Cani Subay

3.6K 478 240
                                    

"Nereye gidiyorsunuz küçük beyefendi?"

Arkamdan gelen sert ses ile beraber ensemdeki tüylerin diken diken olduğunu hissettim. Adrenalin seviyem hızla yükselirken soluk alıp verişlerim düzensizleşmeye başlamıştı. Ve bu, korkumu olduğu gibi dışarı yansıtıyordu.

Bir süre donmuşçasına hareket edemedim ve sonra,irileşen gözlerimle başımı dikleştirdim. Aklıma akın eden yüzlerce ihtimal vardı. Ve bu ihtimallerden en kötüsü,yakalanmış olmamdı.

Sert bir yutkunuşla yavaşça tek ayağımdan destek alarak arkama döndüm. Ve döner dönmez yoğunlaşan kahve kokusu eşliğinde bir çift kristal mavisi göz görüş açıma girdi. Tam dibimdeki bu kişinin gözleri,ormanda hakim olan karanlığa rağmen resmen parlıyor, maviliğini haykırıyordu.

Ve o tenime kazınan bakışları daha ilk görüşte ağrılığını hissettirmiş, korkumu arttırmıştı.

Titrek dudaklarımı zorlukla da olsa aralayıp çatallı sesimle "sen kimsin," diye fısıldadım.

Bu ucu bucağı olmayan karanlıkta hiçbir şeyi göremiyordum. Yalnızca kokusu vardı,ve parlayan kristal hareleri...

Sonra tam dudağımın üzerinde bir nefes hissettim. Ve o tok sesi...

"Kaçabileceğinizi mi zannettiniz Bay Kim?"

Adım dudakları arasından firar edip benim dudaklarıma çarptığında tüm vücudum titremeye başlamıştı.

Sikeyim, korkuyordum.

Yıllardır planladığım bu kaçışı elime yüzüme bulaştırdığım için çok korkuyordum.

Sesinden erkek olduğunu düşündüğüm bu kişinin bana olan yakınlığı ise,bu korkumu arttırıyordu.

"Çok fazla titriyorsun."

Dingin sesi beni daha da ürkütmüştü ve çareyi geriye kaçmakta bulmuştum.

Ancak onun kristalleri hala bendeydi.

Sonra birkaç kurumuş yaprağın hışırtısını duydum, kristaller yakınlaştı. Birkaç adım atıp bana yaklaşmaya başladı.

"Uzak dur benden!"

Ellerimi yüzüme siper ettiğimde yaprakların sesi kesildi. Sanırım durmuştu. Bunun için sevinmek istesem de içinde bulunduğum durum sevinmek için pek de elverişli değildi. Bu yüzden yalnızca ellerimle yüzümü kapamaya devam ettim.

"Sana bir şey yapmayacağım Taehyung. Korkmana gerek yok."

Sert sesi bir süre ormanda yankılandıktan sonra kulaklarıma doldu. Ve güvensizce de olsa ellerimi yüzümün önünden çektim.

"Nereye gidiyordun?"

Bana bir merak tınısıyla sorduğu bu soruya hızla "şehre," diye cevap verdim. Ancak bu cevabım ona yetmemiş olacak ki, "şehirde nereye gidecektin," diye sordu.

Hala titreyen dudaklarımı birbirine bastırdım. Bir süre sessiz kaldıktan sonra "bilmiyorum," diye cevap verdim.

İki adım ötemden bana keskin bakışlar atmaya devam etti. Bir şey yapmadı. Sadece "şehire yürüyerek gitmen en az on gününü alacaktı ve büyük ihtimalle sen o on gün içinde bir kuytuda açlıktan ya da susuzluktan ölüp gidecektin, biliyorsun değil mi," diye konuştu.

Buna karşın bir süre düşündüm. Aslında, ne şehrin yolunu biliyordum ne de ne kadar sürede gideceğimi... Sadece kaçmak istemiştim. Ancak başarısız olmuş,daha kim olduğunu bile bilmediğim biri tarafından durdurulmuştum.

Fakat yıllardır hapsolduğum o akıl hastanesine dönmek istemiyordum. Buraya kadar gelmişken olmazdı. Ölüme bile razıydım ama dönemezdim.

Bu yüzden her ne kadar korksam da, "gideceğim buradan" diye kısık bir sesle konuştum.

Mr. SchizophrenicHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin