarını etrafıma sardı ve "sana da selam." dedi.
"Anladığım kadarıyla yine çok özlemişsin."
"O kadar çok özledim ki fotoğraflarınla falan muhabbet ediyorum arada."
Bu söylediğine güldükten sonra benden ayrıldı ve yine yüzündeki gülümseme ile konuşmaya başladı.
"Eğer yoğun bir gün olmasaydı seni buraya asla getirmezdim ama maalesef gördüğün gibi çok meşgulüz."
Bunları derken eliyle de etrafı gösteriyordu bir yandan. Ben de gösterdiği gibi izledim bir süre her yeri ve herkesi.
Sonrasında Minho'ya dönerek "işinin başına öyleyse hadi." diyerek emir verdim.
"Emredersiniz efendim." diye karşılık verdikten sonra masasının başına geçti ve işiyle meşgul olmaya başladı.
Ben de bu sırada masadaki evraklarla ilgileniyordum. Aslına bakarsak çok dikkatimi çekmişti.
Akşama kadar burada bu şekilde zaman geçirdikten sonra sonunda Minho'nun işleri bittiği için karakoldan çıkmıştık.
Arabaya bindikten sonra bana döndü ve konuşmaya başladı.
"Çok yoruldun mu?"
"Hayır aksine zevk aldığım için hiç yorgunluk hissetmiyorum."
Hafifçe gülümsedikten sonra "hmm demek bu işlerden zevk aldın ha?"
"Sanırım öyle oldu..." dedikten sonra gülümsemesi büyümüş önüne dönüp arabayı çalıştırmıştı.
Yolun sonu olan evime geldiğimizde arabayı hemen evin önüne park etmiş benimle birlikte inmişti.
"Eh, öyleyse yarın görüşürüz?" dediğimi önce kafasıyla onayladı daha sonra da beni kendine çekip güzelce sarıldı.
"Güzel bir uyku çek. Her ne kadar yorulmadım desen de sabah baş ağrısıyla uyanabilirsin. Kendine iyi bak miniğim."
Güzel kokusunu içime çekerek daha ne derece rahatlayabilirim diye düşündüm istemsizce.
"Sen de öyle. Akşam yemeği yemediğini duydum karnını kesinlikle doyur tamam mı? Saat henüz o kadar geç değil."
"Tamam doyuracağım. Ama keşke seninle birlikte doyurabilseydim."
Son cümlesini dudaklarını büzerek kurduğunda hafifçe gülerek "anneme söz vermiş olmasaydım birlikte yerdik."
Aniden bir şeyler düşünüyormuş gibi bir hâle büründü ve bir süre sonra konuşmaya başladı.
"Bence yine birlikte yiyebiliriz."
"Nasıl olacakmış o?" Neyi kastettiğini anlamıştım ama yine de emin olmak için sormuştum.
"Eğer kabul edersen sen de, bence senle birlikte şimdi şu kapıdan girerek annenin yanına gidip önce tanışıp sonra yemek yiyebiliriz."
Ben de bilmiş bir tavır alarak düşünüyormuş gibi yapmaya başladım. Düşünecek bir şey yoktu aslında, zaten annemle illaki tanıştıracaktım.
"Tamam öyleyse sen gir şimdi bu kapıdan benle birlikte içeri önce annemle tanışın sonra yemek yiyelim."
Aramızda biraz gülüştükten sonra kapıya doğru ilerledik anahtarımı almayı unuttuğum için zile bastım ve beklemeye başladık.
Kapı açıldığında annem önce bana bakarak gülümsedi sonra Minho'yu görmesiyle 'bu kim?' bakışları atmaya başladı.
_________________________
Okul açılıyor ne sıklıkla bölüm atabilirim emin değilim. Tamamen bırakmam ondan eminim ama bölümlerde aksama illaki olur. Yine de asla bırakmayacağım yazmayı.
2min çok güzel.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Yakışıklı Polis |2min|
FanfictionNereden bilebilirdim ki başını beladan kurtaramayan arkadaşımın beni günümün kahramanına kavuşturacağını?