Bir Kaç Gün

485 45 86
                                    

Başlayalım bakalım, umarım beğenirsiniz...

Minho~

Yirmi beş yıllık küçük gözüken, ama dolu dolu geçen hayatımın sıradan bir günündeyim. Cümleler için kısa ve öz derler ya, hayatım için benzerini söyleyebilirim; kısa, ama acı verici. Bazı insanların kaderinde vardır, daha çok küçük yaşlardan onca travma biriktirirler. Kumbara hızla dolduğunda, parayı koruyan kabuğu kırmanın zamanı oldukça öne çekilir; insanlar seni doldururken, hayatının sonunu çektiklerini bilmezler...

Gökyüzü yavaş yavaş kararıyordu, saat beş civarı, hafif yağmur serpiştiriyor. Penceremin önünde ki tekli koltuğa oturmuş, dışarıyı seyrediyordum. Kitap okumuyorum, telefona da bakmıyorum, sadece ben ve düşüncelerim. Havanın boğuculuğundan mı kaynaklı bilmiyorum, ama çok acı vericiydi.

İnsanların her şeyi fazlasıyla bezdiriyordu. Her nefes alışım bile yoruyordu. Ayağa kalksam kendimi yere atıyorum, yataktan çıkmıyorum. Okula asla gitmiyorum. Gözlerimde yorgunluk var, beynimden başlayan, bitmeyen ağrı.

Hayattan fazlasıyla kopmak istiyordum. İntihar mektubumu hazırlıyorum.

Yavaş yavaş beynimin söylediği her şeyi yazıyordum. Ben artık hayatta olmadığımda yakınlarıma ulaşacak, beni belki biraz olsun anlayabileceklerini sağlamak istediğim kelimeleri döküyordum.

Belki okuma ihtiyacı bile duymazlar, tek bir göz yaşı beklemiyorum. Bir beklenti içerisinde de değilim, sadece ne yaşadığımı, hissettiğimi anlatmak için yazıyorum.

Kalemin kurşunu tükendiğinde kalemtıraşı alıp kalemin ucunu açıyordum, bazende derimi. Tekrar sivrildiğinde bacağımda deneyip, kağıda tekrar yazmaya başlıyordum.

Son cümlelere gelmiştim, yazacağım bir şey olup olmadığını kontrol ettiğimde, sonuna geldiğimi anlamıştım. Kağıdı katlayıp masaya koydum, sonra ise dolabımı aralayıp, bir kaç parça kıyafet alıp pijamalarımı çıkarttım, siyah giysilerimi giydim. Kapşonlumun cebine ise kağıt parçasını ve anahtarlarımı koyup evden çıktım.

Şemsiyemi unutmuştum, ama sıkıntı değildi. Arabayla orman tarafına gidecektim, bulunmamak, belki geri dönmemek üzere. Şuan yapmayacaktım belki de, düzgün bir yer bulacaktım.. Asansör zemin katına gelmişti, apartmandan çıkıp arabama bindiğimde çalışmadığını fark ettim. Demek oluyor ki yürüyecektim. Arabadan inip yürümeye başladım. Ara sokağın sonunda orman vardı zaten, şehirden uzak bir yerde yaşıyordum.

Rüzgar oldukça şiddetleniyordu, kapşonlum uçacaktı az kalsın, geciktiğimi fark etmeden fermuarını kapattım, yola devam etmeye çalışıyordum. Sağanakta yanında şiddetleniyordu.

Anlamadığım bir şekilde ince, zayıf bir erkek sesi duymuştum. Onca sesin ve kulaklığımdaki müziğin yanında zor duyuluyordu, ama oldukça netti. Arkamı döndüğümde çöp kutusunun yanında bana doğru bakıyordu, üstüme gelmeye başladığında hareketlerini anlamdıramamıştım. Gözlerinden yavaşça yaşlar süzülüyordu. Fakat elindeki kağıt parçasını gördüğümde anlamıştım ki, okumuştu. Dikkatim elindeki kağıttaydı, o bana yaklaştığında bende ona bir adım yaklaşmıştım. Ağzımdan bir kaç kelime dökülmüştü.

"O kağıda neden bu kadar ağladın küçüğüm, o kadar önemli miyim ben?"

Kulaklığımı indirmiştim. Bu anı beklemiş gibiydi, ağzını araladı.

Piece Of PaperHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin