🖤

216 29 24
                                    




🖤

27.08.2024

      Sevgilim,

Sensizlikle başlayan kâbuslarım da bugün bir yenisi daha eklendi; yine sessizliğin içinde sesini arıyorum, gözlerimi kapattığım her an yüzünü anımsamaya çalışıyorum, her yerde kokunu arıyorum ve bunların yokluğunun ben olduğumla yüzleşmek...  Varlığında huzurlu olduğum bu dünya tekrardan eski, senden önceki karamsarlığına döndü. Nefes almakta zorlanıyorum ve bu yaşam beni sana yitiyor, ölüm kulaklarıma usulca davetini fısıldıyor. Bizi ayıran gerçek ölümdü, verdiğimiz sözde olduğu gibi. Seni gördüğümde kendime verdiğim söz gibi.

Sözler bizim gerçeklerimizdi çiçeğim. Ben siyahların çocuğu sen de lavinia. Biz seninle siyahların içinde çiçekler açtıran çifttik, o çiçeklerin içinde sonsuz siyahlara boğulan olmayacaktık. Olmadı sevgilim, hayat bize yaşam biçmedi, yazgımızdan usulca sildi bizi. Ruhumuz kanadı, ruhumuz parçalandı, ruhumuz yok oldu, ruhumuz öldü. Bize bir gerçek biçildi, sonunda senin de benimde ölü olduğumuz ve bu son bizim tek gerçeğimiz oldu.

Günlerden 27 Ağustos, yılardan 2024. Sensiz girdiğim en acılı yıl, sensiz geçecek yalnız bir yıl, senin gülüşlerinin sığmayacağı bir yıl, senin sesinin duyulmayacağı bir yıl... Sen gideli ise 331 gün oldu. Geçmek bilmeyen onca gün; her gün onlarca yaş, her gün onlarca haykırış, her gün onlarca sağırlık, her gün onlarca dilsizlik, her gün onlarca bencillik... senden ne çaldıysam hepsinin azabı, hepsinin cehennemi. Lilya'm, benim saf kalbim özür dilerim, senin nefesini sana sormadan aldığım için, sana verdiğim sözleri tutamadığım için, en sevdiğin şiirin satırlarını yaşattığım için, anneni ve babanı gözü yaşlı bıraktığım için, küçüğümüzü sensiz bıraktığım için tüm kalbimle -inanmayacaksın bile bir kalbim olduğuna, zaten nasıl inanacaksın ki sonuçta seni öldüren de o kalpti- özür dilerim!

Dün senin ardından öldüğüm ikinci gündü. Birinci gün ölümünle yüzleşmemdi, ikinci gün ise katilin olarak resmi bir ceza almamdı. Oysaki en büyük cezayı kendi ellerimle kesmiştim. Seni öldürdüğüm o gün -keşke o gün hiç yaşanmasaydı sevgilim ve biz seninle hala gülüyor olsaydık- hayatımda alabileceğim en büyük cezayı aldım. Cenazen ruhumun ölümüydü, mezarın kalbimin mezarıydı, sen benimdin, evimdin. "Aşk sensin, ev sensin." Kulaklarıma fısıldadığın bu cümle uzun zamandır canımı çok yakıyor, çok kanatıyor ama olmuyor sevgilim;  ben ne aşk oldum ne de ev. Seninle hayalini kurduğumuz her şeyi asıl evimizde, mezarında mahşere kaldı. O gün seninle birlikte kurduğumuz hayalleri, yaşadığımız her güzel anıyı, kalbimi, evimi de gömdüm.

O gün kendimi de o mezara gömdüm çünkü ev sensin Lilya...

Atlas yapma, yapma yapma... Bu mektup asla ona gitmeyecek, bu yazılar asla okunmayacak, ölü kalbini kimse anlamayacak, içini döktüğün bu mektupları dinleyen bir kişi bile olmayacak.

Dün girdiğim bu dört duvar hayallerim değil, sen yoksun, ev yok ama acılı gerçeklerimiz var. Nasıl oldu da ben senin gözlerinin içine bakarak... Dilim gitmiyor sevdiğim, şu satırları bile yazarken kaç defa duraksadığımı bininci saymamda bıraktım, şu masaya oturalı en az iki saat oldu ama yazmam bitmedi. Bu mektubumu hiçbir zaman okumayacağını biliyorum laviniam. Ki bu mektupları ise kimse ölümümden önce okumayacak, okuyacak ilk kişi ise çok yaralanacak, çok ağlayacak ama bizi bilecek.

Seni deli gibi severken nasıl oldu da öldürdüm, neden öldürdüm Lilya? Gözünden akan tek tel gözyaşın bile beni deli ederken tonlarca akıttığın kanlar neden beni mağlup etmedi, neden saf dışı bırakmadı? Aklım çok karışık Lilya, o kadar çok soruyla boğuşuyorum ki neyin doğru neyin yanlış olduğunu anlayamıyorum.  Gözümün önünden gitmeyen bakışların, gülümsemen her şeyi daha da zorlaştırıyor. Ama sana söz sevgilim, onlarca sorunun her birinin cevabını zamanla bulacağım, zamanla her şeyi açıklığa kavuşturacağım. Git gel hafızam bunu zorlayacak belki de ama ben pes etmeyeceğim.

LAVİNİA Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin