Lysander Iasonos

3 1 0
                                    

Mina Ahter Kutlu
24/06/23

Son yaraya da karışımı dökmemle adam kendini sıkmayı bırakıp uyumaya başlarken ben rahat bir nefes alarak bağdaş kurdum ardından Kaan ve Akio'ya döndüm. "Neden bu kadar erken döndünüz? Ayrıca üstünüzün hali ne, kedilerle yerde mi yuvarlandınız?", "Orman tek başımıza kaldığımız anda bizi yuttu." diye cevapladı beni Akio, "Diğerlerini kurtarıp ilerlemeliyiz." diye devam ettirdi Kaan. "Bir saniye," dedim: "diski başa sarın.", Kaan tuhaf bir bakış atarken Akio olanlar hakkında kısa bir özet geçti. 

"Yani birbirlerini bulmaları yeterli?", Kaan beni bir baş işaretiyle onaylarken devam ettim: "Fakat siz birbirimizden ayrılıp onları kurtarmak için gereksiz bir riske girmeyi öneriyorsunuz.", "Gereksiz mi? Kardeşim orada ve risk almam gerekiyorsa alırım." dedi Akio. Fantastik kitabımızın başrolünü bulduk, diye geçirdim içimden. "Şu an 4 kişiler, ikiye iki. Biz inersek 7 kişi olmuş olacağız ve birbirimizi bulmamız zorlaşacak. Söylediğinize göre Kaan zaten seslenmiş. Eğer geceye kadar gelmezlerse, tamam, inelim." 

Yarım saat geçti geçmedi Akio sabırsızca ayağa kalktı: "Ben daha fazla dayanamayacağım." diye patladı. Tam bu anda diğerleri çalılıklardan çıktı ve Tomoko: "Yokluğuma mı?" dedi. Akio hızlıca ikizini yanına giderek: "Rin! İyi misin?" diye sordu. Tomoko kendisinden destek alıyor olduğu Adreanna'nın omzundan kolunu çekti: "Teşekkürler." diye mırıldanarak yere oturup Akio'ya döndü ve Japonca konuşmaya başladı: "İyi mi? Toprak bizi içine aldı ve ben o karanlıkta 5 dakika boyunca korkuyla dikildikten sonra kökler koluma dolandığında anca feneri açmayı akıl edebildim. 5 dakika! Sonra orada o köklerle 1 saat mücadele ettim, şu andaysa bileğim burkuk ve mental sorunlardan ötürü kendimi çığlık atmamak için zor tutuyorum. Sense iyi olup olmadığımı soruyorsun.". Bu konuşma bana geçen yaz boğulmak üzereyken Han ile yaptığım konuşmayı hatırlatmıştı, resmen gereksiz yere çemkirmiştim ona; şimdi aynı şeyi Tomoko'nun yapmasıyla kafamı iki yana salladım. Akio ise onun yanına oturdu ve ona sarıldı. O an Han'ın yanımda olmasını diledim ancak yoktu ben de sarıldığımız bir anı hayal etmekle yetindim. 

Akio ve Tomoko'nun sarılması bittiğinde Benjamin konuşmaya başladı: "Adamı boş verip ilerlemeye odaklanalım yoksa bu uğursuz yerden çıkamayacağız.", sözleriyle kaşlarımı çattım. Konuşmaya başlayacaktım ki Kaan benden önce davrandı: "Mina adamı tedavi etmiş, güneş batana kadar burada bekleyip sonra adamı da alıp yaşadığı yere gitsek daha mantıklı olur.", Nile bir baş işareti onaylayarak: "Şu an yola çıksak kalacak bir yerimiz yok zaten." dedi. Bu sözler üzerine Benjamin razı olarak yere oturdu ve her birimize yememiz için birer parça sandviç ekmeği verdi. 

Akio çıkmış olduğu ağaçtan bağırdı: "Güneş batmak üzere toparlansak iyi olur.", kafamı okuduğum kitaptan kaldırdım. Nile, Adreanna'yı uyandırırken Kaan, Tomoko'nun kalkmasına yardımcı oluyordu. Benjamin ise yaralı adamı uyandırmaya çalışıyordu ancak pek başarılı olduğu söylenemezdi. 

Kitabımı çantama koyduktan sonra üstümü silkeledim. Kaan'ın yer altındayken ekranını çatlattığı telefonumu ve airpodlarımı cebimden çıkardım. Bana en sinir bozucu gelen alarmı kurduktan sonra airpodlardan birini adamın kulağına taktım fakat ben daha alarmı çalıştırma zevkine ulaşamadan adam gözlerini açıverdi, bense irkilerek geriledim ve kızların yanına gittim. 

Adam hızla doğrularak kulağının arkasını yokladı ardından rahatlamış bir şekilde nefes verdi. Bu sırada ağaçtan inmiş Akio da dahil hepimiz onu izliyorduk. Ayağa kalktı hepimizi sırasıyla süzdü, beni fark ettiğinde büyükçe gülümsedi ve yanıma yaklaştı ardından ellerimi avuçlarının içine alarak parmaklarıyla iki kere elime dokundu. Parmak uçlarım siyaha dönerken ellerimi çekmek için hamle yaptım ancak izin vermedi ellerime bakıp şöyle dedi: "Sefhrasto ypertatia". Ellerimi bıraktığında kendini işaret etti: "Lysander Iasonos.", kendini tanıttığını düşünerek ben de kendimi işaret ettim: "Mina.". Gülümseyerek tekrar etti: "Mina.". Sonrasında diğerleriyle de tanıştı. 

Lysander uyandıktan sonra toparlanmış ve onun bize yol tarif etme isteğine karşı gelmeden kendimizi ona bırakmıştık. Daha doğrusu bu görünüşte böyleydi ancak aslında her birimiz öncekine göre çok daha tedbirliydik ve Lysander'ın bizi öldürme riskine karşı da tetikteydik.
Lysander'ın yaşadığı küçük köye geldiğimizde yanan evler söndürülmüştü. Ortadaki ateş kadın siluetine benzer ve sarıydı ayrıca birkaç adam başında duruyordu. 

Lysander emin adımlarla ateşin yanına yürümeye başladı. Bizse onu takip edip etmeme konusunda kararsız olduğumuzdan birbirimize baktık sonrasında "En fazla ölürüz." diye düşünerek ateşe doğru adımladık. 

Yanlarına vardığımızda Lysander ile köyün lideri gibi gözüken adam, bunu boynundaki tüylerden ve kil boncuklardan yapılmış kolyeden çıkarmıştım, konuşuyorlardı. Dikkat çekmemek, en azından beden dillerinden bir şeyler çıkarabilmek için sessiz durmaya karar vererek yere oturdum ama Benjamin merhaba diyerek dikkatleri üzerimize çekmeye karar verdiğinden bu planım alt üst oldu. 

Adamlardan biri Benjamin'in yakasına yapışarak bağırmaya başladı. Elim otomatik olarak alnıma giderken Tomoko adamın koluna yapıştı ancak o bir hamle bile yapamadan Lysander duruma müdahale etti. Adama anlayamadığımız bir şeyler söyledikten sonra adam yüzünü buruşturarak uzaklaştı, Lysander ise kolyeli adamla konuşmaya devam etti.

Konuşmaları bittiğinde Lysander bizi tropikal tarzdaki kulübelerden birinin önüne götürdü. Bize eşyalarımızı yerleştirmemizi işaret edip yoldan geçen çocuklardan biriyle konuşmaya başladı.

Eşyaları yerleştirip oturduğumuzda Lysander'ın birkaç dakika önce konuştuğu çocuk elinde iki sepet ve kaplarla kulübenin içine girdi. Sepetleri bıraktıktan sonra kaplardan birini alıp ellerimize pembe bir sıvı dökmeye başladı bu sırada Lysander da Tomoko'nun bileğini inceliyordu. 

Pembe sıvı ellerimizdeki bütün kiri ve sıyrıkları götürüp arkasında yasemin gibi bir koku bıraktığında şaşkınlıkla çocuğa baktım, bizim sıvı sabunlardan daha etkili bir şeyi bu koşullarda yapmışlardı. 

Lysander sepetten bir meyve alıp yedikten sonra bize de aynısını yapmamızı işaret etti ardından diğer sepetten aldıklarını kaplardan birinde dövmeye girişti. "Meyveleri yememizi mi bekliyor?" diye sordu Adreanna, "Muhtemelen..." diye cevapladım onu. Bu sırada Kaan sepetten Lysander'ın yediği meyveden bir tane alıp üstüne sildiği çakısıyla birkaç parçaya bölerek önümüze koydu ardından parçalardan birini ağzına attı. Birkaç saniye meyveyi çiğneyip yuttuktan sonra: "Leziz." diye mırıldandı. Diğerleri de dikkatle izledikleri Kaan'ın davetkar sesine kapılıp meyveyi ağızlarına attılar ancak meyvenin bizim için zehirli olabileceğini düşündüğümden meyveye dokunmadım bile. Az sonra Benjamin alıp alamayacağını sorduğundaysa onu onayladım ardından açlığımı bastırmayacağını bilsem de çantamdan erimiş bir çikolatayla kitaplarımdan birini çıkardım. 

Kitabımı okumak için arkaya çekilmiştim fakat güneşin batmasıyla kelimeler okunamaz hale gelmişti. Kalkıp çantamdan fener alacağım sırada Akio yanıma geldi. Kitabıma birkaç saniye baktıktan sonra: "Bu koşulda nasıl okuyabiliyorsun?" diye sordu. Omuz silktim: "Vakit geçirebileceğim tek şey bu.", başını onaylar biçimde salladı ardından: "Lysander mum getirmiş, gel al istersen." dedi. 

Akio ile kulübenin önüne geldiğimizde herkes dışarıdaydı. Benjamin elindeki çakmakla mumları yakarken Adreanna bedenini Akio ile bana çevirdi: "Mina? Diyorduk ki akşam için nöbet tutalım.". "Mantıklı." diyerek onaylayarak Tomoko'nun yanına oturup bağdaş kurdum. 

"İlk nöbeti ben alırım." dedi mumları yakmayı bitiren Benjamin. "Sonuncuyu da biz alırız." dedi Akio, Tomoko'dan onay alarak. Nile da onlara katılırken Adreanna ilk devriyede olmak istediğini söyledi. Kaan ve ben onların seçimleri üzerine birbirimize baktık, onaylar şekilde göz kırptığımda Kaan: "Mina ile ben de ikincideyiz." dedi.

Yaklaşık bir buçuk saat boyunca birlikte sessiz bir şekilde oturmamızın ardından ikizler iyi geceler dileyerek ayaklandılar, onların ardından Adreanna ve Benjamin hariç biz de kulübeye girdik. 

Günün yorgunluğu ve kafamda dolanan düşünceler yüzünden hiç halim olmadığından spor çantamdan nevresim çıkarıp üstüme aldım. Çantamı kafamın altına koyup yere uzandığımda cebimden çıkardığım anahtarı elimde tutarak uyudum.

Evrenler ArasıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin