Fuyons d'ici

73 8 8
                                    
























~

Tanrı bilinenin aksine sadece yaratıcı bir varlık değildi. Tanrı kimi zaman biz kimi zaman aşk ve aşkı bulduğumuz bedende olabiliyordu. Bu dini bir yakıştırmadan öte içinde derin anlamlar taşıyordu.
Tanrı kimi zaman kalbiniz ve çoğu zaman da mantığınız ve her şeyden önce vicdanınızdı.
Bunun ne kadar çok ve ne kadar az olmasıyla ilgili bir şey henüz söylemeyeceğim ancak vicdanınızla görmezden geldiğiniz her şey sizin bir parçanız olarak sanki bir lanetmişcesine dönecekti.

Bunu biraz açmak gerekirse eğer; Angelina'nın Theon'u büyük bir yargıyla, utançla sanki bir lanet sanki iblisin sağ kolu olmuscasına bir erkeğe aşık olmasına dehşetle karşı çıkmıştı. Ancak oğlunun aynı kaderi paylaşması ilahi adalet miydi yoksa günümüz çağında karma mıydı?

Veya Jin'in adalet uğruna kral ve saray mensuplarına karşı çıkması ve Albert'in minnetine muhtaç kalması da aslında nefrete nefretin dönmesi gibiydi.

Caroline ve Jelina'nın birbirlerini öldürmesi...

Buna çok fazla örnek verebilirdik.

Tanrı aslında hayattı. Suydu, doğaydı. Sizin tanrınız önce sizdiniz.

Bence çocuklara okulda öğretilmesi gereken ilk ders bu olmalıydı. Çocuklar ancak o zaman yetişirken kendisini tanımayı öğrenir ve her şeyden her karadan önce düşünebilirdi. Ve günü geldiğinde o bir yetişkin olduğunda onu evlattan, babadan veya anneden ama her şeyden önce insandan sayabilirdik.

Theonun yası yaklaşık iki ay önce bitti. Ancak sadece öyle görünüyordu. İçten içe hala bazı hisler onun peşini bırakmış sayılmazdı.

Bu süreçte Jin onunla fazlasıyla yakınlık kurmuştu. Theon hala aynı tavırda olsa da Jin evde aklı başında tek insanın o olduğunu düşündüğünden biraz olsun sohbet etmek amacıyla çırpınıyordu.
Ancak deli kardeşi(bundan henüz haberi yok) kendisini itinayla görmezden geliyor ve onu resmen krize sokuyordu.

Ayrıca bu saray...Jin bu saraydan nefret etmişti.
Angelina denen kadın her lokmasını boğazına diziyordu. Oğlu gerizaklanın tekliydi. Frenk Theonun emri yüzünden jinle yakınlaşmıyor Albert zaten iş dışında kendileriyle görüşmüyordu bile.

İlk zamanlar dışlandığını düşünüp herkesten nefret etti. Sonra anladı ki burada kimse kimseyle o kadar yakın değildi zaten.

Şu komutan denen yürüyen kendini beğenmiş herif Jin'e bir keresinde "merak ediyorum nasıl bu derece zehir gibi aklın olup aynı zamanda bu kadar aklının varlığından şüphe ettirecek kadar insanı ikilemde bırakabilirsin?" Demişti.

Jin işte o zamandan beri bir numaralı düşmanı olarak Komutanı hedef aldı.
Theonun kanından olduğu çok belliydi.

Sabahın erken saatlerinde Theon odasından dışarı çıktı. Elinde ki evraklarla Albert'in odasına ilerlerken son zamanlarda Jin aynı saatlerde Theonla karşılaşmak için odasından tam o aralar çıkıyordu.

"Günaydınlar Vezir Theon" diye neşeli bir sesle bağırdı ve onun hızlı adımlarını takip etti.

"Günaydın, yine mi tesadüf dersin?" Dedi Theonun son zamanlarda bu her sabah denk gelişlerine gönderme yaparak.

Amour De La Mort Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin