9.Bölüm

108 3 2
                                    

"SÜPRİZ!.... SÜPRİZ!.... SÜPRİZ!..."

Bu soruyu sorduktan sonra Sude kapının önünde durmasına rağmen oldukça geniş bir yerde duruyormuşçasına tıpkı küçük bir kız çocuğu gibi iki tur kendi etrafında döndükten sonra nefes almadan konuşmaya devam etmişti.

Bir bilseydi Sude .... Onu ve onun aklımızı başımızdan alan o gözlerimizi kanatan kombinini nefesimizi tutmuş izlediğimizi yine böyle heyecanlı.... heyecanlı.... konuşur muydu?

Kendimi bir çizgi filmde hissediyordum. İçinde Tom ve Jerry'nin olduğu şu meşhur çizgi filmdeydim. Tom Jerry'yi yakalamaya çalışırken önüne kocaman şeker pembesi bir kamyon çıkıyordu. Tom'un gördüklerine inanamıyormuş gibi gözleri yerinden fırlıyacakmış gibi öne doğru çıkıyordu. İşte benim içinde olduğum durumda tam olarak böyleydi. Ben Tom'dum Sude de Jerry'di. Şu an gözlerim öne doğru fırlamış adı Sude olan bana son hız gelen o şeker pembesi kamyona bakıyordum.

"Nasssıııl?... Beğendiniz mi? Güzel olmuş muyum?" dedikten sonra Sude iki elini de altına giydiği şorta götürüp o şortu çekiştirerek "Gerçi şu şort pek içime sinmedi ama..... Zamanla daha güzel daha havalılarını bulurum. Aman.... Neyse boşverin.Hadi gelin içeri daha size aldığım oyuncakları ve pembe bisikletimi gösteremedim. Bu arada daha önce size söylemiş miydim bilmiyorum ama..." dedikten sonra sanki çok önemli bir sır vericekmiş gibi etrafına bakarak "Pembe benim en sevdiğim renktir hatta favori rengimdir. " dedi.

Sude susmuştu. Diğerleri nefes alıyor muydu? Umurumda değildi. Ben hala nefesimi tutuyordum. Belki bir ihtimal nefes darlığından ölürüm diye olmayan şansıma taklalar attırıyordum.

Bu manzaraya baktıktan sonra hayattan artık hiç bir beklentisi kalmamış o yaşlı insanlar gibi kendimi hissetmeye başlamıştım. Ya unumu eledim eleğimi de astım diyip bir köşeye çekilicektim ya da vasiyetimi hazırlayıp dört başı mâmur kollarımı açıp Azrail'i bekleyecektim.

Bir insan hiç mi şaşırtmazdı? Karakter ve huy olarak benden bu kadar farklı bir insanla nasıl arkadaş olabilmiştim? Hala aklım almıyordu. Hayatı bu kadar ciddiye almaması iyi mi yoksa kötü mü artık ona da karar veremiyordum.

Sude'nin kafasına taktığı pembe çiçekli bandasına mı yanaydım? Yoksa üzerindeki minik kalp desenli tişörtü ve altındaki pembe şortuyla kafamı allak bullak etmesine mi yanaydım? Kararsızdım.

Tüm bunlar yetmezmiş gibi o minik kalp desenlerinin olduğu tişörtünün üzerinde büyük harflerle "Beni ye." yazıyordu. Keşke biri Sude'yi yeseydi de ben de ondan kurtulabilseydım. Kafamdan tıpkı sanayi tipi buharlı bir tren gibi dumanlar çıkarıyordum. Düt!.... Düt!... dememe saniyeler kalmıştı.

Ben yanlış kadroyla buraya gelmiştim. Tahir ve İlyas yerine yanımda İvana Sert , Uğurkan Erez , Kemal Doğulu ve Gülşah Saraçoğlu ile buraya gelicektim. Onlardan biri çıkıp " Yavrucuğum bizimle değilsin. " derlerse bir ihtimal o da bir ihtimal Sude'nin de aklı başına gelirdi.

Arkadaşlığımızın ilk zamanlarında Sude'nin bu halleri çok hoşuma gitse de şimdi Sude'nin bu halleri fena halde gözüme batıyordu.

Arkamı dönüp Tahir ve İlyas'ı içeri girmek için yanıma çağırıcakken kapıda tek başıma durduğumu farketmem olmayan keyfimi yerine getirmişti. Demek ki birileri imana gelip Sude'yi kameraya çekmekten vazgeçmişti. O birileri bu durumdan faydalanmak istememişti. Tahir ve İlyas sandığımdan da vicdanlıydılar.

Görünüşe aldanmamak gerekiyormuş dememe kalmadan kapıyı kapatıp içeriye girmemle erken karar verdiğimi aslında büyük lokma yiyip büyük konuşmamam gerektiğini de anlamış oldum. Ben dereyi görmeden paçayı sıvamıştım. Hem de çok fena sıvamıştım.....

Tatlı AşkHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin