Her sabah uyandığında aynı sözü tekrarlıyordu; Korkmayacağım.
Bir yıl boyunca bu sözün anlamını yıkılmak ve uyum sağlamak arasındaki fark olmuş; sözcük onu madenlerin karanlığında yok olmaktan korumuştu.
Fakat yüzbaşı bunu asla bilmeyecekti.Jisung, kolunu tutan eldivenli eli inceledi.
Eldivenin koyu renkli derisi neredeyse kirli teniyle aynı tondaydı.Boştaki eliyle yırtık pırtık ve kirli tuniğini çıkarıp iç geçirmemek için kendisini tuttu.
Kölelerin ayaklarını sürüyerek geceledikleri ahşap binaya ilerlediklerini işitebiliyordu. Zincir şakırtılarına karışan acı dolu inlemeler gün boyunca söyledikleri şarkılar kadar iç karartıcı bir nakarat oluşturuyordu.
Ara sıra inen kamçının solosu, en büyük suçluları, en yoksul vatandaşları ve en yeni esirleri için bestelediği gaddarlık senfonisine ekleniyordu.Esirlerin bazıları büyü yapmakla suçlanan insanlarken
-büyü krallıktan silindiğinden bunu yapamazlardı aslında-
Bunlar genelde kraliyet ailesi hükümdarlığına karşı hâlâ direnen esirlerdi. Buraya gelen esirlerin sayısı her geçen gün artarken, en son haberleri almak için onları sıkıştırsa ona boş gözlerle bakıyorlardı.Bazı günler belki de toplu katliamlarda ölmenin daha iyi olacağını düşünüyorum, kendim için.
Belki kendisi de ihanete uğrayıp, yakalandığı o gece ölse daha iyiydi.Kolumdan sürükleyen hizmetkâr, onu koridorun sonundan dönüp bir kapı önüne getirdiğinde düşünceleri tamamıyla dağılmıştı.
Fakat yürümeye devam ederken düşünmesi gereken daha fazla konu vardı.
Asılacağı gün sonunda gelmiş miydi?Sonunda diğer tarafın göremediği kırmızı ve altın rengi cam kapılar önünde durdular. Yüzbaşı Lee kapının iki yanında dikilen iki muhafıza çenesiyle işaret edince muhafızlar mızraklarını yere vurarak selamladılar.
Hizmetkâr, Jisung'ın kolunu bıraktığında
Yüzbaşı Lee'nin onu kolundan tutup çekmesi bir olmuştu.
Kolunu daha da fazla, canını acıtacak kadar sıktı.
Evet, ölecekti. Ecel gelip çatmıştı işte.Gıcırtıyla açılan kapıların arkasında bir taht odası göründü. Üzüm salkımı biçiminde, cam bir avize ve tavanın büyük bir kısmını kaplıyor, yanan elmas şekilleri odanın uzak ucundaki pencerelere yansıyordu.
Pencerelerin dışındaki çıplaklıkla kıyaslandığında içerisinin varlığı yüze inen bir tokat hissi uyandırıyordu.
Benim gibi kölelerin emekleriyle elde edilen zenginliğin sonucuydu bu.Yüzbaşı Lee, "Buradan" diye homurdanıp boştaki eliyle beni içeri iterek sonunda onu serbest bıraktı. Tökezleyen Jisung, doğrulurken nasırlı ayakları düz zeminde kaydı. Arkasına bakınca refakatçilerjne altı muhafız daha eklendiğini gördü.
On dört muhafız, bir de Yüzbaşı Lee.
Siyah üniformaların göğüslerine sarı kraliyet armaları işlenmişti. Bunlar kraliyet ailesinin özel muhafızlarıydı; doğdukları günden beri korumak ve öldürmek için eğitilen acımasız, şimşek gibi hızlı Alfalardı.
Başı dönen ve bir anda üzerine büyük bir ağırlık çöken Jisung odaya bakındı.
Şatafatlı, kızılağaçtan bir tahtın üzerinde yakışıklı, genç bir adam oturuyordu. Herkes diz çökerken Jisung'ın kalbi duracak gibi oldu.Dünyadaki tek Sigma karşısında duruyordu.
Yüzbaşı Lee'nin sesi düşüncelerimi tekrardan dağıtmış, sert bir şekilde yutkunmuştum.
"Ekselansları,"
Dedi yerlere kadar eğildikten sonra doğrulup kafasında ki özenle işlenmiş bereyi çıkardı.
Göz kapaklarını örtecek fakat önünü görecek kadar mor uzun saçları çıktı ortaya.
Yüzbaşı Lee'nin yakışıklılığının öyle ahım şahım bir tarafı olmasa da Jisung adamın sert yüz hatlarını ve kızıl kahverengi gözlerini çekici bulmaktan kendini alamadı. Kır içinde ve perişan halde olduğunu iyice fark ederek çenesini yukarı kaldırdı.
Veliaht Prens,
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Catharsis • Minsung | Omegaverse
FanfictionJisung, Suikastçı olarak yetiştirilmiş bir omegayken küçük yaşlarda bir saraya getirilmiş ve orada esir alınmıştı. Minho ise, kraliyet ailesinin her şeyinden sorumlu olan bir Sigmaydı.