2

270 44 42
                                    

sıradan bir sonbahar gecesinde bu kadar üşüyor olması normal miydi? "soğuk.." diye mırıldandı çıplak ayaklarına bakarak. aslında bir soğuk hissettiği de yoktu. bunu düşünürken kontrolü dışında yeniden ağzı açıldı ve kendini ikna etmek istercesine "soğuk," dedi. sesi garipçe boğuk çıkıyor, bir süre karanlıkta ilerledikten sonra aniden yutuluyordu.

garipseyerek etrafına bakındı ancak kendi dışında hiçbir şey göremiyordu, sadece karanlık. derken normalde onu ürkütmesi gereken ama ona oldukça sakin ve tatlı gelen bir ses duydu. "sence de bir şeyler kayıp değil mi?" diye soruyordu.

bir meleği andıran ses konuştukça göğsünde rüzgârlar esiyordu. neden yaptığını bilmeden kafasını eğip kontrol etti. tişörtü kanlar içindeydi. panikle kaldırıp baktığındaysa göğüs kafesinin olması gereken yerde devasa bir boşlukla karşılaştı.

sonuna kadar açılan dehşet dolu gözleriyle yere düştü ve bağırmaya çalıştı. imkansızdı, ne yaparsa yapsın sesi artık duyulmuyordu. kendi kanında boğuluyordu. "merak etme," dedi bir yerlerde onu izlediğinden emin olduğu melek. "yakında ruhun tamamlanacak."

tam nefessiz kaldığı an yatağında debelenirken uyandı ve anında sarıldığı çarşafı üstünden attı. kan ter içindeydi. güçlükle biraz hava almaya çalışıyor, gözleri loş odada fırıl fırıl dönüyordu. neden bu kadar nefessiz kalmıştı, uykuda kendisini mi boğuyordu?

tüyleri ürperirken elini göğsüne attı. hâlâ rüyanın etkisindeydi. hiçbir şey olmadığını görünce sinirle "siktir," diye söylendi. şimdi de çocuk gibi kâbuslardan mı korkmaya başlamıştı? soğuk terlerini tişörtüne sildi ve saçlarını geriye doğru birkaç kez hışımla taradı. kendine geldiğinde gözü açık bıraktığı camında takılmıştı.

üşümesinin sebebi anlaşılıyordu. içeriye buz gibi esiyordu rüzgâr. dışarıdan garip sesler duyduğunu sanarken kapatmak için kalktı, pencereden başını uzattığındaysa gecenin bu saati için anlamsız bir insan kalabalığı gördü.

üstelik kapının önünde bir ambulans vardı. kalbi garipçe atarken kaşları çatıldı. ölüme karşı hissizleştiğini düşünüyordu bir de. pencereyi kapatıp içeriye girmek için birkaç zayıf girişimde bulunsa da sonunda içindeki o garip hissi yenmeyi başaramadı ve hırkasını alıp aşağı indi. etrafta küçük bir insan topluluğu vardı. içlerinden birinin sarı saçları dikkatini çekti.

"rosalyn! ne işin var burada? gecenin köründe ne oluyor?"

kız göğüslerinin altında çaprazladığı kollarıyla arkasına döndü. "yer yerinden oynadı, duymadın mı gerçekten ajax?"

"hayır, uyuyordum."

kanlar içindeki yere ve sedyeye koymaya uğraşılan gence bakarken iç çekti. tartaglia'nın da bakmasını ister gibi kafasıyla işaret ederek "birini bıçaklamışlar işte," dedi. "madde kullanan birkaç pislik önünü kesmiş, kavga çıkmış."

tartaglia bir yandan kanının donduğunu hissediyor, diğer taraftan kalbi yanıyordu. duyarsız bir insan olduğundan emindi oysa. hırkasının kollarını çekiştirirken içindeki ürpertiyle "kim?" diye sordu. "tanıyor muyuz?" kan gölünün içinde şimdiden ölmüş gibi görünen genç bir beden.. az önce gördüğü rüyadan birkaç kesit hatırlatmıştı.

rosalyn "bilmem," dercesine omuz silkti. belki karanlıkta görüşleri net olmadığından, çok da etkilenmiş görünmüyordu. yaralıyı kişisel olarak tanımıyordu ama kampüste bir iki kez gözüne takılmıştı, birkaç kız ne kadar hoş olduğundan bahsederken kulak misafiri olmuştu. "bizim üst sınıflardan zhongli diye bir oğlan. tek başına yaşıyordu, haber verecek kimse de bulamadılar."

"durumu çok mu kötüymüş?"

"baksana delik deşik etmişler, bir de soruyorsun. yaşaması mucize olur."

bir tepki verme zorunluluğu hissettiğinde "yazık," diye mırıldandı tartaglia. oysa ne düşündüğünden emin değildi hatta düşünüp düşünmediğinden bile emin değildi. sadece izliyor ve garip bir şekilde bu anın hiç bitmemesini diliyordu.

"evet yazık, hoş çocuktu."

"sana inanamıyorum."

oğlan üstün çabalarla hızla ambulansa bindirilmişti, kapılar kapatılıyordu. havadaki ağırlık şekil değiştiriyordu. artık hareketli ve gergin değil, terk edilmiş ve dibe çökmüşe benziyordu. "ben de sana." rosalyn saçlarını sıkıntıyla kulaklarının arkasına sıkıştırdı ve "ben gidiyorum," dedi davetkâr tavrıyla. "uyuyabileceğimi sanmıyorum. geliyor musun?"

tartaglia odasına döndüğünü düşününce boğuluyordu. bu olay ve rüyası aklını kurcalayacak, sabaha kadar etrafta dört dönüp duracaktı, biliyordu. bunu yaşamaktansa bir kahveye hayır demeyecekti. rosalyn'in peşine takılırken dönüp gözden kaybolmak üzere olan ambulansın ışıklarına son bir kez baktı. içinden bir ses zhongli'nin geri döneceğini söylüyordu.

naber
bunu görmezden gelirseniz zhongli geri dönmeyecekmiş

haunted god | zhongchi Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin