3. PARÇA

85 5 1
                                    

SATURNUS, ALL ALONE

GERİ SAYIM SERİSİ V - DÖRT

3. PARÇA

Bir adam yaratıldı. Adamın eksik yanını doldurabilmek için onun on iki kaburga kemiğinden biri seçildi ve eksik yanının tamlığı uğruna bir kadına can verildi. Tanrı bütün nimetlerini önlerine sunup, tek bir şeyi yasak kıldığında bu yasağın insanoğlunun kaderine zemin hazırlayacağından habersizdi. O öyle basit bir yasaktı ki, insan o kadar küçük bir yasağı bile çiğneyecek kadar iradesizdi.

Şeytan kendinden üstün görülen iradesiz varlıklara karşı çıkıp diz çökmediğinden kötülüğe sürgün edildi.

Şeytan gerçekten de kötü müydü? Yoksa insanoğlu şeytanın tanrıya karşı verdiği bu ispat savaşında birer kukla mıydı?

Basit bir yasağı bile çiğneyebilecek insanoğlu tüm varlıklardan üstün kılınırken, onları yönlendirebilecek güçteki şeytanı itaatsizlikle suçlayan tanrının bildiği neydi?

İnsan yaratılanlar arasında en üstünüyken, farkında olmadan en kötüsü de olabilir miydi?

Arabanın içindeki sessizlik iki düşman devletin karşılıklı karar verdikleri bir anlaşma gibiydi. Bozulması yasaktı ancak bozulursa büyük bir kargaşa yaratacaktı sanki. İkisi de bunun farkındalardı. Konuşmaları gereken bir olay değil, birden fazla olaydı ama genç adamın da, tıpkı genç kızın aklının ucundan geçenler gibi yolun sonu hep birbirlerine çıkıyordu. Yalnız kaldıkları süre boyunca birbirlerinden başka bir şeyi akıllarına getiremiyorlardı.

İnsan aklını kurcalayan sorulara cevap bulamadığı zamanlarda o soruyu aklına sokan kişiden çıkarırdı hıncını. Şimdi kimin kimden hıncını çıkaracağı belli değildi.

Doğan bütün ümitleri tükenmiş, Birce ise bütün inançları yerle bir olmuş gibiydi.

Tüm ümitlerinin tükenişini izleyen bir adamın sona kalan tek ümidi, bir kadına duyduğu aşk olabilir miydi?

Bütün inançları yerle bir olmuş bir kadının inanmaktan korktuğu son şey, bir adamın kendisine duyduğu aşk olabilir miydi?

Oluyordu.

"Susmam gerektiğini biliyorum," dedi genç adam. "ama susarsam geç kalacakmış gibi hissediyorum."

"Anlamadım," diye yanıt verdi genç kız, esasında anladığının bilincindeydi. "Tam olarak neye geç kalacaksın?"

"Bir saniye sonra başımıza neler geleceğini kestiremiyoruz. Hayatın en acı yanı da bu ya zaten," dedi Doğan, sıkıntılı bir nefes alarak. Arabanın arşınladığı yol epey karanlıktı ve yolu aydınlatan tek şey, arabanın farları, farların vurduğu neon tabelalar ve yolun üzerinde bazen uzayan bazense kesilen şeritlerdi. "Şu an için yaşıyoruz ama karşıdan bir kamyonetin gelip bizi ezip ezmeyeceği meçhul. Bilgisayar oyununda değiliz. Tek seferde üç can verilmiyor biz insanlara. Üç canı da tükettiğimizde oyuna yeniden başlayamıyoruz bu hayatta. Nitekim hayat bir oyun bile değil aslında. Korkuyorum Birce. Elimi uzatıp da dokunabileceğim kadar yakınımdayken, bakıp da göremeyeceğim kadar uzağa gitmenden korkuyorum."

Birkaç saniye duraksadı. O kısacık zaman diliminde genç kızın dudaklarından tek bir kelime dahi dökülmedi. Öylece dinledi karşısındaki adamı. İkisinin de çaresizliği yüzlerinden okunuyordu. Biri kaybetmekten, biri güvenmekten korkuyordu. En kötüsü de buydu. Kaybetmekten korkan bir adam, güvenmekten korkan bir kadına âşıktı ve onun da kendisine âşık olmasını istiyor, bunun için çabalıyor, bekliyordu.

4 (TAMAMLANDI)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin