'Je ne connais pas d'autre maison que tes bras.''kollarından başka ev bilmiyorum.'
...
26.12.1984
Jeongguk taşlı yolda attığı hızlı adımları ve kısık nefesleriyle evine dönmeye çalışıyordu. Niyeti Bayan Claire onu kontrol etmeye gelmeden odasına girebilmekti. 'Ne diye evden çıktım ki?!' diye düşünmeden edemedi.
Sonuçta aylar olmuştu, belki de yıl. Jeongguk evinden hiç çıkmamıştı. Bazenleri Bayan Claire ile bahçede yürüyüş yapardı ancak tek başına çıkmasına hiç müsaade edilmiyordu. Bunun için hâlâ aklı yerindeyken evindeki tüm hizmetlilere emir verdiğini de unutmuştu. Halbuki kendisi istemişti, 'bu evden çıkartmayın beni, ya olur da geri dönemezsem?' demişti.
O eve geri dönememe korkusu sarmıştı o zamanlar her bir yanını, tıpkı şimdi olduğu gibi. Yürüyor, ilerlediğini biliyor ama nereye gittiğini kestiremiyordu. Yazdığı mektubu 10 dakika önce postacıya vermişti. Ve sonrasında birazcık temiz hava iyi olur diyerek artık unuttuğu yollarda yürümeye başlamıştı.
Her gerildiğinde ya da korktuğunda olduğu gibi elleri titremeye başladı. Başı da dönüyordu zaten. Doktor mümkünse yatağından bile çıkmamasını söylemişti. Ama Jeongguk'un zihninde bulunan o adama mektuplarını ulaştırması gerekiyordu. Sol yanındaki o ağrıyı dindirmesi, anılarındaki o bulanık çehreyi netleştirmesi gerekiyordu.
Jeongguk aydınlanmaya başlayan havayla beraber sönen sokak lambasına yaslandı. Adı neydi o adamın? Ona 'bayım' diye hitap etmek hiç kötü değildi ancak adını anımsayabilmeyi isterdi Jeongguk.
Birinin olduğunu, bir zamanlar beraber olduklarını, bunu evinde yaşayan herkesin de bildiğini biliyordu. Eğer öyle olmasa Bayan Claire adresi nasıl bilebiliyordu? Jeongguk titreyen elleriyle yüzünü kapattı. Tanrı şahitti, dayanamıyordu.
'Kokusunu biliyorum' derin bir nefes aldı, 'kokusunu hâlâ biliyorum da adını nasıl unuturum?'
Çok kez söylemişti Jeongguk, düşünceleri onu öldürmeye teşebbüs ediyordu. Her defasında onu suçluyor, çok seviyordun nasıl unuttun diyorlardı. Ama insan unutmaya meyilli değil miydi zaten? Yaşadığı mutlu anları unutup, ben bu hayatta hep acı çektim derdi. Nankörce davranıp, bir zamanlar hiç sevmemiş gibi hayatlarındaki insanları arkalarından bıçaklardı.
Ama dün çok seviyordun dediğinde bu gün nefret ediyorum diye kendini savunurdu.
Ölüyorum dediğinde ise bir zamanlar yaşıyordun derdi..
Jeongguk da dün yaşıyordu, şimdi ise bir sokak lambasına dayanmış ölümü bekliyordu. Düşünceleri onu sarıp sarmaladığında yaptığı tek şey bu olurdu. Bekleyip ölümü kucaklamak. Halbuki bir insan çok düşünmekten ölmezdi ya. Düşüncelerinin içindeki olasılıklar, insanlar, keşkeler öldürürdü.
Jeongguk ellerini yüzünden çekti. Evden uzaklaştığından beri onu saran endişeden sıyrılarak ilk defa dikkatlice etrafına baktı. Burayı hatırlıyordu. Adını hatırlayamadığı o adamda vardı. Titreyen ellerine baktı, O zarif adamın ellerini öptüğünü görebiliyordu anılarında.
Theodore, böyle sesleniyordu Jeongguk ona. Eskiden yani, şimdi ise ne anlamda söylediğini bile hatırlamıyordu. Adının Theodore olmadığını biliyordu, okuduğu eski mektuplarda öyle yazmıştı çünkü.
Dolmuş gözleri caddede duran tabelaya iliştiğinde Jeongguk bir yere tutunma ihtiyacı hissetti. Nasıl olurdu? İmkansızdı. Genç adam kafasını iyi yana salladı. Gözyaşları bir bir yanaklarından düşerken Bayan Claire'in endişeli sesini duydu. Ne dediğini anlayamıyordu, tüm dikkati karşısına duran caddenin adı yazılı olduğu tabeladaydı.
Koluna sarılan küçük eller hissettiğinde ona bakma ihtiyacına bile girmeden kollarını yanında bulunan bedene sardı. Bayan Claire olanı biteni anlamış gibi sesini çıkartmadan ona ayak uydurduğunda Jeongguk'un sessiz gözyaşları hıçkırıklara döndü.
"Bayan Claire" hıçkırıkları arasından zar zor ağzından dökülen iki kelimeyle kadın sarıldığı bedenden biraz uzaklaşarak yanıtladı onu.
"Bay Jeon, eve dönmek ister misiniz?" bu soru ağlamaktan helak olmuş bedenin bir kaç kez daha hıçkırmasına sebep oldu.
"Evime dönmek istiyorum." mırıldandı, Bayan Claire onu duymadı. Duysaydı da ne demek istediğini anlayacak mıydı bilinmez. Yine de anlayışla ona yaslanan bedenin sırtını sıvazladı. Jeongguk sarıldığı kollar arasından çıkıp tabelaya son bir bakış attı.
"Bayan Claire, b-biliyordunuz değil mi?" yaşlı kadın hüzünlü gözlerini kısarak yavaşça kafasını salladı. Biliyordu elbette, Jeongguk hatırlamıyordu ancak defalarca kere yapmışlardı bu konuşmayı. O ayda bir kaçıp geldiği ve hafızasından silinmiş bu tabelayı her görüşünde ağlar, aynı soruları sorardı.. 'biliyordunuz değil mi?'
"Neden bana söylemediniz?" diyerek yeniden konuştuğunda Bayan Claire 'söyledim' demek istedi. 'Defalarca kere söyledim'
"Söylemek istedim" demekle yetindi, yaşlı kadın da ziyadesiyle yorgundu, karşısında kendi çocuğundan ayırmadığı bu adamın üzgün haline bakmaya dayanamıyordu. Jeongguk bir şeyleri anlamış olsa gerek ki kafasını aşağı yukarı sallayarak, daha saatler önce gönderdiği mektubun üzerine yazdığı adresin bulunduğu tabelaya yeniden bir bakış attı.
"Burada yaşıyordu" diye kendi kendine mırıldandı, "O buradaydı." sevdiği adamın evine doğru giderken arkasından yavaşça gelen kadına cevaplayamayacağı bir başka soru sordu;
"Onu hiç gördünüz mü Bayan Claire?"
Gözleri dolan yaşlı kadın 'Az önce onun yanındaydım' demek yerine sessizliğini korudu. Jeongguk ise onun yanıt vermiyor olmasına yaşlı gözleri eşliğinde gülümsedi.
"İyi mi peki?" bunu der demez ayağı bir taşa takılmış, yavaşça ilerlediği yolda tökezlemişti. Bayan Claire hasta bedenin kolunun altına girerek eve kadar yürümesine yardım etmiş, yol boyunca ise sessizliğini korumuştu.
Jeongguk ise bütün bunlar yaşanırken bir kaç metre geride yaşlı gözlerle kendini izleyen bir bedenin olduğundan habersiz evine gidiyordu.
...
'je suis sans abri.'
'evsizim.'
ŞİMDİ OKUDUĞUN
théodore, tk
Fanfiction'Monsieur, embrasse-moi à l'aube.' 'Bayım, bir şafak vakti öpün beni.'