Hasan
Okulun bahçesinde yürürken esen soğuk rüzgar ile montuma daha da sıkı sarıldım. Cebimde beş kuruşsuz, beni asla ısıtmayan montum ve kapkara gökyüzü ile kendimi Rus edebiyatı romanının ana karakteriymiş gibi hissediyordum. Ellerimi birleştirip sıcak hava üfledim ve ovuşturdum. Cebimden gelen titreşim ile telefonumu çıkartıp gelen bildirime baktım. En son girdiğim denemenin sonuçları gelmişti. Merakımdan içeri girmeyi beklemeyip hemen deneme sonuçlarıma baktım. Alışık olduğumun aksine kendimi ilk sıralarda göremeyince listeyi hızlıca çevirdim. İlk 20'de adımı bulamayınca gerilmeye başlamıştım. Biraz daha baktıktan sonra adımı gördüm. Yirmi dokuz. İki. Dokuz. Yirmi dokuzuncu olmuştum. Hemen netlerime bakmıştım. Her derste daha da şaşırırken aklımdan sadece tek bir şey geçiyordu:
Neden?
Neden netlerim düşmüştü?
Neden artık sınava odaklanamıyordum?
Neden artık ders çalışamıyordum?
Neden aklımdan sadece Rüzgar geçiyordu?
Rüzgar. Lisenin bana kattığı en güzel şey. Yalnızlıklarla dolu hayatıma fırtına sonrası çıkan gökkuşağı gibi girmişti. O benim ışığımdı, zorlu yollarda motive veren hayallerimin insanıydı. Hayatıma daha fazla biri girmese, herkes beni terk etse bile yanımda Rüzgar oldukça ben en mutlu, en zengin insandım. Ama Rüzgar aklımda ve kalbimde her daim var olduğu sürece ben onun dışında hiçbir şeye odaklanamıyordum, dersleri dinleyemiyordum, hocaların sorularına cevap veremiyordum. Önümdeki soruları çözemiyor, basit matematik işlemlerini bile yapamıyordum. Her ne kadar Rüzgar'ı yanımda istesem de geleceğim için ve kendi iyiliğim için onun benden uzak durması lazımdı. Artık karar vermiştim. Aramıza mesafe koyacaktım.
Düşüncelerimi sınıfın kapalı kapısının arkasından gelen boğuk sesler böldü. Rüzgar'ı aklımdan çıkarıp sınıfın kapısını açtım.
"Bana da bakın aşkolar." Selen'in cırtlak bağırışıyla yüzümü ekşittim. Merak ettiğimden sınıfın arka kısmına yürüyüp gördüğüm ilk kişiye sordum. "Çağlar bunlar ne yapıyor?" Çağlar "Büyü yapıyorlar kanka." deyince korktuğum günün başıma geldiğini fark ettim. Beni öldüreceklerdi. Hep bana büyü yapacakları günün korkusuyla yaşamıştım. En azından artık Rüzgar ve geleceğim arasında seçim yapmak zorunda değildim.
Yerde çember şeklinde oturan ekiple daha da korkup Melek'in yanına çömeldim. "Bana büyü mü yapıyorsun Melek?" "Sana da günaydın Hasan. Sana ne büyüsü yapacağız be? İğne falı bakıyoruz." İğne falı mı? "O ne be?" Melek salakmışım gibi bana baktı. Elindeki A4'ü gösterip açıkladı. "Öncelikle bir daire çiziyoruz ve etrafına harfleri yazıyoruz. Sonra bir iğne alıyoruz ve falı bakacağımız kişinin saç telini iğneye bağlıyoruz. En son bu kişi dairenin ortasına tükürüyor. Biz de bu saç telini ortaya denk getiriyoruz sonra da iğnenin yaklaştığı harfler ile isim buluyoruz." "Ne boş işlerle uğraşıyorsunuz." desem de merak ettiğimden izlemeye başladım.
Melek Selen'in saç teliyle iğneyi tutup bekledi. İğne gerçekten hareket etti. Önce A sonra N'ye gittikten sonra durdu. "A ve N mi? Etrafımda da hiç yok ki. Ne yapacağım ben şimdi?" Nisan "Elbet bir gün çıkar karşına." dedi. Çağlar Selen'i çekiştirdi. "Defol git be ben de istiyorum. Bana da bakın." Selen kalktıktan sonra kızın yerine çömeldi. Çağlar omzuna kadar gelen örgülerinden birini açarak birkaç tel saçını yoldu. "Çağlar bu kadar lazım değildi yalnız." dedi Melek elindeki saç yığınına bakarak. "Hiç mi lazım değil ya?" Nedense Boran'a bakma ihtiyacı hissetmiştim. Ellerini kulaklarına götürüp kafasını masaya koymuştu. "Yeter, yeter." mırıldanmaları hayal meyal kulağıma gelmişti. Melek gerekenleri en baştan yaparak ortamı hazırladı.
İğne hareket ederek önce B'de sonra da N'de durdu. "B ve N." diye tekrarladı Melek. "B ve N mi? Nereden bulacağım ben bunu?" Çağlar bir süre düşündükten sonra "Buldum bile. Boraan! Boran ruh eşim sen misin?" diye bağırdı. Sırasında oturan Boran kirece dönen yüzüyle Çağlar'a döndü. Ayağa fırlayıp "Hayır! Ben değilim, ben değilim! Uzak dur benden!" diye haykırarak kapıya koşarken Fevziye Hoca'nın sınıfa girmesiyle ortada kaldı. Sonrasında istemeye istemeye yerine oturdu.
"Çocuklaar! Karnelerimizi almaya mı geldiik? Neredeyse herkes burada ne güzel. Derslerde de bu performansı bekliyorum." Aynen, geliriz. Hoca dosyadan karneleri çıkarıp isimlerimizi okumaya başladı.
...
Rüzgar assolist gibi içeri girdi. Fevziye Hoca "Oğlum karneleri dağıttık bile dağılıyoruz. Neden bu kadar geç geldin uyanamadın mı?" dedi. Rüzgar "Aynen hocam." dedikten sonra bizim grubun yanına geldi. Hocanın verdiği karneyi Havva'dan alıp sonra "Arkadaşlar nereye gidiyoruz? Gezelim mi?" diye sordu. Diğerleri arasında bakıştıktan sonra Lina "Zaten uzakta oturuyorum. Bir de ders çalışmam lazım. Ben bugün gezemem." dedikten sonra Havva "Ben zaten dershaneye diye geldim. Karneyi almak için uğramıştım. Kütüphanede ders çalışacağım." diye ekledi. Melek de "Yarına tonla ödevim var. Harcayacak bir dakikam bile yok." dedi. Geri kalanlar da ders çalışacaklarını söyleyip sınıftan ayrıldı. O an herkes derslerini düşünürken ben Rüzgar ile gezmeyi mantıklı bulduğum için kendimden utandım. Tam Rüzgar'a bahane uyduracakken Rüzgar'ın "Sen geliyorsun değil mi benimle? Zaten hiç eskisi gibi zaman geçiremiyoruz. Ben artık çok üzülüyorum." demesiyle kalbime öküz oturmuştu. Dayanamayıp "Tamam, gidelim o zaman." deyip gülümsedim. Rüzgar gülerek koluma girdi ve sınıftan çıktık.
Ders bir gün daha bekleyebilirdi. Sanırım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Veda Mı?
Teen FictionBoş derste sirke dönen sınıfın ortasında kalmak çok tehlikeli olabiliyordu. Her an birisi yere üç şişe kolonya döküp, çakmakla yakıp, kırdığı dolap kapağıyla alevlerin üstünde sörf yapmayı deneyebilirdi. Kesinlikle deneyimden konuşmuyorum. Asla.