4

223 35 34
                                    

ertesi gün yine hastane kapısındaydı. sözünü tutmuştu. gerçi söz vermiş sayılır mıydı ki? bu kez çiçeklerin yanında bir şey daha getirmek gelmişti içinden. uzun düşünceler sonucunda aklına bir defter gelmişti. (stammer referansi 🤪)

onunla dolduracağı, buraya geldikçe onunla konuştuklarını, ona söylemekten korkup sadece düşündüklerini yazacağı.. bir nevi geçen günlerini kaydedecekti. sanılanın aksine zhongli için değildi bu, uyansa bile böyle bir şeyin varlığından haberi olmayacaktı. en azından öyle planlıyordu.

ama hayatta planladığınız bir şeyin gerçekleşme ihtimali gerçekten o kadar düşüktü ki.. zhongli'nin kapısına geldiğinde çoktan açık oluşundan anlamıştı bunu. içeride kimse yoktu, zhongli'yse yatağında doğrulmuş, sırtını yaslamış oturuyordu.

çiçekleri tutan bileği istemsizce kırılmıştı. sıkı sıkı tuttuğu defteri düşürmemek için göğsüne bastırmak zorunda kaldı. zhongli ona bakmıyordu, tartaglia odaya giremiyordu. sanki vücudundaki tüm kasları onun kontrolü dışında tir tir titriyordu, oysa hiç utangaç ya da çekingen bir insan değildi.

gözleri kehribar renginde, balı andırıyor. uzun saçları omuzlarından aşağı dökülüyorken onca şeye rağmen güzel görünebiliyor. yüzü solgun, bakışları baygın, elleri pes etmiş bir adam gibi kucağında öylece bekliyor..

tartaglia nefes alırken heyecandan onu resmen üçe bölüyordu. içeri giremeyecekti. ne diyecekti ki? arkasını dönmeden geriye doğru küçük birkaç adım attı.

zhongli kıpırtıyı fark etmiş olmalıydı ki kafasını çevirip doğrudan gözlerine bakıvermişti. tartaglia olduğu yerde mıhlanırken şaşkınlıkla kirpiklerini kırpıştırdı. oğlan onu gördükten sonra tek kaşını kaldırmış, açıkça bir hamle bekliyordu. mecburen içeriye girdi.

"merhaba.." diye mırıldanırken her zamanki alışkanlıklarıyla oyalamaya başladı kendini. çiçeği masanın üstüne koymak, kendine sandalye çekmek gibi şeylerle yani. "uyanmışsın."

zhongli'nin yüzünden hiçbir şey okunmuyordu. komaya girmesi ve bir yabancının ona bu kadar aşina davranması çok doğalmış gibi sakince "evet," diye cevapladı. "merhaba."

"doktorlarla görüştün mü?"

sadece kafasıyla onaylamıştı. tartaglia'nın içi içini yiyordu. detay vermeyecek miydi yani? bu sonuç için günlerdir bekliyordu ama..

"kafam biraz.." zhongli acıyan kupkuru boğazı yüzünden hafifçe yüzünü buruşturup yutkundu. ağır ağır ve güçlükle konuşuyordu. sesi acı çektiğini belli edecek şekilde pürüzlü çıkıyordu. "karışık. hafıza kaybı söz konusu değil."

tartaglia garip bir şekilde, onu yıllardır çok iyi tanıyormuşçasına ne demek istediğini anlamıştı. "seni tanımıyorum," demek istemişti. "kafam karışık olabilir ama hafızam silinmedi. burada ne aradığını söyleyecek misin?"

"güzel, sevindim." çok kuru geldiğini hissederek "gerçekten," diye ekledi. çünkü gerçekten sevinmişti. "sen bilmiyorsun ama biz aynı fakültedeniz. ben yaralandığın güne şahit oldum. haber verecek birini bulamadılar, sonra yalnız kalmanı istemedim."

oğlan çattığı kaşlarıyla onu hiç acele etmeden inceliyordu. "yüzüne aşinayım sanki."

"evet." tartaglia'nın yüzüne farkında olmadığı şefkat dolu bir gülümseme yerleşmişti. "sen de benim birkaç kez gözüme çarpmıştın."

"kucağındaki.. defter ne?"

mavi balinalı defterini tereddüt etmeden oğlana uzattı. "boş, bizim için getirmiştim." ne dediği sonradan dank edince paniklemişti. hiç bozuntuya vermeden "yani senin için," diye toparlamaya çalıştı.

"teşekkür ederim." zhongli serum kablosunun uzandığı elini, derisinin altındaki iğneyi önemsemeden uzattı ve defteri aldı.

"su içtin mi ya da yemek yedin mi?"

tartaglia kaynağı ucuz internet siteleri olsa da araştırmalar yapmıştı. konuşmakta, yürümekte, yemek yemekte bir süre güçlük çekeceğini düşünüyordu. zhongli onu doğrular gibi kafasını hafifçe iki yana salladı.

"denemek ister misin? gerçi dur.. önce doktorunla görüşmeliyim." sandalyeden kalkarken son kez oğlanın sıcak gözlerine baktı. kendini çok iyi hissediyordu, hayat ona verebileceği her şeyi vermiş gibi. "çok sürmez. geri gelirim."

sessizce "hoşça kal," dedi zhongli. dingin bir yüzü ve insana bu hâlde bile güven veren bir duruşu vardı. her şeyi bu kadar sakin karşılaması onu çok güçlü gösteriyordu gözünde. hayran olmadan edemiyordu.

çıkmadan hemen önce "hoşça kal," diye mırıldandı o da. bu kelime hoşuna gitmemişti, umutsuz bir vedayı andırıyordu. oysa o hemen geri dönecekti, ne de olsa her şey asıl şimdi başlıyordu.

haunted god | zhongchi Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin