"ben zarı atıyorum"

272 30 41
                                    

Yavaşça masadan kalkarken karşımdaki bedenden bilerek gözlerimi çekmemiştim. "Lavaboya gitmem gerekiyor" Herkes beni onaylamıştı, açıkçası pek de umurlarında sayılmazdım zaten. İlgi üzerime dahi dönmemişti. Lavaboya girdiğimde aynadan bir süre kendimi izledim. Neden buradaydım? Sadece içimden bir ses gitmemi söylemişti ve sonuç olarak buradayım. 

Kapının yavaşça açılması açıkçası hiç dikkatimi çekmemişti, o yüzden de o tarafa doğru bakma gereğinde dahi bulunmadım. Ancak kapı kapandıktan sonra kilit sesi kulaklarımı doldurunca kafamı kaldırıp aynadan içerideki kişiye baktım. Hanbin'den başkası değildi bu kişi de. 

Yavaşça adımları üzerime gelirken ona doğru dönüp kalçamı lavaboya yasladım. Önüme geldiğinde elimi omuzlarına çıkarttım ve kravatında gezdirdim. "Sanırım tanrı ayrılmamamızı istiyor ha?" Omuzlarımı silkerek sadece gözlerine baktım. "Kardeşin ablamın sevgilisi" dediği şeyle öylece kalmıştım, ne yani Hua'nın meşhur Soojin'i bu muydu? Yutkunarak duruşumuz düzelttim. "Ne olmuş yani? Bana ne?" bıkkınlıkla verdiği nefesi dudaklarıma çarparken gözlerimi bir saniye dahi ayırmıyordum ondan. Bana yaklaşıp dudaklarını yavaşça boynuma bastırdığında ona teslim olmaya zaten tamamen hazırdım. Boynumdaki öpücükleri yavaşça kulağıma doğru çıktı ve durdu. "Yani daha çok görüşeceğiz panda çocuk" dediği şeyle istemsizce gülümserken gözlerimi kapattım. O ise boynumla oyalanmaya devam ediyordu. 

Boynumdan çekilip dudaklarıma geldiğinde küçük lavabonun içini sadece vıcık vıcık çıkan öpüşme seslerimiz dolduruyordu. Alttan kendini bana bastırdığında dudaklarımdan kaçan inlemeye engel olmamıştım. Burada yapamayacağımızın ikimizde farkındaydık ama onun amacı tam olarak neydi? Dudaklarımı fazlasıyla sert hamleleri ile çekiştiriyor aralarda ısırıyordu. Ben ise inlemekten başka hiçbir şey yapamıyordum. Elleri belimden biraz daha aşağı kayarak biri kalçama diğeri de kemerimin üzerine inmişti. Kalçamdaki elini önüme getirerek pantolonumun bir düğmesini açtı, kemer zaten geniş geldiği için çok da sıkıntı olmuyordu. Elini pantolonumun içine sokarak kalçama getirdiğinde omuzlarından tutarak onu durdurmaya çalıştım. Ancak kendi bildiğini okumakta kararlı gibi görünüyordu.

"Abi hadi seni bekliyoruz! Hao oppanın olduğu lavaboyu bulamadım, onu da bul gelirken, olur mu?" Areum'un olduğunu düşündüğüm sesle Hanbin panikle ellerini üzerimden çekmiş ve benden uzaklaşmıştı. Pantolonumu tekrar bağlarken aynaya döndüm. "Tamam abicim sen geç geliyorum" Hafif bir kıkırtı bıraktım ve aynadan kanayan dudağıma baktım. Kıpkırmızı görünüyordu, boynum da aynı şekilde yer yer kızarıklıklar vardı ve oldukça da belli oluyordu. Hanbin'e dönüp sızlanacakken zaten beni gülümseyerek izlediğini fark ettim. 

"Bunları ne ya-" sözlerimi dudağıma bastırdığı parmakları kesmişti. "Şşt, çok yakıştılar. Hep orda kalmaları gerektiğini düşünüyorum" Sözleri ile aynadan tekrar boynuma baktım, gerçekten güzel görünüyorlardı ama annemlere ne açıklama yapacaktım tanrı aşkına. "Hadi çıkalım daha fazla dikkat çekmemeliyiz, önce sen git" Kafasını sallayıp dudağıma son kez bir öpücük bırakmış ve lavabodan çıkmıştı. 

Daha birbirimizi tanımıyorduk bile ama sevgilimmiş gibi hissettiriyordu, onun gülümsemesini görmek beni mutlu ediyor her an onu arzulamamı sağlıyordu. Bunu kesinlikle Taerae, Ricky ve Gunwook'a anlatıp fikir almam gerekiyordu, şimdilik de böyle idare etmeliydim. 

Lavabodan çıktıktan sonra masamıza ilerlerken tatlıların geldiğini fark etmiştim. Hanbin ise çoktan sohbete karışmıştı, oldukça sosyal bir kişi olduğu belliydi. Jun hyung, Soojin noona, Areum ve Hua ile oturmuş beraber konuşuyorlardı. Ebeveynler ise kendi aralarında muhabbet ediyorlardı. Yavaşça masada oturacakken Hua'nın ayağı kalkıp kolumu tutması ile ebeveynler hariç diğerlerinin gözü bize dönmüştü. "Bu boynunun hali ne oppa? Ya annemler görürse" Kulağıma panikle fısıldadığı şeyle derin bir nefes verdi. "Otur aman bize bakan mı var Tanrı aşkına" Hua gergince otururken Jun hyung Hanbin ile konuşmasını bölüp sadece bizim duyabileceğimiz bir şekilde konuştu. "Yine kime yedirdin kendini?" Yine lafı bir kez daha vurgulanmıştı, artık fazlasıyla canımı yakıyordu bu. 

Dudaklarımı da vücudumun da ilk sahip Hanbin iken onun karşısında orospu damgası yemek sinirimi oldukça bozmuştu. "Kocana" sinirle konuşup arkama yaslanırken Jun hyung alındığımı anlamış olmalı ki sessizce önüne döndü. Hanbin'in gözlerinin üzerimde olduğunu biliyordum. Kafamı kaldırıp en azından öyle biri değilim diye fısıldamak istiyordum, ama bana daha ailem inanmazken o mu inanacaktı? İki gün için altına aldığı çocuktan ilerisi değildim bile muhtemelen onun için.

Kafamı masaya koydum ve yemekteki geri kalan saatleri hiçbir şey yemeden, hiçbir şey demeden özellikle de onunla göz göze gelmekten kaçınarak geçirdim. 

 

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.
Into You-HaobinHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin