Gyomei
Az önce kocaman bir köyü kurtardım, hemde tek bir darbeyle. Peki zor muydu? Rakibimi küçümsemek gibi bir derdim hiç olmadı ancak çok kolaydı.
İblisler fazla zayıf gözüküyor gözüme. Tabii kör olmam da işin ironik kısmı.
Ben kimdim? Bir Hashira. Peki Hasira'lar ne yapar?
İblis öldürür. Peki iblisler nedir? Yeryüzündeki en aşağılık zeka sahibi varlıklardır. Hayatlarına insanları öldürüp yiyerek devam ederler. Bir iblis ne kadar çok insan yerse o kadar güçlü olur.Biz hashira'lar ise bu iğrenç döngüyü kırmaya çalışırız. Başardığımız anlar vardır. Yenildiğimiz anlar da...
Ben az önce bir Zafer daha kazanıp yüzlerce insanın hayatını kurtardım. Ama kendimi huzurlu hissetmiyorum. Neden? Çünkü kurtaramadığım binlerce insan var. Bütün iblis keser'lerin kurtaramadığı insanlar var. Yani sadece benim değil.
O yüzden durmadan çalışıyoruz. Ama bir sorunumuz var. Çünkü korkak iblisler gün yüzüne çıkmayıp sürekli saklanıyorlar. Bizden güçsüzler. Korkaklar. Acizler.
Bugünkü görevimi yerine getirip "şüphelenen yeri" araştırıp iblisi öldürdüm. Yani şimdilik diğer saklanan iblisler için yapabileceğim birşey yok... üzücü...
Sakin ve güçlü adımlarla ormanın içinde yürürken içimden "keşke buralarda bir iblis olsa" diye düşünmeden duramadım.
Böyle düşünmemeliydim değil mi?
Ben ve yanlış fikirlerim.
Her neyse size oturup yanlış fikirlerimin sonucunu söylemeyeceğim...
Kan kokusu alıyorum.
Kan kokusu ağırlaşmaya başlıyor.
Kokunun olduğu yere koşmaya başlıyorum.
Kokunun merkezine ulaştığımda gözümden bir yaş düştü.
Çocuklar... Zayıf noktamdı.
<>
Shinobu
Büyük bir gümbürtü duyulduğunda babam ani bir refleksle kapıya doğru hareket ettiğinde bizde ayaklanmıştık.
Annem anında olayı -sanki çok kolaymış gibi- kavramış ve bizi ellerimizden tutup ahşap dolabın kapağını açıp içine soktuktan sonra hiç birşey demeden kapağını suratımıza kapatmıştı.
Evimiz ormanlık bir alandı ki. Ayı falan mı kırmıştı kapıyı? Evimizin yakınında hiç çocuk yoktu. Yani yalnız yaşıyorduk işte.
Kapının suratıma kapanması çok sinir bozucuduydu.
Eğer ayı filansa zaten ben hallederdim! Sanki çok güçsüzmüşüz gibi saklamıştı annem bizi..."Güçsüz deği-" Kanae daha ben cümlemi bitiremeden ağzımı kapatmıştı. Çırpınmaya başladım.
Neden bilmiyorum ama içimde bir his vardı. Boktan bir his...
Başımı çevirip kanae'ye baktığımda gözlerindeki duygusuzluğu gördüm. Yani sadece pembe gözleri...
Kanae'nin göz rengi pembe olabilirdi, ama asla sadece pembe olmazdı. Hep bir heyecan, korku, sevinç, sinir veya hüzün olurdu. Şimdi ise bomboş bakıyordu pembeleri...
Duraksadım. Uzun bir süre.
Anlamıştım, ablamın gözlerinden her şeyi anlamıştım.
Kapımızı kıran şey benim halledebileceğim bir şey değildi... Ama denemeden bilemezdik ki!
Ablam bana o kadar donuk bakıyordu ki fazla gerilmiştin. Ben hayatımda ilk kez korkmuştum galiba.
Kanae titrediğimi fark edince kollarını beni saklamak istermiş gibi daha sıkı doladı vücuduma.
Çok üşüyordum.
Etraftan bir koku gelmeye başladığında burnumu sıktım. Demek boktan daha iğrenç bir koku varmış...
...Kan kokusu
Aradan geçen zaman daha da uzarken, endişem daha da artarken, daha fazla dayanamadım ve mükemmel bir çeviklikle ahşap dolabın kapağını aralayıp kendimi dışarı attım.
Dışarıyı görmemle kusmam bir oldu. Kustum, ailemle yediğim son yemeğimin hepsini kustum.
Annem kanlar içinde yerde yatarken babamın üzerinde insana benzeyen ama insan olmayan bir şey babamın omzunu yiyordu. Resmen babamın kaburgası gözüküyordu!
Gözlerimden yaşlar akarken, gözlerimi bu manzaradan çekemiyodum. Olmuyordu!
Arkamdan biri gelip elleriyle gözlerimi kapattı. Bu titreyen eller Kanae'nin idi.
Canavar kafasını kaldırdığında gülümsediğini görebildim Kanae'nin ellerinin arasından. Çok mu komikti?!
"Komik olan ne?!" Diye avazım çıktığı kadar bağırdığımda Kanae afalladı.
Canavarın, söylediklerimle boktan ağzı daha da genişlerken bir anda doğruldu. Yavaş adımlarla, küçümser bir gülüşle bana doğru gelmeye başladı.
Anladım bu göt, dayak yemek istiyordu.
Öyleyse ona istediğini verecektim.
Çenem seyirirken bende ona doğru yürümeye başladım.
Bana doğru elini savurunca boyumdan yararlanıp çevik bir hareketle kurtuldum.
Bu hareketimle afalladı şerefsiz.
Sen bu kafayla daha çok dayak yersin.
Canavarın surat ifadesi ciddileşmeye başlayınca yutkundum.
Geri geri yürümeye başlayıp hızlıca arkama dönüp koşmaya başlamıştım ki aniden önümde belirdi. Çüş!
Ben daha olayı kavrayamadan bir zincir canavarın boynunu kesti. Çüşş!
Odanın diğer tarafına baktığımda Kanae"nin yere çökmüş göz yaşları döktüğünü gördüm.
Diğer tarafına baktığımda annemle babamı gördüm...
"Baba!" Hemen babamın yanına çöküp bağırmaya başladım.
"Baba, neden dövüşmedin?"
"Baba, beni çağırsaydın böyle olmazdı"
"Baba, çok canın acıyor mu?" Neden gittikçe sesim kısılıyordu?
"Baba, özür dilerim" sesimi duymakta zorlanıyorum.
"Baba, lütfen..." fısıldadım mı ben?
<>
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Sanemi x Kanae < Başka Bir Evrende >
JugendliteraturAilesini kaybettiği için aynı kaderi yaşayan iki insan...