on ikinci bölüm, final

261 49 44
                                    

Seungkwan uyandığı yatakta gerçeği kabullenmeye çalışırken dün akşam demediği her şey için çokta pişman olmuştu. Gitmemesi için engel olmalı, yanında kalması için ona yapışmalıydı. Her ne kadar onu affetmekte zorlansa da tekrar eskiye dönmek istemiyordu.

Onsuz yaşadığı yedi yılın daha beterini yaşamak istemiyordu. Bu yüzden bu sonu bitip tükenmeyecek hasret yerine onu koşulsuz affetmeyi tercih ederek uyandı o sabah. Sanırım bazı şeyler başa gelmeden, bazı şeyler de yaşanmadan izah edilmiyordu.

Boo da onsuzluğu izah edemiyordu artık.

Yaptığı hatanın gerçekliğiyle oturduğu o yatakta aptallığına ağlarken bir yandan gerçekten onun varlığının belki de bir daha olmayacağını kabullenmeye çalışıyordu. Kabullenmek istemediği şeyler arasında boğuşurken otel odasının kapısı çaldığında oturduğu yatakta irkildi.

Duyduğu şey hayal değildi, odanın kapısı sertçe çalınıyordu ve Seungkwan gerçekten gitmediğini anlayarak kapıya koştuğunda aceleci tavrından düşmemeye çalıştı. Koştur koştur kapıyı ardına kadar açtığında ise girişte Mingyu ve Jihoon ona baktılar.

Seungkwan birkaç saniyede zirveyi vuran heyecanının çok hızlı bir şekilde geri çakıldığını hissetti. Bu hisleri yüzüne de yansımış olmalı ki ona bakan arkadaşları endişelenmiş gibi içeri girip teselli eder gibi omzundan tuttular.

"Bir şey mi yaptı o puşt sana?"

Mingyu'nun önyargılı girişine kızan Jihoon dalaşmamak için kendisini zor tutarken Seungkwan merakla onlara bakıyor bir yandan da kolunun tersiyle gözyaşlarını siliyordu.

"Sizin burada olduğumdan nasıl haberiniz oldu?"

Jihoon telefonunu açıp gelen mesajı gönderdi.

"Senin telefonundan bana burada olduğuna ve yanına gelmemize dair mesaj attı."

Seungkwan arkasını dönüp odaya bakındığında düzenle konan eşyalarının yanında telefonunu gördü. Ümit ettiği gibi olmamıştı. Vernon gerçekten hayatından gidiyordu. Bu gerçekle tamamen karşı karşıya kaldığında gücü tükenmiş gibi omuzları üzerine çöküp eliyle yüzünü kapattı.

"Seungkwan!"

Arkadaşları onu omuzlarından tutup kaldırdığında Kwan artık tüm inadını da öfkesini de yitirmişti.

"Onu kaybetmek istemiyorum."

Ağlaya ağlaya söylediği şeylere Jihoon dudak büzerek baktığında aslında arkadaşlarının ona kızacağını düşünmüştü.

"Kalk gidelim o zaman, geri döndürelim onu."

Jihoon'un dediği şeye ümit ederek baktığında Mingyu tam da beklediği gibi kızmıştı.

"Ne yani! Öylece kurtulacak mı her şeyden? Ulan bu çocuk Seungkwan'ı üzmek için evlenmeye kalktı. Bu kadar basit kurtulamaz."

Yangına körükle giden Mingyu'nun bacağına sertçe vuran Jihoon aslında tam olarak ikisinin bu hareketleri Seungkwan'ın hisleri gibiydi.

"Ya aptal Seungkwan'a bir şey olmasından korkup saçma bir şeye kalkışmış! Tamam, ben de yaptığı şeyi kolay kolay affetmiyorum ama kendi hür iradesiyle yapmamış, bir baskı ve Boo'ya bir şey yapacaklarından korkmuş kendince önlem almaya çalışmış!"

Mingyu acıyan bacağıyla tek ayak üzerinde zıplarken Jihoon bulduğu fırsatı ikna etmek için kullanmaya karar vermiş gibi Boo'ya dönmüştü.

"Hadi çabuk giyin Kwan, hemen çıkarsak belki havalimanında yakalarız."

lean on me | verkwanHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin