Freddy'nin Pizza Dükkanında Beş Gece'ye gireli yaklaşık 55 dakika olmuştu ama o kadar gerilmiştim ki gerginlikten altıma işeyebilirdim. Hanbin yanımda otururken yüzündeki ifadeden anlaşıldığı üzere o da baya gerilmişti. Yüzünün halini görünce kıkırdamaya başlamıştım. Bana dönüp kaşlarını çatınca uzanıp yanağını sıkmıştım. "Korktun mu sen ay?" derin bir nefes verip önüne döndü. "Yok canım öyle şey oldum biraz" gülerek önüme dönüp filmi izlemeye devam etmiştim.
Aklıma gelen şeyle korkudan mısıra dahi uzatamadığı eline uzanıp tuttum. Elini tutarken hiç ona bakmamıştım ama onun dönüp bana şaşkın hamster suratı ile baktığına emindim. Keyfim yerine geldiği için filmi izlerken gayet eğleniyordum şuan. Odağım kesinlikle dev ekranda değil yanımdaki çocuktaydı.
Çıkışta Hanbin'in yüzü bembeyaz olmuştu. Teninin beyaz olduğunu biliyordum ama bu kadar beyazlayacağını hesaba katmamıştım. Bayağı etkilenmişti anlaşılan. Ben ise onu düşünmekten filmi izleyememiştim bile. Lavaboya yüzünü yıkaması için gelmiştik. Öylece yere bakıyordu. Lavabo boştu bu yüzden cesaretimi toplayıp yanına gittim. Çenesinden kaldırıp gözlerime bakmasını sağlamıştım. Dudaklarımı dudaklarına bastırdım. Bir süre sonra kendine gelmiş olacak ki dudaklarımı esir alıp elleriyle vücudumu sarmıştı.
Kapının aniden açılması ile yerimden sıçrayıp hemen ondan ayrılmıştım. Ama o kollarıyla beni öyle sıkı sarmıştı ki kollarının arasında kalmıştım. Arkaya bakıp tekrar bana döndüğünde suratından öylesine birinin geldiğini anlamıştım. Bir eli hafifçe belimi okşarken diğer elini ise baldırıma indirmişti. Kulağıma hafifçe yaklaşarak "Bakalım ne kadar dayanıklısın hyung" dediğinde öylece kalmıştım. Baldırımdaki eli yavaşça kasıklarıma yol alırken dudaklarımı kapalı tutup ses çıkarmamaya çalışıyordum. Tanrı aşkına dışarıda sevişme gibi bir fantezisi falan mı vardı? Her dışarıda olduğumuzda bunu yapacaksa çok zordu işimiz.
Ellerimle elini tutup onu durdurdum ve kafamı iki yana salladım. Omuzlarını silkip belimdeki elini kalçama indirip sıkmıştı. Omuzuna vurup kendimi geri çekerek zar zor da olsa ellerinden kurtulmuştum. Aynadan saçlarımı düzeltirken sesi kulağımı doldurdu. "Tamam işte Hao, en güzel sensin neden aynaya bakma gereğindesin ki? Madem bu kadar kendini görmek istiyorsun gözlerim ne diye duruyor?" Aynadan ona bakarken yüzüne muzip bir gülüş yerleştirmişti. Derin bir nefes verip elini tuttum ve lavabodan çıktık. "Aşırı korkmuşa benziyordun, öpücüğü hissedince gözün açıldı resmen" dediklerimle gülüp boynumu öpmüştü. "Hepsi oyunculuktu beni öp diye" inanmadığıma dair mırıltılar çıkarırken sinemadan çıkmıştık.
"Yemek yiyelim mi? Acıktım.." dudaklarımı büzerek konuşmamla Hanbin gülüp büzdüğüm dudaklarıma ufak bir öpücük bırakmıştı. "Restoran var mı buralarda bildiğin?" kafamı iki yana sallayıp tuttuğum elini sıkıp onu durdurdum. Meraklı gözlerle bana bakarken heyecanla konuştum. "Hep lüks şeyler yiyoruz, bir farklılık yapıp marketten bir şeyler alsak ha? Daha eğlenceli olmaz mı?" Fikrimi sevmiş olacak ki gülümseyip kafasını salladı. Bulduğumuz ilk marketten dalarken sanki liseli aşıklar gibiydik o zamanları geçeli 6 yıldan fazla olmuş olsa bile öyle hissettiriyordu.
Marketten birer ramen kaptıktan sonra Hanbin onları hazırlamak için yanımdan ayrılırken atıştırmalık bakıyordum. Shindangdong yazan şeyi elime alırken kaşlarım çatılmıştı. İlk kez görüyordum ve açıkçası oldukça meraklandırmıştı beni. Ben içecek falan alırken Hanbin kapının önündeki masaya geçmiş ramenleri yerleştiriyordu. Aldığımız şeyleri ödeyip onun yanına geçtim.
Yemeklerimizi yedikten sonra hava kararmıştı bile. Beraber sahile doğru ilerlerken gökyüzüne bakınıyordum. Hanbinle ellerimiz hafifçe birbirine değerken yanaklarımın yandığını hissediyordum. Hanbin ise bu temasa son vererek elimi sıkıca tutmuştu. Şaşkınca ona bakarken istemsizce yüzümde bir gülümseme oluşmuştu. Biraz daha ilerledikten sonra kumlara oturmuştuk. Öylece denizi izlerken kulağıma mırıltıları gelmişti, ona baktığımda sesini biraz daha yükselterek söylediği şarkıya devam etmişti.
"So, baby, come light me up
And maybe I'll let you on it
A little bit dangerous
But, baby, that's how I want it
A little less conversation and a little more touch my body
'Cause I'm so into you, into you, into you"Gözlerime bakarak söylediği sözler nefesimi kesmişti. Denizdeki dalga sesleri ve Hanbin'in çok çok güzel olan sesi ile tamamen öldüğümü hissetmiştim, işte burası da cennetti değil mi? Gözlerimi ondan ayıramazken yüzümde onunlayken hiç düşmeyen gülümsemem vardı. Elini kaldırarak saçlarıma getirdi, hafifçe, çok hafifçe saçlarımı okşamaya başlamıştı. Ben ise mayıştığımı hissediyordum. Eli yavaşça yanağıma inmişti, baş parmağı ile yanağımı okşarken yavaşça yüzlerimiz yaklaşmıştı.
Bir kaç saniye sonra dudaklarımız birbirine bağlanmıştı. Büyük bir uyumla dudaklarımız hareket ederken kendimi tamamen kaybetmiştim. Hanbin benim için doğru kişiydi, bundan emindim. Dudaklarımız yavaşça ve isteksiz bir şekilde birbirinden ayrılırken alınlarımız birbirine yaslanmıştı. Gözlerim kapalıyken fısıldadım. "Evet" gözlerimi açarken Hanbin'in anlamamış gözleri ile karşılaşmam bir olmuştu. "Evet işte, geçen sorduğun soruya, evet" gülümserken gözlerinin parladığını görmüştüm. Gülümseyerek uzanıp dudağına bir öpücük kondurdum.
"Seni asla bırakmayacağım"
"Biliyorum"
Fic bitti!! ASLINDA OZEL BİR BOLUM VAR
cunku baktim herkes rickynin hayatini merak ediyor! bende rickye ozel bir bolum yazdim. hemen simdi onu da paylascamseruvenimizin sonuna geldik. into you'yu sevdiginiz ve okudugunuz icin tesekkurler bebeklerim
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Into You-Haobin
Fanfic"Başka bir isteğiniz var mı Bay Zhang?" dedikleri ile dudaklarını yaladı. "Yan masadaki beyefendiyi masama buyur ettiğimi söyleyiverin." dedi Hao önündeki garsona. Garson kafasını sallayarak sarı saçlı çocuğun yanına ilerledi. Gözüne kestirmişti bil...