°2°

308 25 9
                                    

      Dün eve o kadar geç gelmiştim ki Pierre'in aldığım tohumları ekmeyi unutmuştum. Sabah ilk işim kalkar kalkmaz tohumları ekip sulamak olmuştu. Yorulunca kulübemin merdevenlerine oturup bi şeyler atıştırdım. Bünyem alışık değildi böyle şeylere. Koşmaya inanmıyordum ben, ne oldu da sabahın köründe bahçeyi çapalar oldum. Onun dışında kasabada tanışmadığım bir sürü kişi vardı. Hemen dinlenip kasaba halkıyla tanışmaya devam etmem gerekiyordu.
   
     Pierre'nin dükkanının önündeki salonun kapısında bekliyor utangaçlığımın geçmesini bekliyordum. Hadi ama bu kadar zor olmamalıydı.
     
     "Hey yeni çiftçi! Eğer içeri gelmeyeceksen çekil yolumdan! " hızla arkamı dönüp bana seslenen(!) kişiye baktım. Pam.
      
     Yoldan çekilip Pam'in içeri girmesini bekledim. Derince hedef alıp verip kapıyı açtım. Salonun içerisi baya kalabalıktı. İçeri girer girmez bütün gözler beni buldu.
   
      "Ooo sen yeni çiftçi olmalısın. Gel de sana bir içecek ısmarlıyım!" Barın arkasındaki adam bağırarak beni yanına çağırdı. Bar'a doğru yürürken herkese kafa selamı verip sandalyeye oturdum.
     
       "Ben Gus. Buranın barmeni ve sahibiyim. Tekrardan hoşgeldin! " derken önüme koca bi bardak bira koydu.  Gus'ın yanında çalışan Emily ile tanışıp sohbet etmeye başladım.
 
    "Hey bence Shane senden hoşlanmışa benziyor. " dediği şeye götümle güldüm. Kafamı sağa sola sallayıp Shane'e doğru döndüm. Bana kaşlarını çatmış bi şekilde bakıyordu.

      "Hadi ama Emily! Şu an saçmalıyorsun. " biramdan bi yudum aldım. "Benden nefret ediyor gibi bakıyor. " diyerek güldüm.

       Biz Emily ile sohbet ederken bir sürü kişi salona girip çıkmıştı. Saat 19.00'a yaklaşırken tekrardan kapı açıldı ve içeriye tanımadığım iki kişi ve arkalarından dün tanıştığım depresif çocuk girmişti. Hayret! İnsanların arasına çıkabiliyormuş bak sen!
 
     Benim ona baktığımı farketmiş olacak ki bakışları beni bulmuştu. Yakalanmanın verdiği utanç hissiyle gözlerimi kaçırsam da bana güldüğünü görmüştüm. Önümdeki ikinci bira bardağımın dibinde kalan içkiyi kafama dikip Emily'ye başımla selam verip oturduğum yerden kalktım. Salonun yan tarafındaki oyun konsollarının olduğu odaya geçtim.  Sebastian ve sarı saçlı çocuk bilardo oynuyorlardı.
   
    "Selam." dedim ve bilardo masasına ellerimi yasladım. Zaten Sebastian ben bar sandalye sinden kalktığımdan beri bana bakıyordu.
 
    "Ooo selam yeni kız, ben Sam." dedi ve elini uzattı. Uzattığı eli sıkıp "Aden." dedim gülüp baş selamı vererek. Arka koltukta oturan mor saçlı gotik kızla da tanışıp yanına oturdum. Bana saçma sapan macera olaylarından bahsediyordu. Sebastian ve Abigail arasında gözlerim gidip geldi. Çok benziyorlardı tarz olarak. Sevgililer miydi acaba?
 
     Ben düşüncelere dalmışken yanımdaki beden birden heyecanla bağırdı. "Sebby!" diyerek yanımdan kalktı ve koluna girip "Sonra benimle de oynar mısıııın?"diye sordu. Ağzını yaya yaya konuşmasına yüzümü buruşturdum. Sebastianın ve Abigailin birleşen kollarına baktım. Evet sevgililerdi. Ayrıca ne!?!?  Sebby mi? Ciddi misiniz siz?
   
     Gülmemek için serçte bastırdığım dudaklarım acımaya başlamıştı. Yerimden kalkıp kapıya doğru ilerleyecektim ki tanıdık ses beni yerimde durdurdu.

        "Hey çiftçi kız bize katılmaya ne dersin?" dedi ve pis bir şekilde sırıttı. Meydan okurcasına yüzüne baktım.
   
      "Oyun oynamaktan daha önemli işlerim var Sebby. " kinayeli şekilde konuştum. Ben de onun gibi sırıtıyordum. Gülümsemesi birden yüzünde dondu. Yüzü hafifçe kızardı ve sağına döndü.
      
    "Sana herkesin içinde bana böyle seslenmemeni söylemiştim!" dedi sinirle.
Sebastian'ın ona bağırışıyla üzüldü ve gözleri doldu.
     
      Sebastian elindeki bilardo ıstakasını sertçe masaya bırakıp hızlıca çıktı salondan. Omuz silkip ben de arkasından çıktım. Gözlerimi etrafta gezdirdim ve en sonunda salonun çaprazındaki lambanın altında sigara içerken gördüm onu. Yavaşça yanına doğru ilerledim. Yanına doğru geldiğimi ayak seslerimden fark etmiş olacak ki kafasını bana doğru çevirdi. Beni görünce gözlerini devirdi ve sigarasından uzun bir nefes çekti. Yanında durduğumda cebinden sigara pakedini çıkarıp bana uzattı ve "Hayırdır, dalga geçmeye mi geldin?"dedi. Paketten sigara alırken dediği şeye güldüm. Sigarayı ağzıma yerleştirip Sebastian'ın uzattığı çakmakla yaktım.
   
     " Hayır. Sevgilinle olan sorunların beni ilgilendirmiyor."dedim ve dumanı içime çekip üfledim. İnanmıyormuş gibi bana baktı. Yani daha çok 'Benimle taşşak mı geçiyorsun' der gibiydi. "Ne?" dedim böyle bakmasından rahatsız olup.
 
      "Sevgilim mi?"dedi garip bi yüz ifadesiyle. Güldüm ve başımı yasladım. " Dışarıdan öyle gözüküyor. Çok benziyorsunuz. Tarz olarak yani." aptal aptal kendimi açıklamaya çalışıyordum.
     
      "Sadece sıradan üçlü bi arkadaş grubu işte. Bu kasabada takıldığım başka kimse yok." dedi ve dumanı dışarı üfledi. Sırıttım. Dediği şeyler hoşuma gitmişti. Güldüğümü görünce "Hayırdır hoşuna gitti galiba."dedi.
 
      " Yoo neden hoşuma gitsin ki Sebbyy?" dedim ve ona bakarak tatlı tatlı güldüm. Gözlerini devirip "Annem bana böyle seslenir. Bir gün Abigail bunu duydu. O zamandır hep böyle sesleniyor."diye açıklama yaptı.
     
      " Bence t-tatlı."dedim. Ben bile kendimi zor duymuştum. Neden düşünmeden konuşuyordum ki. Ya beni duysaydı?!
       'Duymadım' der gibi baktı bana. Kafamı sağa sola salladım boşver anlamında.
       "Ben artık gideyim. Hâlâ yapacak işlerim var." dedim ve hızlıca sigara izmaritini yere atıp ona bakmadan utançla çiftliğime doğru yürümeye başladım.

Yazar...

Sebastian kafasını direğe yasladı ve sırıttı. İkinci sigarasını yakıp zehri içine çekti ve üfledi.
       "Tatlı, ha?"

Offf çok eğleniyorummm🤭✨

     
   

DEPRESİF/ Stardew Valley SEBASTİAN/Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin