taedium vitae, cor ne edito.

2.3K 170 101
                                    

𓃭
zayn. — bordersz.
neyi bildiğimi bilmiyorlar,
ne kadar süre dayanmak zorunda kaldığımı.

Gökyüzü karanlık. Av çantamın kayışlı kulpunu omzumda sabitleyip üç gündür kamp kurduğumuz alana bir göz atıyorum. On sekiz yaşındayım. Göğsüm kesileli iki yıl, resmen Delta olarak sunulmamın üzerinden bir buçuk yıl geçmiş. O zamandan beri de beni eğiten Roshanov Ilya'nın himayesine üç yıllığına verildiğim dönemdeyim. 

Dağlar denize paralel burada. İsmini veyahut yerini bilmiyorum buranın, tek bildiğim askeri helikopterle bir dağın eteğine bırakılmamız. Rota bizzat babam tarafından çizildi ve amacımız da varış noktasına istenilen süre zarfında varabilmek. Bu eğitimin temel amacıysa kurt formundaki vücudumun sınırlarını zorlamak. İlk gün yalnızca ağaç kesmek ve kuru ot toplamakla, gecenin doksan kilometre hızda insanın başını uğuldatan rüzgârına karın altında dayanmakla geçiyor. İkinci gün derme çatma barınağı tamamlıyoruz, kar suyu sistemini ve yanan odunların oluşturduğu taştan ocağı yaparken ellerim soğuktan donmak üzere ama bunun bir önemi yok. Göğsümdeki sargılar son iki yıldan beri yerini koruyor. Bende açtıkları kesik kapanmıyor, sanki içine ne yazdılarsa bedenim onu taşıyamıyor.

Beyaz montun iç astarı kanla kaplandığında duruyorum, Roshanov da kanın kokusunu aldığında kestiği çıraları bir kenara bırakıp beni omzumdan tutuyor. Şu anda üçüncü günün son demlerindeyiz. Biraz daha erzak toplayıp yolumuza devam edeceğiz. "Bırak." diyor tuttuğum baltayı kendi eline alırken. "Üstünü çıkar, halledeceğim." Sonraki süreler soğuk karın göğsümdeki kanı temizlemekte kullanılırken canımı yakmasıyla, hissizliğe ulaşmayan soğuğun etimi daha hassas yapmasından kaynaklı bir türlü dikiş tutmayan yaranın tekrar dikilmesiyle geçiyor. Her gözyaşım sessiz iniltiler ve haykırışlarla dolu. Avucumda sıktığım kar bile erimiyor. Temelde yalnızlığım da öyle. İşini bitirmesini bekliyorum.

Göğsümü bandajlama kısmında Roshanov hiçbir şey yapmadığından ne ara kapandığını bilmediğim gözlerimi açıyorum. "Devam edin." diyorum kısılmış bir sesle. "Canım acımıyor, neden durdunuz?

Dışarıdaki karanlık havaya bakıyor. Yaptığımız çadırın dışına koyduğu meşaleler kar fırtınasını boğukça belli ediyor. O meşalenin gerisi sonsuz bir uzay. Karanlıktan başka hiçbir şeyin olmadığı bu yer suyun altında mı, yoksa yerin dibindeki bir zemheri cehennemde mi belli değil. Bana cevap vermediğinde yüzünü inceliyorum. Runik sembollerle dolu boynu kalın, yüzü simetrik ve sivri bir adam. Saçları kan kırmızısı, teni benimki gibi esmer. Gözlerindeki karanlık parıltı bazen ruhla doluyor. Bazense içi boş küreler. Tekrar bana baktığında yutkunuyorum. Bir anda amcamı ve Min Sergei'yi çok özlüyorum.

Açıktaki yaram soğuktan kavrulurken ve kanlar kristalize bir şekilde donmuşken, "Bu böyle devam edemez." diyor. "Daha ne kadar benliğini kabul etmeyeceksin? Baksana, etin bile birleşmiyor zihninin ayrımından." 

"Kurdum benimle konuşmuyor, Efendim." diyorum ona. "Sen de onu mu bekliyorsun gözü yolda?" diye kızıyor. "O bir hayvan, terbiye etmezsen çok beklersin daha. Ensesinden tutup çekeceksin. Et istiyorsa işini yapacak. Özgürlük istiyorsa hizmet edecek."

"Nasıl yapacağımı bilmiyorum." diye söylüyorum biraz utanarak. Belki bu zamana kadar deneyip de elde edemediğim bir şey olmadığından, belki de kurt doğamın acımasızlığı benim gibi biri için bile fazla olduğundan. "Öğren diye buradayız. Ama önce, söyle bana. Ne düşünüyorsun seni yetiştirenler hakkında?

russian vagabond.Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin