Boo Seungkwan hayatının en tatlı günlerini onunla tanıştığı zamanlarda geçiriyordu. Vernon çok kısa bir zamanda hayatının merkezine oturmuştu. Çocukluğunun da ergenliğinin de en güzel yıllarını onla geçirdiğine inanmıştı.
Lakin her güzel şeyin bir belası olduğu gibi Vernon ile aralarında giren aileleri Seungkwan'ın belki de en büyük imtihanı olmuştu. Hayatının büyük bir çoğunluğunu kenarda köşede Vernon ile gülerek geçirdiği zamanlardan bir anda bambaşka bir şehirde kendini yapayalnız bir şekilde bulmuştu.
Söz vermişlerdi birbirlerine. Ayrı düştüklerinden tam yedi yıl sonra, kendi özgürlüklerini tamamen kazandıklarına inandıkları yirmi dördüncü yaşlarında birbirlerine kavuşacaklardı. Seungkwan babasının yaka paça onu zorla araba bindirirken Vernon'a bağıra bağıra söz vermişti.
"Yirmi dördüncü yaş günümde döneceğim bekle beni!"
Babası sözlerine söve söve onu araba bindirdiğinde Seungkwan arkasından sadece Vernon'un bağıran sesini duymuştu.
"Bekleyeceğim Boo, söz veriyorum!"
Daha reşit olamamış bir genç olarak homofobik ailesi uzun süredir ayırmaya çalıştıkları bu ilişkiyi son çare taşınarak bozmuştu. Bunun Seungkwan'ı yıldıracağını düşünseler de Boo yedi sene boyunca hiç iletişim kuramadığı Vernon'dan bir an bile vazgeçmedi.
Nihayetinde yirmi dördüncü yaşını ailesiyle kutladığı gün aynı zamanda onlara uçak biletini gösterdiği gündü. Yeni girdiği işinde çok tutunamayıp ayrıldıktan sonra kendi ülkesine dönmek istediğini söyledi.
Olayın iç yüzünü hatırlamayan ailesi bu duruma başta razı olmasalar da fazla ısrarcı olmadılar. Seungkwan aslında doğum gününde geri dönmüş olmayı planlasa da ailesini böyle ikna etmenin daha basit olacağını düşünerek birkaç gün sonrasına karar vermişti.
Şimdi yola çıkmasından önceki gün Mingyu ve Jihoon ile bir kafede oturmuşlar zibilyon kere tanık oldukları heyecanına son kez tanık oluyorlardı. Bu sırada Seungkwan'ın adeta kanı kaynıyordu. Yıllarca birkaç kez kuzeni Chan'dan aldığı gizli fotoğraflar dışında onunla hiç görmemişti.
Onu görebileceğini düşünmek bile kalbinin çok hızlı atmasına sebep oluyordu. O heyecanla oturduğu kafede bile yerinde duramıyor heyecanını bastırmak için bacağını hızlı bir şekilde titretiyordu. Jihoon bacağına bakıp göz devirerek söylenmeyi de ihmal etmiyordu.
"En azından bizden ayrı kalacağın için üzülmüş numarası yapmalısın."
Mingyu ona hak vererek dudak büzdü.
"Ne herifmiş ulan!"
Seungkwan kahvesini yudumlayıp kocaman gülümsedi Resmen yılların hayali nihayet gerçek oluyordu ve buna halen inanası gelmiyordu. Nihayet kalbinin tamamlanacağı hissi onu boğacak kadar bir mutluluğa sokuyor.
"Neden şaşırıyorsun ki? Vernon denen herif için bütün fakülteyi reddetmişti. Bir ara iddia dolanıyordu ortalıkta."
Mingyu hatırlamış gibi heyecanla yerinde zıplayarak karşılık verdi.
"Evet evet! Sürekli birileri çiçekler hediyeler ile geliyorlardı."
Seungkwan olayı gereksiz abartmalarından dolayı sohbetin bu kısmında karışması gerekiyormuş gibi hissetti.
"Sadece bir kere oldu abartmayın!"
Jihoon sohbetin en can alıcı noktasını vurdu.
"Sanki sen yapmadın!"
Mingyu kendisine atılan taş ile dudak büzdü.
"İddianın parası güzeldi."
Bu kısmın nereye varacağı belli olmuş gibi kendisine döndüğünde Seungkwan imdat diye çığlık atmak istiyordu.