Bölüm 20

1.3K 96 7
                                    

          Alya
Saul'un evi koskocaman bir taş evken İsabella'nın ki ise küçük sıcak bir ağaç ev gibiydi. Tamamen tahtadan yapılan bu küçük yer gerçek bir cadının evi olduğunu belli ediyordu. Kesinlikle bir mutfak cadısıydı. İçeriye geçince bizi salona oturtup kendi de içerde bir odaya girip elinde kocaman bir kitapla geldi. Kesinlikle bu onun gölgeler kitabıydı. Önüme oturup kitapta bir şeyler baktı ve bulunca heyecanlı bir çocuk gibi önüme açtı. Baktığımda bir sayfada dünya haritası ve diğer yaprakta 'Yasaklananlar' başlığın altında kendi adamın resmini gördüm. Birkaç ülke resmi daha vardı ama kesinlikle coğrafyamın berbatlığından nereler olduğunu bilemiyordum. "Bu ne demek oluyor?" diye sordum. "Bu şu demek oluyor siz yüzyıllardır saklı yaşamaya zorlanan bir ırksınız. Asimile olmanız için dünyanın güçleri tarafından kapana kapatılanlarsınız. Dünyanın en güçlü büyücü ve cadılarının olduğu bu ırkın bir yavrususun" dedi "Bu beni cadı yapmaz. Yapamaz. ben gençliğimde çok çalıştım. Çok fazla ilgilendim ama biliyor musun hiçbir şey olmadı." dedim hemen konuyu kesip kapatmak gibi bir hissiyat doğdu içimde. "Siz çok nadir bir ırksınız güzel Alya." Saul'un elini tuttu isabel ve devam etti "Saul seni buraya getirmesinin sebebini şimdi anladım. Sen Irkın sonuncususun çoğalman gerek." dedi ve yüzüde Saul'e döndü "Biliyorum sizin için zor olacak ama size bir şey söylemem lazım" gerginleşti ikimizin de gözlerine bakmaktan kaçınıyordu. "Ne olduğunu bir çırpıda söylersen bence daha erken kurtulursun" dedim kötü bir şey geliyordu. Hemen söylesin ki Saul ile hemen odaya çıkıp bilet kesip İtalya'dan kaçalım. "Bu çocuklar onun eşinden olmalı" dedi sessizce başını öne eğmiş yere bakıyordu aniden yüzünde çiçek açarak gözleri yaşlarla dolmuş gözlerimize bakarken "Bakın bu çocukların doğması ve bizim gelen sonumuzu kurtarması ge..." "HAYIR!" Saul hemen sözünü kesti sesindeki otorite beni yerimden zıplattı "O benim. Onu başka birine vermem" yerinden kalkıp elini bana uzattı. Tereddüt etmeden elini tuttum ve ayaklandık. "Bu kadar büyük konuşma mio figlio" İsabel'in sesinde de değişimi hissettim sırtımdaki tüyler kalkmıştı. Saul ile olan bakışmaları aralarında sessizce bir şeyler konuşur gibiydi. Soramadım. Bu denli enerji çakışmasının içinde yapamadım. Düşünebildiğim tek şey bende de bir yetenek vardı ve bu benim içimde yıllarca saklıydı. Kadere bakın. Kaya beni reddetmeseydi farkında olmadan cadıların soyunu kurtaracaktım. Ne ironi...

         Saul


Onu o leoparın ellerine asla geri vermem! İsabella bana meydan okumuştu. Kaderimde onu eşine kendi ellerimle eninde sonunda vereceğime dair bana bir vaaz vermişti sürü bağımızla. Bunu yapmayacaktım. Odamıza gitmek için ağaç evden çıkınca Alya'nın elini çok fazla sıktığımı fark ettim. Öfkem o denliydi ki sanki elini benden gidecekmiş gibi tutuyordum. Halbuki bana hiç bir direnç göstermeden usulca yanımda başı dik bir şekilde yürüyordu. Etrafıma bakındım güneş batımı yaklaşıyordu derin bir nefes alıp kendimi toparladım adımlarımı yavaşlatıp yavaşça Alya'ya bakmak için yüzümü çevirdim. Gözlerindeki duyguyu okuyamadım. Bağımızla ona ulaşmaya çalıştım ama sanki beni engelliyordu. Durup düşünmemeye karar verdim, biz bağımız olmadan da bir birimize sahiptik kurt işlerine sahip olmadan da bir birimizi öğrenmemiz gerekiyordu. Elini bırakıp bedenimle tamamen ona bakmak için döndüğümde nefesini tutmuş benden gelecek olan hareketleri izliyordu. Gözleri yüzümü ve bedenimin her hareketiyle oynuyordu. Bir insanı bu denli izlemeyi ya çok korkmuşsan ya da çok heyecanlanmışsan yapardın. Onda hangisi vardı? Eğilip alnına bir öpücük kondurdum ve elini tutup onu gün batımını izlemek için en sevdiğim yere götürmeye karar verdim. Çok yolumuz yoktu sadece karşı kayalığın düzlüğüne çıkmamız gerekiyordu. Sessizliğimiz yıkıcı değildi yada benim için değildi. Huzursuzluk hissetmiyordum oda rahattı sadece sessizliğin tadını çıkarır gibiydik. Kendimi biraz kaptırmış olmalıyım ki kayalığı tırmanırken arkamda kaldı hemen kendimi toparlayıp arkamı döndüğümde dağ keçisi edasıyla arkamdan rahatça geliyordu. Benim için yaratılmıştı Tanrıça bunu ne kadar inkar etse de biz birbirimizindik. İkimizde düzlüğe çıktık ve güneşin denizin üstünden batışını izlemek için uygun bir yere oturduk. İlk oturan oydu yüzünü güneşe dönüp gözlerini kapattı. İçine çektiği nefes olmak istedim. Yüzünü aydınlatan güneşin son ışıkları olmak istedim. Bu yaşadığım Alya'da böyleyse eşimi bulmuş olsaydım nasıl olurdu? Aklıma dolan bu düşünceyi hemen geldiği gibi geri göndermek için kafamı salladım ve yanına oturdum. İçimde büyüyen suçluluk duygusu sel gibi büyüdü. Eşim aniden karşıma çıkarsa ben ne yapacaktım? Ona bu denli yüksek hislerim bir hiç mi olacaktı? Onu bu yüzden mi kendi ellerimle Kaya'ya teslim edecektim? Kucağımdaki hareketlilik beni kendime getirdi. Yavru bir kedi gibi iki bacağımın arasına girip sırtını bana yasladı. Ve anın keyfini çıkarmaya sessizce devam etti. Erkeklik duygularım bu denli mayhoş hale getirenin kim olduğunu fark ettim. Kurdumdu. Sıkıntılıydı eşimizi bulunca nasıl davranacağını bana söylüyordu. O kesinlikle eşimizi seçecekti ve bunun için savaşacaktı. "Seni bırakmayacağım. Asla Kaya'ya dönmek gibi bir niyetim yok bunu bil." dedi kararlı bir sesle. Ne söylediğini fark ettiğimde şok geçirdim. Dakikalar boyunca bunu mu düşünüyordu? Nutkum tutuldu ne diyeceğimi bilemedim. "Eşini bulursan onunla olabilirsin asla buna kızmam. Çünkü bir eş asla reddedilmeyi hak etmiyor" dönüp bana baktı "Eşinle küçük yavruların olmasını hak ediyorsun" dedi ve içten bir gülümsemeyi bana bahşetti. İçim burkuldu yapabilir miydim? Onu geride bırakıp başka bir kadına dokuna bilir miydim? Bu denli gerçeklerin yüzüme çarpması ve benim farkındalığımın şimdi gelmesi...

        Alya

Bir eşin reddedilmemesi gerektiğini birebir yaşamış biri olarak bunun rahatlığını ona vermeliydim. Bencil olamazdım.  Kaya beni reddetmiş ben gerçekleri öğrenince bende onu reddetmiştim. Kendimce. Ama Saul kocaman bir sürünün Alfa kanı taşıyan bir bireyiydi. Eş olayı onlara daha da güç kazandırırdı. O zamana kadar onunla güzel anılar biriktirirdim sonrasında da umarım öldürülmeden onu eşine teslim edebilirdim. Eşi beni kıskandığı için parçalara ayırmazdı, umarım. Sessizliğimiz her geçen dakika büyüse de ben içimdeki huzuru bozmak gibi bir niyette değildim. Onunda huzurunu bozmayacaktım. Hiçbir şey olmamış gibi ta ki o eşini bulana kadar ilişkimiz devam edecekti. Sadakatimi asla ona karşı bozmayacaktım. "Her gün olmasa da haftada bir kaç kez gün batımını burada geçirebilir miyiz?" bu denli sessizlikten sıkılmıştım. Kolları arkamdan beni sararken "Her gün gün batımını burada geçirebiliriz. Hatta istersen buraya yaşayacağımız bir bina inşa bile ederim" kulağıma doğru masum olduğu düşünülen kelimeleri sesinin tınısıyla birleşince içimde küçük kelebeklerin uçmasına sebep oldu. Ardından midemden gelen kocaman gurultu sesi ikimizi de şaşkınca bir birimize bakmamızı sağladı. "Akşam yemeği için annemlere katılsak iyi olur" dedi ilk beni kaldırdı sonra ellerini hiç üzerimden çekmeden kendine kalktı. Yüzümü ona doğru dönüp ellerimi boynuna sardım parmak uçlarımda yükselerek dudaklarına masum bir öpücük kondurdum. "Eşini bulana kadar benimsin Saul Carbon bunu aklından çıkarma" alt dudağını ısırdım göğsünden gelen hırıltılı sesiyle elleri belimden kalçalarıma kaydı ve her iki kalçamı da kendine doğru bastırarak beni daha derinden öpmeye başladı ama uzun sürmedi bu sefer bizi ayıran onun midesindeki gurultu olmuştu. Kahkahama mani olamadım sanki bulaşıcıymış gibi oda bana katıldı. Yerine gelen enerjimizle hızla kocaman taş eve doğru ilerledik. Ana kapıdan evin içine girince mis gibi yemek kokusu evi sarmıştı bile. Saul elimi tutup yemek odasına doğru beni yönlendirdi. Odaya adım atınca kocaman bir masanın etrafında anne ve babasından ayrı iki kişi daha vardı. Saul'e benzeyen çehresiyle ikizi olabileceğini düşündüm bizi fark eder etmez hemen ayağa kalktı gülücükler saçan yüzüyle bize doğru geldi Saul ile birlikte bir birlerine kocaman sarıldılar. Ailece gerçekten kocamandılar. İlk kez kendi boyumdan şikayet eder oldum. "mio fratello! Sono felice che tu abbia ritrovato la strada di casa" dedi Saul'un sırtına vururken. Dediklerinin bir kelimesini bile anlayamamam... Bazı diller İngilizceye benzerdi ama İtalyanca da çağrıştırma bile yoktu. "Alya bu ikizim Sante" dedi bana dönüp "Merhaba memnun oldum" demekle yetindim. Bakışları bana kayınca biraz şüpheciydi. "Merhaba Alya tanıştığımıza memnun oldum" elini arkasına uzatarak yanında oturan kızı yanına çağırır bir edayla "Buda benim eşim Rosa" dedi ve kızla birlikte el sıkıştık. Sante benimle temas etmek istemediğini beden dilinden anladığım için hiç el sıkışma gibi bir girişimde bulunmamıştım. "Neden eşini bulduğunu söylemedin? Yada biz neden bunu hissetmedik?" Saul beni oturmamız gereken sandalyeye doğru yönlendirirken Sante'nin sorusu onu gerdiğini sırtımdaki elinden hissettim. Babasının tabağındaki eti kesiş şeklinden olsun annesinin yudumladığı şarabın içme tarzına kadar hepsinin gerildiğini gördüm. Onlar gerçeği biliyordu ben bir insandım ve onun eşi değildim. "Ben onun eşi değilim, biz birlikteyiz sizi biliyorum ve..." "Ve bu seni hiç ilgilendirmez Sante!" Saul ben kendimi açıklamaya koyulmuşken otoriter bir sesle cümlemi tamamladı. Ortamın gerildiğini iliklerime kadar hissettim. Sanki beni daracık bir karanlık odaya hapsetmişler gibi klostrofobimin dalga dalga yükseldiğini hissediyordum. Herkesi inceleyen ben nefes egzersizi yaparak sakinleşmeye çalışırken gürültüyle parçalanan tahta sesiyle arkamıza döndük. Yarı kurt formunda koskocaman biri kapıda belirdi. İkinci kez zoofobi dalgaları klostrofobimin yerini aldı bir avcı misali havayı kokluyordu hırıltıları korkumu daha çok alevlendirirken Saul'e doğru kaydım ellerim ellerini bulduğunda beni kucağına doğru çekip kucağına doğru yasladı. Gerçekten korkunçtu. Asla buna alışamazdım asla. Tekrardan havayı kokladı ve yüzü bize doğru döndü gözleri bir bana bir Saul'un arasında gidip geldi. Tehdit eden yüksek sesli bir hırıltıyla "Togli le mani da mia moglie!" dedi ve üstümüze doğru atıldı. O an her şey bulanıklaştı. Üstüme vuran ağır bir beden. Savrulmam. İnatla ellerimi üzerinden çekmediğim Saul ile birlikte yerde sürüklendim. Sol yanımda hissettiğim acıyla karışık yanma hissiyle kendimden geçmiş olmalıyım ki sonrası tamamen karanlıktı.

BENİMHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin