Dördüncü Bölüm

5 0 0
                                    

                    Cemre, uygulayacağı programı planlamaya devam ediyordu. Doğum günü bitmiş ve artık on beş yaşına girmişti. Sorumlulukları artmış, hayata bakış açısı daha bir farklılaşmıştı. Babasının hediye ettiği kitap setini hızlıca inceledi. Bu sefer ki kitaplar, öncekilerine göre biraz farklıydı. Daha sosyal içerikli, insan ilişkilerini irdeleyen, genel kültür ağırlıklı, Türkiye ve Dünya gündemini meşgul eden, birbirinden çok farklı on kitap vardı önünde. Kitapları inceledikten sonra hafifçe gülümsedi. Artık büyüdüğü için, bundan sonra okumayı planladığı kitaplar sıra sıra önündeydi. Babası yine kendisinden atak davranmış, adeta düşüncelerini okumuştu. Biraz önceki gülümsemesinin sebebi dudaklarından dökülüverdi. "Babam varken bana bu dünyada ölüm yok." diye mırıldandı. Sonra annesinin hediyesi olan cep telefonunu inceledi. Annesi de "şimdiki telefonunun artık eskidiğini ve güzel bir telefona ihtiyacı olduğunu" iyi tespit etmişti. İçinden ona da bir sevgi halesi gönderdi. Salonda televizyon izlemekte olan anne ve babasının yanına giderek onlara tekrar teşekkür etti. İkisine de sarılıp öptü. Yatmak için izin isteyerek odasına gitti. Günün huzurlu ve hüzünlü yorgunluğuna yenik düşen bedeni, kendini uykunun müşfik kucağına atmak için sabırsızlanıyordu. Çok fazla vakit geçmeden de tatlı, huzurlu ve derin bir uykuya teslim oluverdi. Deliksiz bir uykudan sonra, sabah kahvaltısına elindeki kitapla geldi. Okulların açılmasına bir buçuk ay kadar kalmıştı. Babasının hediyesi olan on kitabı da bitirmek niyetindeydi.

Günler ne kadar hızlı geçiyorsa, Cemre'nin kitap okuması da aynı tempoda sürüyordu. Sadece biletleri hazır olan konser için okumaya ara verdi. Arkadaşlarıyla birlikte gittiği konser de gerçekten çok güzel geçmişti. İstanbul ve Bursa gezilerinin ardından, neşeli geçen tatil serüvenine adeta kapak olmuştu. İki üç günde bir, kısa sürelerle dışarı çıkarak ve diğer zamanlarda hep kitap okuyarak ağustos ayını bitirdiğinde Fatma'nın doğum günü yaklaşmıştı. Onun jestine, daha iyi bir jestle karşılık vermesi gerektiğini hatırladı. Kendisine hediye ettiği yağlı boya tablonun daha farklı bir versiyonunu yaptırmak istiyordu. "Acaba babamla bu konuda da aynı fikirde miyiz?" diye düşündü. Babişine olayı kısaca özetleyerek sordu:

"Bu durumda ona nasıl bir hediye verebilirim."

"Yarın birlikte bakırcılar çarşısına gidelim. Eğer sen de uygun dersen, aynı tabloyu kabartma olarak bakır bir panoya işletelim. Olur mu güzel kızım?"

"Yine yanılmadım. Zevklerimiz aynı. Ben de buna benzer bir şey düşünüyordum. Mesela ahşap kabartma gibi. Ancak bakır kabartma hiç aklıma gelmemişti."

"Sen bilirsin güzel meleğim. O da olur. Benim açımdan hiç fark etmez. Sen hangisini istersen."

"Yok yok. Bakır pano daha güzel tabi ki."

"Peki o zaman. Yarın öğleden sonra gidip istediğin gibi bir tablo yaptırırız."

Mustafa Bey, odasına çekilmeden önce son söz olarak iyi dileklerini iletecekti ki, telefonu çaldı:

"Alo!"

"Mustafa Bey iyi akşamlar. Ben Burhan Aydın. Kızınızın okuldan arkadaşı olan Hale'nin babasıyım. Telefon numaranızı da milli eğitim müdürlüğünden aldım. Nasılsınız, iyi misiniz?"

"İyiyim Burhan Bey. Çok Teşekkür ederim. Sizi sormalı. Siz nasılsınız?"

"Teşekkür ederim. Sizinle tanışmıyoruz ama kızlarımız çok iyi arkadaşlar. Eğer müsaitseniz ve sizi rahatsız etmeyeceksem, yarın özel bir konuda görüşmemiz mümkün olabilir mi acaba?"

"Elbette mümkün. Her zaman müsaidiz. Ayrıca bizi rahatsız etmeye gücünüz yetmez. Misafir ağırlamaktan neden rahatsız olalım. Biz yarın öğleden sonra Cemre ile bakırcılar çarşısına gideceğiz. Siz de gelebilirseniz neden olmasın. Hatta Hale Prenses'i de getirin. Onlar da tekrar görüşmüş olurlar."

DÖRDÜNCÜ CEMREHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin