Shinazugawa
Tam bir hayal kırıklığı. Bu... bu sınavı kaybetmiş olmam tamamen bir hayal kırıklığı. Güçsüzleri koruyamayacak kadar güçsüz olmam, yıllardır eğitim almama rağmen zafere bir adım bile yaklaşamamam tam bir hayal kırıklığı.
Kimsenin hayatını da kurtarmadım zaten. O pembeli kız Shinobu sayesinde yaşamaya devam etti benim sayemde değil. O kumral saçlı, yaralı çocuk benim yüzümden muhtemelen iblisler tarafından yendi. Birkaç gereksiz kafa kesmek dışında hiçbir şey yapmadım ben. Hiçbir şey...
Güneş doğmadan, hayatımdaki ilk mağlubiyetimi tatmadan, önce kumral saçlı çocuk için geri dönmüştüm aslında ancak yere düşürdüğüm yapraklar ile birlikte ortadan kaybolmuştu. Etrafa bakınayım derken de güneş ile bakışırken bulmuştum kendimi.
Şimdi yakınmaktan başka ne mi yapıyorum? Ah, görevliler ile birlikte kaybetsem de bitiş çizgisine yani dağın tepesine gidiyorum. Hatta şu anda dağın tepesini görmeye başladım. O pislik dağın tepesini.
"Hayatta kaldığınız için sizi diğer hayatta kalanlar ve sınavı geçemeyenler ile birlikte dağın zirvesine götürüyoruz Shinazugawa-san."
Kafa sallamakta yetindim. Artık nasıl kendimle cebelleşiyorsam bana durumu açıklama gereği duymuştu.
Aradan 5 dakika geçtikten sonra dayanamayıp "Sebep?" dedim.
Erkek mi yoksa dişi mi olduğunu anlayamadığım görevli yan gözle bana bakıp "Liderimiz sizleri de görmek istiyor." diyerek yanıtladı beni.
Sözcüklerinin kibar olması tükürür gibi söylemesini değiştirmiyordu. Yüzsüz seni.
Nihayet dağın zirvesine ulaştığımızda karşımda 8 kişi olmasını beklemiyordum. Hayatta kalan bu kadar azmıydı yani? Sınav başladığında zibilyon taneydik be.
İçim acıdı. Hayatta kalmak da bir zaferdi öylemi? Oysa ben hayatta kalmayı bile haketmemiştim.
"Yaşamana sevindim." Başımı şaşkınlıkla sesin geldiği yöne çevirdiğimde bir çift pembe göz görüş alanıma girdi.
"Anladın mı şimdi zekanın öküzlükten daha güçlü olduğunu?" Gözlerimi Pembeli'den ayırıp bücürün aptal sesine doğru çevirdim.
Çatık kaşla "Öküzlük ne ya?" diye sordum Shinobu'ya.
"Kendi huyunu bilmiyon mu? ya da boşver seninle şimdi uğraşamam, Hadi gidelim abla!" deyip arkasına bile bakmadan yürümeye başladı.
"İlk önce büyü ondan sonra gel velet!" diye bende arkasından bağırdım.
"Ne oldu?" Pembeli gitmemiş miydi? İkinci bir şaşkınlıkla başımı ona doğru çevirdim.
"Ne demek ne oldu?"
"Ne oldu da buraya güneş doğmadan gelemedin?"
Umursamaz bir sesle "Dağın tepesini bulamadım işte." diye cevapladım ama hala bir cevap bekliyormuş gibi bakmaya devam edince nedense kendimi cevaplamak zorunda gibi hissettim.
"Bir iblisle fazla oyalandım..."
"Oyalandın mı, zorlandın mı?"
"İkincisi daha doğru olur." diye mırıldandım. Her nedense gözlerine bakınca doğruyu söylemek zorunda olduğumu hissediyorum.
Kaşları yukarı kalkmıştı. Zorlanmış olmama inanamıyor muydu? Taş kadar kasların var bi zahmet zorlanma sende mübarek.
"Sen kolay kolay zorlanmazsın." dedi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Sanemi x Kanae < Başka Bir Evrende >
Novela JuvenilAilesini kaybettiği için aynı kaderi yaşayan iki insan...