siparişi alana kadar canından can gitmişti. ikisini konuşurken izlemek ama tavırlarından hiçbir şey çıkaramamak, burada beklediği dakikaların uzadıkça uzaması.. neyse ki dudağını dişleriyle eritip yok etmeden masaya dönebilmişti.
zhongli için yaban mersinli bir çeşit soğuk çay almıştı, ağrı kesici özelliği olduğunu duymuştu bir yerlerden ve aklında kalmıştı işte. ona iyi gelmesini, beğenmesini umarak tereddütle uzattı.
"teşekkür ederim."
oğlan hâlâ oturmamış tartaglia'ya dönüp sımsıcak bir bakışla teşekkür etmişti, karşısındakinin her şeyden soyutlanıp sadece ona çekildiği bir an yaşamasına sebep olduğunu bilmeden. tartaglia "ne demek," derken kaçırdığı gözlerini, bu etkiden kurtulmaya çalışarak kırpıştırdı ve yerine oturdu. "her zaman." kalbi güm güm atıyordu. ahh, demek zhongli başkasını gördüğünde onu kenara atacak biri değildi.
"bana almamış," diye somurttu rosalyn. karşılığında tartaglia kendi içeceğini elinin tersiyle ona iterek susturdu.
"geldiğimde niye o kadar sinirliydin? bir sorun mu var?" ilk an da soracaktı ama sırası gelmemişti işte. uzun parmaklarıyla bardağı gevşekçe kavradı, bedenini hafifçe yanındakine döndürdü.
"önemli bir şey değil, sonra anlatırım sana. siz ne konuşuyordunuz?"
zhongli 'benimki de önemli değil,' dercesine omuzlarını silkti. "rosalia tarih okuduğumu duyunca mitolojiye de ilgi duyup duymadığımı sormuştu."
"rosalyn.." diye düzeltti kız. tartaglia'nın içeceğini memnuniyetsiz tavrıyla dudaklarından çekip havada tutarken bir anlığına öfkelenmiş gibi göründü.
onu tanıyan arkadaşı soğukkanlılığını kaybettiğine neredeyse hiç şahit olmadığından şaşkınlıkla kaşlarını kaldırdı. zhongli'yse hiç önemsemiş gibi durmuyordu. "üzgünüm, rosalyn," diye geçiştirdi.
"duyuyor muymuşsun peki?"
"yani duyuyorum ama anlattığı mitleri bilmediğimden bana inanmadı." zhongli her sorusuna ciddiyetle cevap veriyordu, rosalyn'le oluşan gerginliğe karşın gülmeden edemedi.
"ben biliyorumdur belki," dedi arkadaşına pas atarak.
"bilmiyorsun ajax, sadece canavarlarla ilgileniyorsun sen. bahsettiğim teyvat mitolojisiydi." rosalyn sarı saçlarını her hareketine hakim olan bir feminenlikle toplayıp sırtına attı. spot ışığı üzerine düştüğü için, ya da konu gerçekten ilgisini çektiğinden, memnun olmuşa benziyordu. "dünyayı yöneten yedi farklı tanrı hakkında, bunlar aynı zamanda cehennemin yedi iblisi."
"çok detaya giremeyeceğim, içlerinden morax denilen bir tanrı vardı, yedilerin arasından en eskisi. anlaşılan günleri artık gerçekten çok sıkıcı geçiyormuş ki bir süre sonra yeryüzüne inmeye karar vermiş, bir daha da ne cennette ne de cehennemde ondan haber alınamamış zaten. ilgimi çekme sebebi daha önce bu kadar yarım bir mit görmemiş olmam. acaba morax," avcı gözleri zhongli'nin çatık kaşlı yüzünde dolaşırken sesi gittikçe derinleşmişti. "yeniden tanrıların arasında belirecek mi, yoksa çoktan güçten düşmüş müdür?"
sözünü bitirmesine yakın zhongli öksürmeye başlamıştı. titreyen ellerinden bardağı güçlükle bırakıp yere doğru eğildi. aniden biri gırtlağına sarılmış da soluğunu kesmişti sanki.
boğazına bir şey kaçtığını düşünen tartaglia panikle kolundan tutarak onu doğrultmaya çalıştı. farkında olmadan sesini yükseltmişti. "zhongli! iyi misin?"
rosalyn bacak bacak üstüne oturmaya devam ederken havadaki ayağını sıkılmış bir şekilde salladı, gözlerini bir an olsun kırpmıyordu.
zhongli öksürükleri azalsa da gözlerini sımsıkı yummuş, tartaglia'ya eliyle 'iyiyim,' yapmaktan başka bir cevap veremiyordu. kulaklarındaki iğrenç bir çınlama ve başına ok gibi saplanan ağrı eş zamanlıydı. birden ne olduğunu anlayamamıştı, ağzını açamıyordu bile.
"iyi misin zhongli? çay kaçtı sanırım."
zhongli kızı kafasıyla onayladı ve sonunda "iyiyim evet," diye mırıldanabildi. "çay."
"ah, saat çoktan buçuk olmuş." rosalyn dudağını büzerek ayaklandı, kalçasını sımsıkı sararak aşağıya inen eteğini yalandan bir düzeltti. "yeniden görüşmek üzere, tanıştığıma memnun oldum."
"ben de.." zhongli aniden onlarca kilo ağırlığa kavuşan kafasını kaldırıp da kıza bakamıyordu, ışıklar gözlerinin içine içine girmeye çalışıyordu sanki. rosalyn çantasını alıp gittiği an gömleğinin yakasını açmaya uğraştı.
"beni korkutuyorsun. doktora gidelim mi?" tartaglia kolunu bırakmayı reddediyordu ve alan tanımayı düşünmek yerine yüz ifadesini görmeye çalışarak eğiliyordu. oğlanın çabalarını fark ettiği an yaka düğmelerini açtı, gömleğini iki farklı uca doğru çekiştirdi.
"endişelenme.." nasıl endişelenmeyecekti? rengi sararıp solmuştu aniden, dudakları kağıt gibi kalakalmıştı. tartaglia daha öncesinde böyle bir şeye şahit olmamıştı. "iyiyim." bu nasıl da anlamsız bir yalandı.. yine de şu an üstelemenin sırası değildi.
"seni eve götüreceğim." ne olduğunu sakinleşince evde de konuşabilirlerdi. kalkıp bir çırpıda eşyalarını topladı ve gelecek dersini yoksayarak kolundaki bir anda güçten düşen oğlanı arabasına götürdü.
güçten düşen morax.. teyvat hakkında çok bilgiye sahip olmasa dahi, o an zhongli'nin tanrısının morax olduğundan emindi.