Dudaklarımın onun teninde kaybolduğu her saniye kanımdaki dopamin hormonu gittikçe artıyordu. Ondan hiç ayrılmak istemiyordum,öyle ki elimde olsa saatlerce öyle kalabilirdim. Güzel kokusunu solumak, dokunuşlarında dinlenmek isterdim ancak bir anda bahçeye dalan biri buna engel olmuştu...
"Efendim, gerçekten sizi rahatsız ettiğim için çok üzgünüm ama önemli bir sorunumuz var."
Bu endişeli ses nedeniyle hızla birbirimizden ayrıldık. Ben kendimi geri çekmek üzereyken kolunu boynuma doladı,başımı göğsüne çekti. Kokusu buram buram ciğerlerime akın ederken tebessüm ettim.
"Bir daha asla,sebebi ne olursa olsun bu şekilde gelmeyeceksin. Yoksa cehennemin nasıl bir yer olduğunu sana seve seve gösteririm. Şimdi defol."
Subay'ın korkutucu sesi nedeniyle başımı iyice göğsüne gömdüm. Beni korkutan oydu ama yine ona sığınıyordum,büyük bir tezatın içerisindeydim...
"Peki efendim."
Sesinin tınısından erkek olduğunu düşündüğüm görevli yanımızdan ayrılmış olacak ki Subay yavaşça benden ayrıldı ve gözlerim onun yüzünü buldu.
Birden gözlerinde gördüğüm garip ifadeyi çözmek için kaşlarımı çattım ancak buna izin vermedi,elimden tutup beni hızla oturduğum yerden kaldırdı. Gözlerini eve çevirip "sen içeri geç," dedi. Soru dolu bakışlarımı cevapsız bırakmasına karşın bir şey söylemedim,ondan yavaşça uzaklaşıp gösterdiği gibi eve ilerledim.
Yanından ayrılmadan önce son kez "kendine dikkat et," diyebilmiştim. Bana hafifçe başını salladığında dudaklarım kıvrılmıştı. Ondan ayrılmak istemesem de birkaç adımda eve girmiş,tekrar karışık koridorları geçip ana salona girmiştim.
Onun her zaman oturduğu tekli koltuğa ilerleyip kendimi koltuğa attım. Rahatça derin bir nefes alıp bir süre hiçbir şey yapmadan etrafımı izledim. Onsuz sessizleşen bu eve biraz neşe gerekiyordu. Dudaklarım hızla kıvrıldı.
Gözlerimi kapatıp ukala bir sırıtışla yutkundum. Birazdan yapacağım şey için kendimi hazırladım. Belki biraz boğazım acıyabilirdi ama değerdi. Hafifçe öksürdüm,dudaklarımı ıslattım.
Ve sonra avazım çıktığı kadar bağırdım.
Onu düşleyerek öyle bir bağırmıştım ki,kendi sesim kulağımı tırmalamıştı. Bir süre boğazımdaki ufak sızının geçmesini bekledim. Acı yavaşça yok olmaya başlarken kirpiklerimi araladım.
İşte,yine karşımdaydı.
Gülüşüm hızla bir kıkırtıya dönüşürken bana öldürücü bakışlar atıyordu. Anlaşılan rahatsız edilmek onu sinirlendirmişti ama bu çok da umurumda değildi.
Oturduğum yere iyice kurulup onun bayağı uzayan saçlarına, açık kahverengi gözlerine,hokka burnuna ve biçimli dudaklarına baktım. Oldukça iyi görünüyordu. Üzerine giydiği şık kot pantolon ve gömlek de ona çok yakışmıştı.
"Niye çağırdın beni küçük şeytan?"
Homurdanarak sorduğu şeye burun kıvırdım. Çok huysuz görünüyordu.
"Özledim seni Luke."
Dudağımı büzüştürüp küçük bir çocuk gibi gözlerimi kırpıştırdığımda göz devirdi. Bu hareketle gülüşüm büyümüşti. Yine her zamanki modundaydı.
"Ne garip,ben hiç özlemedim."
Zorlama bir gülümseme ile tam arkasına döneceği esnada yüzümdeki gülüş soldu. Onun kırmızı çizgisi,bendim. Üzülmemi istemiyordu,her ne kadar itiraf etmese de... Bu yüzdendir ki bir anda olduğu yerde durmuştu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Mr. Schizophrenic
FanfictionBir gece ansızın kaldığı akıl hastanesinden firar eden Kim Taehyung,yolda giderken o hastaneden kaçanları öldürmekle görevli olan cani subay Jeon Jungkook ile karşılaşmıştı... tk' 261023