Boğazında çok kötü bir yanma hissederek bilincini kazandı Saul. Aklına son yaşadıkları geldi. Önce üstlerine doğru gelen bir araç, darbeyi kendi tarafına almak için direksiyona uzanıp dümeni kestiğini hatırladı daha sonrasında hissettiği acıyla kendini ilk kaybetmişti. Sonra arabada sıkıştığını onu olduğu yerde birinin sabitlediğini hatırladı onu çıkarmaya çalışırlarken yanında sanki sivri sinek gibi durmadan kulağında söylenen biri vardı. Hissettiği acı o kadar fazlaydı ki ona neler yapıyorlar hiç bilmiyordu. Taki o ambulansa binene kadar her şey bulanıktı. Sonra onu gördü. Üstünde onun kanı bulaşmış, saçı başı darmadağın olmuş. O konuşuyor ama Saul asla onu anlamıyordu. Aldığı darbe sanırım ölümcüle yakındı. Bu haliyle bu denli kötü olduysa normal bir insan olsa kesin orda ölmüş olurdu.
"Bana bak! Boğazından aşağıya bir boru sokacağım. Daha rahat nefes almaya başlayacaksın.. Bana karşı koyma!"
Onun ağzından duyabildiği ilk ve son cümlelerdi. Kendini Azraille savaşan bu alfa karakterli kadının ellerine bıraktı ve bilinci tamamen gitti.
Hatırladıklarına dayanarak hastanede olabileceğini ki tatile diye geldiği bu küçücük adada nasıl bir halde gözlerini açabileceğini bilmediğinden temkinli davrandı. Kendini tuttu kendine rahatsızlık veren şeyleri çekiştirmemeye çalıştı. Gözlerini açtı etrafına baktı. Yoğun bakım ünitesindeydi. Koskocaman bir arenadaymış gibi kendiyle beraber üç tane yaşlı bir de kendinden belki bir kaç yaş küçük bir genç yetişkin oğlan vardı. Hepside makinelere bağlı boğazlarında birer tüple yaşamaya çalışıyorlardı. Hemşirelerden biri onun uyandığını farkedince şaşırdı ve hemen telefona sarıldı. O etrafı incelerken ve ciğerlerine makine yardımıyla dolan havaya senkron bir şekilde nefes almaya devam etti. Çok uzun sürmeden koşarak uzun boylu bir doktor geldi.
" ilaçlarında bir değişiklik mi yaptınız? Neden bu kadar erken uyandı." Dedi gelen doktor. Hem yatağının ayak ucundaki dosyadan bişeyler okuyordu hemde telefonunda birilerini aramaya çalışıyordu. Saul çok sıkılmıştı. Kalkmak gitmek istiyordu. Kıpraştı biraz herkes üstüne çullandı. O normal bir insan değildi iyileşmiş hayati tehlikesi yoktu işte. Kalkıp gidebilir bir kaç gün dönüşüp o formda tamamen iyileştikten sonra hayatına devam ederdi. Ama yerse! Bilmediği bir ülkede gidecek yeri saklanacak ormanları yokken nasıl başaracaktı ki bunu? 'Hay aksi' diye geçirdi içinden. Mecbur normal bir insan gibi taburculuğunu bekleyecekti. O kazada arkadaşlarından illaki kurtulan olmuştu. Onu almadan burdan gitmezlerdi.
Tam 25 gün sonra çıkabilmişti hastaneden hemde kendi ayakları üzerinde. Doktorlar onu literatüre koydurtmak istediler. O denli ağır yaraları vardı ki ölmesini bekliyorlarmış. Hatta ampute olması gereken ayaklarını sırf ölecek diye ameliyatla kesmemeye karar vermişler. Önce beynindeki kanama dursun sonra yaparız demişler. Tam iki gün sonra o kadar hızlı iyileşme başlamış ki. Ne beyindeki ödem ne ayaklardaki kangren olması gereken yerlerin iyileşmeye başlamış olması mucizeydi. İzole bir ada oldukları için ve ellerinde çok fazla imkan olmadığı için durumunu mucizeye bağladılar. İtalyada olsaydı bu durum onun bir likantron olduğunu şıp diye keşfederlerdi. Bu yüzdendir ya italyada her hastane ve her ambulansta bir tane likantron vardı. Ve onların karıştığı olaylarda onlar için hizmet veren hastanelere nakilleri yapılırdı. Paravan hastanelerine."Tanrıya şükürler olsun Saul seni gördüğüme sevindim" dedi Max ona sarılarak. İçindeki suçluluk duygusunu bastırmaya çalışarak. Sürücü oydu. Saul'un olduğu durumda kendisi olsaydı çoktan tahtalı köyü boylamıştı. Alfa olmak böyle bir şeydi işde. Herkesten güçlü ve her şeye daha dayanıklı.
"Dostum kıçını kurtardığım için bana borçlusun" dedi Saul gülerek ve oda ona sarılarak karşılık verdi.
Onu karşılama gelenlerle tek tek sarıldıktan ve ona duydukları saygıyı kabul ettikten sonra kocaman siyah bir Vito'ya bindiler. Max onu nereye götürdüğünü anlatırken Saul'un şimdi tek düşündüğü bişey vardı Azrail ile dans eden kurtarıcı meleği. Çünkü ona karşı bir çekim hissediyordu içinde doldurulmayacak bişey vardı sanki onunla tekrar karşılaşması gerekiyordu. Birden etrafındaki konuşmaları hiç umursamadan "Maximilian bana ambulansta sağlık hizmeti veren ekibi bulmanı istiyorum" dedi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BENİM
Lobisomem30lu yaşların başındaki sıradan uçuk kaçık bir hemşirenin hayatı nasıl fantastik olabilir ki? Kader ağlarını çok güzel örüyor. Yanlış bir zamanda yanlış bir kaza, kimlerin kaderini etkileyeceğini bilmeyen asi bir kurt adam.