Kitapçının kapısının açıldığını haber veren zilin sesini duyduğumda seslendim, "Üzgünüm ama kapalıyız. Eğer yarın uğrarsanız, size yardımcı olabilirim." Tam o anda, kimin geldiğini görmesem de içimde tuhaf his oluştu. Titrememe engel olamadım. Benim türümden birinin çok yakınımda olduğunun işareti. Bir melek veya bir iblis... Babam olamazdı. O olmadığına emindim çünkü o zaten üst katta odasındaydı ve onun titreşimlerini ve enerjisini kendiminkinden bile iyi tanıyordum. Yanıma geldiğinde hiç bu kadar güçlü bir duygu hissetmemiştim daha önce, en azından ikimiz de aynı çatının altındayken. Bir yaşımdan beri kitapçıya bizden başka ne bir melek ne de bir iblis adım atmıştı. En azından bildiğim kadarıyla. Çünkü babam Crowley sır saklamada oldukça iyiydi. Klasik bir iblis özelliği...
Ne yapacağımı düşünerek girişe doğru yürüdüğümde hafif kilolu, neredeyse beyaz olan sarı saçlı gülümseyen bir adamla karşılaştım. Kesinlikle bir melekti. İblisler asla bu kadar masum görünemezdi çünkü. Anlamadığım tek şey neden beni gördüğünde şaşkınlıkla olduğu yerde kaldığıydı. Yutkundum ve konuştum, "Üzgünüm ama kapalıyız." Önümde duran adam kendini tekrar gülümsemeye zorlayarak tatlı tatlı cevap verdi, "Ah, evet kapıdaki tabelayı gördüm. Aslında ben eski bir arkadaşımı görmeye gelmiştim." "Arkadaşınız kim ?" "Anthony J. Crowley." Cevap vermek için ağzımı açtığımda babamın fazlasıyla öfkeli sesi ile yerimden sıçradım. Benim hissettiğimi o da hissetmiş olmalıydı, "KAPALIYIZ !" Onu daha önce hiç bu kadar sinirli gördüğümü hatırlamıyorum. "Crowley, lütfen. Konuşmamız gerek." "Benim seninle konuşacak hiçbir şeyim yok, Melek. Çıktığın deliğe geri dön." diye cevapladı babam neredeyse tıslayarak. Melek bana baktı ve konuştu, "Onun önünde benimle böyle konuşma." "B- ben anlamıyorum. Baba, neler oluyor ? Siz de kimsiniz ?" Melek daha cevap vermek için ağzını açamadan babam yanıma geldi ve belimden tutup beni korumak istercesine önüme geçti. "Tek kelime etme !" dedi parmağını tehditkarca ziyaretçimize doğru sallayarak. "Crowley... Biliyorum, bana çok kızgınsın, ama..." "Kapat çeneni." "Baba, Tanrı aşkına kim bu adam ?" diye sordum tekrar. "Kim olduğunun bir önemi yok bebeğim. Sadece tanıdık bir yüz o kadar. O da şimdi ayrılıyor zaten." "Beni hatırlamıyor musun Bella ? Sana benden bahsetmedi bile değil mi ?" dedi Melek, babamdan hiç de korkmuş gözükmüyordu. Ardından tekrar babama döndü, "Beni kendi kitapçımdan mı kovacaksın Crowley ?" Benim kitapçım... Şaşkınlıkla iki elimle ağzımı kapadım. " Aziraphale..." diye fısıldadım. 19 yıl önce Cennet' te başmelek olmak için 6,000 yıldır tanıdığı ve sevdiği babamı, henüz bir yaşında olan beni ve bu kitapçıyı arkasında bırakıp giden diğer ebeveynim Aziraphale... Onun hakkında tek bildiklerim bunlardı. Babamım kalbini o kadar kırmıştı ki onun hakkında konuşmazdı bile. Sadece bir defasında içinde yaşadığımız kitapçının adının nereden geldiğini sorduğumda bunları anlatmıştı ve benden asla bir daha bu konuda konuşmamamı istemişti. Küçük bir kızken komşumuz ve arkadaşımız olan "Give Me Coffee or Give Me Death" adlı kahve dükkanının sahibi Nina ve plak dükkanını işleten partneri Maggie' den bana onu anlatmalarını isterdim. Bana müziği ve tabii ki de kitapları ne kadar sevdiğini, tıpkı benim gibi ve gözlerimin rengini ve saçlarımın rengini -uçları dışında çünkü onlar tıpkı babam Crowley' nin saçları gibi kıpkırmızıydı- olduğunu anlatmışlardı. Tabii bir de onların bilmediği bir gerçek vardı ki kanatlarımın rengi beyaz olduğundan tıpkı onun gibi bir melek olduğumu biliyordum. Her ne kadar iblislere özgü belirgin bazı özelliklere sahip olsam da... Her ne kadar O'nu deli gibi merak etsem de onu hiç hatırlamıyordum. Elimde bir fotoğrafı bile yoktu. Büyüdükçe de ona fazlasıyla kızmaya başladım. Babamın kalbini nasıl kırabilmişti, beni neden bırakmıştı ? Ben ona ne yapmıştım ki ? Hem de onun gibi bir melek olarak doğmuşken... Neden beni, bizi istememişti ? Neden bir kez olsun ziyarete gelmemişti ? Bir süre sonra da onu unutmaya başlamıştım ya da en azından öyle olduğunu sanmıştım. Çünkü şu an karşımda dururken kalbimin sıkıştığını hissediyordum.
Adını söylediğimde Aziraphale' in gözleri parladı ve konuştu, "Beni tanıyacağını biliyordum, Bella. Ne kadar da büyümüşsün." "Ne yapsaydım ? Sen gelene kadar bir yaşında mı kalsaydım." diye cevapladım soğukça. Yüzü karardı, "Haklısın. Doğanın kanunu." Ardından derin bir nefes aldı ve devam etti, "Bundan sonra kaybettiğimiz zamanı telafi etmek için bolca zamanımız olacak, sana söz veriyorum." "NE!?" diye bağırdık babamla aynı anda. "Ben... Ben başmelekliği Mikail' e devrettim. Düşündüm ki..." Babama baktı, "Düşündüm ki tekrar eskisi gibi olabiliriz." Babam sinirli bir kahkaha attı, "Eskisi gibi olabilirmişiz... Uzun zamandır daha komik bir şey duymamıştım." "Crowley... Anlamıyorsun. Özür dilerim. Her şeyi Bella' nın daha iyi bir dünyada büyümesi için yaptım. Sizi de benimle götürecektim ama sen o gün bunu kabul etmedin. Her şeyin suçlusu benmişim gibi davranmana gerek yok." "Benden değişmemi istedin! Olduğum kişiden vazgeçmemi, birlikte kurduğumuz hayatı öylece bir kenara atmamı istedin benden Aziraphale !" "Senden öyle bir şey istemedim. Yanımda olmanı istedim." "Anlamıyor musun ? Ne yapacaktım, bir iblis olarak Cennet 'te dolanıp duracak mıydım ?" "Eskiden sen de bir melektin, Crowley. Tekrar olmana yardım edecektim. Bencillik yaptın." "Bencillik, ha !? Küçük kızımı her şeyden uzakta büyütmek istediğim için bencillik yaptım, öyle mi ? Bella' nın tek bir tarafı yok. Ve asla da olmayacak. Bunu sen de çok iyi biliyorsun." "Bu değişebilirdi..." Daha fazla dayanamadım ve ikisinin arasına girip konuştum, "Yaratılmayı ben istemedim. Bu sizin seçiminizdi. Bizi neden terk ettiğini hep merak ettim. Şimdi anlıyorum, biz senin için asla mükemmel değildik. Özellikle de ben... Bunu en başından biliyor olman gerekirdi." Cümlemi bitirdiğimde gözümden bir damla yaş düştüğünü fark ettim. Aziraphale bana dokunmak için uzandığında elektrik çarpılmış gibi geri çekildim, "Dokunma bana." "Bella..." Vücudum neredeyse taş kesilmişti. Babamın elini omzumda hissettiğimde rahatladığımı hissettim. Dönüp ona sıkıca sarılıp hıçkırarak ağlamamak için kendimi zor tutuyordum. Ama Aziraphale' in önünde olmazdı. Beni güçsüz bir genç kız olarak görmesini istemiyordum. "Artık buradayım. Düzeltmek için elimden geleni yapacağım. Affet beni." Neredeyse yalvarıyordu. Ne beklemişti ki? Onun kim olduğunu anlar anlamaz boynuna sarılacağımı mı ? "Eski dairemi hala boşaltmadım. Bella ve ben oraya yerleşeceğiz. 19 yıl boyunca sadece ikimizdik. Bundan sonra da idare ederiz. Sen de eski kitapçının keyfini sürersin, Melek." dedi babam. "Hayır. Senden asla böyle bir şey istemeyeceğimi biliyorsun Crowley." "Ah, senin hakkında çok şey bildiğimi sanıyordum Aziraphale ama bak ne kadar da yanılmışım." dedi eliyle ikimizi işaret ederek. "O benim de kızım Crowley." Güneş gözlüklerinin altından bile babamın gözlerini devirdiğini görebiliyordum. "Bir kızın olduğunu hatırladığını bilmiyordum." dedim sesim titrerken, "19 yıl boyunca neredeydin o halde ? İlk adımlarımı attığımda, ilk kelimemi söylediğimde, ilk kabus gördüğümde ? Yoktun..." Konuştukça gözlerimden akan yaşlar da artıyordu. "Ve ne var biliyor musun ? O melek olmasını istediğin iblis Crowley var ya, bu haliyle harika bir babaydı. Ondan daha iyisini hayal edemiyorum. Gerek de yok zaten." Daha sonra kitapçının kapısını hızla çarparak kendimi dışarı attım. Tek istediğim oradan uzaklaşmaktı. Böylece kitapçının tam karşısında bulunan Nina' nın kahve dükkanına girdim.
::: DEVAM EDECEK :::
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Melek ve Şeytan
FanficSelam millet. Good Omens dizisini bilenler varsa sizleri bu sevimli küçük hikayelerimi okumaya davet ediyorum. Sizi bilmem ama 2. sezon beni fena halde üzdü :( Ben de yüzümüzü güldürecek hikayeler yazmaya karar verdim. İyi okumalar... 😍 PS : Sa...