Boo Seungkwan lafını esirgemeden söyleyip yemek masasından kalktığında ona gururla bakan Mingyu'nun ifadesi özgüvenini daha da yerine getirmişti. Birlikte restorandan çıktıklarında eve gideceklerini düşünerek araba bindi.
"Hadi bunu kutlayalım."
Tabiki de böyle bir fikirle geleceğini düşünmemişti.
"Bu kutlanılacak bir şey mi?"
Mingyu onaylar bir şekilde hevesli hevesli başını salladığında Seungkwan keyfinin yerinde olmasına bağlı olarak kutlamaya karar verdi. Birlikte gittikleri mekânda önce Jihoon'un da olmamasının gazıyla iyice sapıttılar. Daha doğrusu Mingyu dağıttı Seungkwan da ona eşlik etti. En son dans pistinin ortasında gömleğinin iliklerini açışını görmesi üzerine olaya müdahale etmesi gerekti.
"Hayır, hayır, hayır!"
Gömleğinin iki yakasını da tutup boğacakmış gibi birbirine yapıştırarak tuttu.
"Soyunmak yok!"
Mingyu kahrından ölüyormuş gibi bir yüz ifadesi takındığında Seungkwan geceyi burada bitirmesi gerektiğini düşünerek onu kenara çekti ve gömleğini ilikledi.
"İyice kafayı bulduğuna göre gitme zamanı gelmiş."
Mingyu yamuk bir şekilde oturduğu taburede usul usul gömleğinin iliklenmesini beklerken bir milyon olmuş kafasıyla etrafa bakıyordu. Tam yanlarından biri geçerken Mingyu saçma salak bir şekilde elini salladı.
"Selam güzellik."
Seungkwan elinde içeceğiyle öylece geçip giden birine iş atmasına sinirlenip ağzının ortasına çok hızlı olmayacak şekilde vurdu.
"Kendine gel."
Mingyu ağzına yediği darbe ile kafasını geriye atıp gülmeye başladı.
"Yemekteki çocuk da iyiydi ha!"
Seungkwan ağzı açık bir şekilde ona baktığında gömleğini iliklemeyi bitirmiş yakalarından tutup çekiştirerek dik durmasını sağladı.
"Başıma iş açmayı aklından bile geçirme, duydun mu beni?"
Bayık bayık bakan arkadaşını iyice sarstı.
"Birkaç güne geri döneceksin zaten uslu dur."
Mingyu yarım kapalı gözleriyle cevap vermeden güldüğünde iyice uçmuş olmasından dolayı derin bir nefes aldı. Bu devasa herifi her seferinde taşımasının kendisine kalmasından kas yapmıştı artık.
"Hadi gidiyoruz."
Zorla koluna girip kaldırdığında arabaya kadar yalpalaya yalpaya gitmeyi az çok başardılar. Aracın yan koltuğuna adeta atarak bıraktığında daha kapısını kapatamadan telefonu çaldı. Çalan telefonu eline aldığında Dino'nun araması dördüncü defa cevapsıza düşmüştü.
Arabanın kapısını kapatıp kendi koltuğuna geçti. Bir yandan da kuzeninin numarasını geri aradı. Mingyu yanında bir şeyler sayıklarken umursamadan telefonunun açılmasını bekledi. Saatin geç olduğunu kendisi de biliyordu ancak bunun problem olmayacağının da farkındaydı.
"Alo Chan."
Başka bir problem olmalıydı ki bunu kuzeni söyleyecekti.
"Neredesiniz?"
Tek eliyle emniyet kemerini bağlarken cevapladı.
"Bir şeyler içmeye geçenki mekâna geldik. Bir şey mi oldu?"
Büyükbabasına veya aileden birine bir şey olmuş düşüncesi de aklına gelmedi değildi aslında.
"Vernon yarım saattir bahçe girişinde seni bekliyor. Bizimkiler fark etmeden çabuk gelsen iyi olur."