6. PARÇA

7 2 0
                                    

ANTIMATTER, THE IMMACULATE MISCONCEPTION

GERİ SAYIM SERİSİ V - DÖRT

6. PARÇA

Cennet meleklerin yuvasıyken dünyanın koca bir cehennem olması mıydı hepimizi şeytan ilan eden?

Vakti zamanında okunan masallara inanan genç kızlar, bir zaman sonra dinledikleri o masallarda geçen beyaz atlı prenslerin gerçek olmadığını anladıklarında çok üzüldü. Tozpembe hayalleri süsleyen o prensler, aslında bir zaman sonra o hayalleri tozlandıracak kadar acımasızlardı. Sevdiğinin gözünden yaş aktığında canı yanar diye beklenen adamların, sevdiklerini söyledikleri insanları ağlattıkları bir dünyaya doğru hızla ilerledi yaşantılar. Geçmiş geçti, masallar bitti, gelecek devrildi, zaman sonsuzluğun o büyüleyici iksirini içmeyi kesti ve ölüm bir avcı gibi insanın koynuna girip onu avladı.

Prensler prenseslerin katili oldu.

İnsanlar katil olmasında bir sebep aradıkları prensleri aklamak için elinden geleni yaptı. Oysa prensler artık masallarda bahsi geçen o ak renkli atın sahibi olan efendiler değildi. Eli kanlı bir katildi çoğu. Kimi birinin hayallerini, kimi birinin zamanını, kimi birinin gözlerini, kimi birinin kelimelerini öldürmüştü. Hepsinin ortak yönü ise prenseslerin kalplerini öldürmeleriydi.

Avazı çıktığı kadar bağıran prensesleri kimse duymadı, duysalar bile görmezden geldi. Sonra gün oldu ve devran döndü, prensesler prens olmak zorunda bırakıldı. Hâlbuki onlar prenses olmayı bile kendileri istememişti. İstemedikleri bir hayatın içinde yine istemedikleri halde değişmeye zorlandılar.

Mutlu olmak istediler, ağlatıldılar.

Gülmek istediler, üzüldüler.

Yaşamak istediler, öldürüldüler.

Melekler cennete sığındı, şeytanlar ise dünyada kaldı.

O şeytanların arasında yıllarca yaşamıştı. Belki de o şeytanlardan biriydi. Belki de şeytan avcısıydı, bilmiyordu. Tek bildiği şey, dünyayı şeytanların eline bırakıp cennete kaçan meleklere kırgın olduğuydu. Çok canlar yanıyordu, çok insan ölüyordu, çok kan dökülüyordu, çok ağlıyordu herkes, neredeydi melekler? Tanrı neden göndermiyordu onları? Yoksa... Tanrı da mı küsmüştü yarattıklarına? İnsanlar tanrıyı bile kendilerine küstürecek kadar büyük günahlar mı işliyordu durmadan? Ne zaman bitecekti tüm bunlar?

Kopsaydı kıyamet, belki yanmazdı bu kadar çok can. Yıkılsaydı gök yerin üstüne, belki kendini hatırlardı insanlar.

Ne yazık... Kopmuyordu kıyamet. İyiden iyiye çöküyordu kötülük. Ve sessiz sessiz ölüyordu iyilik.

Yalanlar gerçeklerin cesedinin üstüne atılan küreklerce kara topraktı. Gerçekleri öldüren de, gömen de insanın kendisiydi ama ne diye bir ölünün ardından ağıt döşemeyi adet haline getirmişlerdi? Katil, kurbanı için ağlayacaksa neden katil olmayı seçiyordu?

Yoksa kurban en başından beri yanlış olan mıydı?

Ölmesi gereken gerçekler değil de yalanlar mıydı?

"Kendi kafanızda anlamsız şeyler kurarak beni yanlış şekillerde itham edemezsiniz," diyen adamın dilinden dökülen yalan, hangi gerçeğin yerine konulmuş bir oyuncaktı? "Bu ne terbiyesizlik! Sizi de dava edeceğim. Resmen beni bu odada alıkoyuyor ve üstüne üstlük avukatım yanımda yokken ağzımdan laf almaya çalışma hadsizliğini gösteriyorsunuz."

4 (TAMAMLANDI)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin