°6°

285 22 10
                                    

Sabah ilk işim kalkıp Robin'i karşılamak olmuştu. Bu kadar erken geleceğini düşünmemiştim cidden. Zaten buraya gelir gelmez Sebastian hakkında sorular sorarak beni utançtan yerin dibine sokmuştu.

Elindeki odunları kümesin yapılacağı yere taşırken sordu. "Sebastian ile iyi anlaşıyorsunuz, değil mi?" utanarak başımı aşağı yukarı salladım. Odunları üst üste dizmeye başlamıştı.

"Hiç sevgilisi olmadı diye biliyorum." dedi ve bana sırıtarak baktı. Hem utanmış hem de şaşırmıştım. Sebastian ile neredeyse aynı yaştaydık ve bu zamana kadar sevgilisi olmamasına şaşırmıştım. Bu konu birden ilgimi çekmişti.

"Gerçekten mi?" diye sordum elimdeki kahveyi ona uzatırken. Başıyla onaylarken elimden kahveyi aldı.

"Sebby genelde ya bilgisayarın başındadır ya da Sam ile takılır." dedi başını onaylamazca sallarken. "Bazen de Abigail bize gelir."

Abigail ismini duyunca göz devirmeden duramamıştım. Yaptığım hareket Robin'in gözünden kaçmamış ve onu güldürmüştü. Kahvesini yudumlayıp bana döndü.

"Bence o konuda endişelenmemelisin. Sebby'nin sana olan bakışlarını gördüm. Herhangi bir arkadaşına baktığı gibi değil." dedi ve kaşlarını aşağı yukarı kaldırarak sırıttı. Şu an şarkı açıp halay çekmemek için zor duruyordum. Ama daha kötüsünü yaptım. Birden heyecanlanarak bağırdım.

"Gerçekten mi!" desibelimi ayarlayamadım ve birden bağırdım. Hadi ama neden bu kadar heyecanlanmıştım ki.

Robin elindeki baltayı sertçe oduna vurup baltayı sabitledi. Dirseğini balta'nın üzerine koyup yan durdu ve bana bakarak sırıttı.

"Evet, evet." dedi başını aşağı yukarı doğru oynatırken. Sonra birden aklına bir şey gelmiş gibi bi yüz ifadesi takındı ve kaşını kaldırıp sordu.

"Hey, elinde hiç ametist var mı?" başımı 'evet' anlamında salladım. Gülerek başıyla çiftliğin çıkışını gösterdi.

"Sebastian ilan panosuna ametist istediğini yazmıştı. Bi haber vereyim dedim." dedi ve gülerek işine devam etti. Ben de hemen kulübeme doğru koşup sandığımdaki eşyaları karıştırmaya başladım. Ametisti'i bulup koşarak çiftlikten çıktım.

Dağ evine girip Sebastian'ın odasına doğru gittim. Kapısının önüne gelince kapıyı elimle tıklatıp "Gelebilir miyim?"diye seslendim. İlk bi kaç saniye ses gelmedi ama dikkatlice dinleyince içeriden adım sesleri duydum.

"Bi dakika." dedi Sebastian ve 2-3 dakika sonra kapı açıldı.

Kapı açıldığında Sebastian'ın elinde havlu vardı ve saçlarını kurutuyordu. Üstündeki t-shirt vücudu ıslak olduğundan üzerine yapışmıştı. Belli ki ben kapıyı çalınca üzerini giymişti. Yutkunup gözlerimi vücudundan yüzüne çıkardım. O da hızlı hareketlerle saçını kurutuyordu. En sonunda havluyu omzuna asıp kapıyı tamamen girmem için açtı.

"Hoşgeldin, çiftçi kız." dedi gözlerini kaçırarak. Utanmış mıydı o?

"Yanlış bir zamanda gelmedim, değil mi?" Gözlerimi vücuduna yapışmış t-shirtten uzak tutmaya çalışıyordum.

Başını sağa sola sallayıp omzundaki havluyu alıp yatağın üzerine attı. "Yeni duştan çıktım." Hâlâ tamamen yüzüme bakmamıştı. Ne zaman geçecekti utanması bunun.

İlerleyip her zamanki yerime oturmuştum. Sebastian da yanımdaki sandalyeye oturdu. Ağzını bıçak açmıyordu. O konuşmayınca ben devreye gireyim dedim. Cebimdeki ametisti'i çıkarıp ona uzattım.

"İlan panosuna yazdığını gördüm. Elimde vardı, getireyim dedim." gözleri mutlulukla açıldı ve gözlerimin içine baktı.

"Ne zamandır bunu arıyorum, çok teşekkür ederim çiftçi kız!" konuşurken elimdeki ametisti'i almak yerine elimi kavramıştı.

DEPRESİF/ Stardew Valley SEBASTİAN/Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin