°5°

233 22 3
                                    

     Birkaç gündür çiftliğimden dışarı çıkmıyordum. Bir kaç gün dediğim, Onbir gün olmuştu. Kendimi sadece çiftliğime vermiştim. Yeterince para biriktirip kümes yaptıracaktım Robin'e. Ve bugün ihtiyacım olan parayı tamamen toplamıştım. Bu onbir gün boyunca bir sürü tohum ekip çiftlik düzeni kurmuştum. Çiftlikteki ağaçları kesip taşları kenara kaldırmıştım. Kümesin yapılacağı yeri de karar verdikten sonra dağ yolundan çıkıp Robin'e doğru yürüdüm.
     
       Daha dün ne kadar Sebastiandan kaçabilirim diye düşünürken şimdi kendi ayaklarımla onun evine gidiyordum. Abigail'in söylediği şeyler dönüp dolaşıyordu aklımda. Birbirlerini seviyorlardı demek ki. Peki bana ne demeli. Sebastian'ın bana olan bütün yaklaşımını yanlış anlamıştım. Ben kafamda çok fazla büyütmüştüm aramızda olan biteni.
    
      Dağ evinin kapısına geldiğimde Sebastian ile karşılaşmanın korkusuyla derin bir nefes alıp kendimi hazırladım. İçeri girer girmez bi karmaşanın içine düştüm.
     
      "Sebastian! Kaç gün oldu, çık artık şu evden!" Robin masasının arkasında oturmuş ve aşağı doğru bağırıyordu. Beni hâlâ fark etmemişti. Bir kapının açılıp kapanma sesi duyuldu ve birkaç saniye sonra Sebastian pijamalarıyla elinde bardağıyla yukarı çıktı. Allah'ım beni yok et!
     
       "İstemiyorum, rahat bırakın beni." dedi ve ayağını sürte sürte yürümeye başladı. Robin başını sağa sola sallarken birden beni fark etti ve seslendi.
     
        "Aa hoşgeldin Aden canım. Yürüyüşe mi çıktın?" Başımla selam verip yavaşça Robin'in masasına doğru İlerledim. Sebastian beni görür görmez şaşkınlıkla yerinde zıpladı ve birden üstüne başına çeki düzen vermeye başladı. Normalde aşşırı tatlı bulacağım bu hareketine tepki vermedim. Çünkü ortada 'birbirlerini seven' iki insan vardı.

     "Çiftçi kız!" diğe bağırdı heyecanla Sebastian. "Merhaba." dedim utançla. Cidden korktuğum başıma gelmişti. Ondan tarafa bakamıyordum bile.
   
     "Nasılsın canım. Seni de kaç gündür dışarıda göremiyorum. Neler yapıyorsun?" merakla sormuştu Robin. Gelmişti beklediğim soru. Daha bunu kendim bile kabul edemezken sana nasıl söyleyebilirim Robin, ha?!
   
     "Biraz çiftliğe odaklanma kararı aldım. Şimdi de o nedenle geldim. Kümes yaptırmak istiyordum." dedim ve Robin'in önünde durdum.
 
     "Ah sizi hiç anlamıyorum. Sebastian da kaç gündür hep içerde. Noluyo size. Aranızda bi şeyler mi oldu?" Robin sakince konuşurken Sebastian içtiği suyu birden püskürttü.
 
     "Anne!" elindeki bardağı sehpanın üstüne bırakıp sağ eliyle alnını okşadı.
 
     "Aman canım ne var sanki? Aden sen de kümes işini dert etme yarın hemen başlarım." kafamı aşağı yukarı sallayıp teşekkür ettim.
     
      Sebastian'ın da benim durumumda olması içimi birazcık da olsa içimi rahatlatmıştı. Yani buraya gelirken Abigail'i burda görmeyi bile bekliyordum doğrusu. Sonuçta geçen gün de burdaydı.
 
     "Aden ben şimdi kümesin planını hazırlamaya başlıyorum. Bitene kadar Sebastian ile oturun isterseniz. Bitince ben seni çağırırım." dedi ve masasının altından kağıtlar çıkarmaya başladı. Yutkunup utançla Sebastian'a baktım. O da ensesini kaşıyarak bana bakıyordu hafif kızarık bi yüzle.
 
      "Olur." dedik ikimizde aynı anda. Yavaş adımlarla Sebastian'a doğru ilerledim. O da odasına giden merdivenlere doğru ilerledi. Sebastian önde ben arkada merdivenlerden inip odaya girdik. Odaya girer girmez ağır bi sigara kokusu geldi burnuma. Sebastian hızla yerdeki kıyafetlerini yerden alıp sakladı arkasına.
 
      "Kusura bakma uzun zamandır odamı toplayacak enerjiyi kendimde bulamıyorum da." dedi eli ile ensesini kaşırken. Kafamı sağa sola sallayıp "Sorun değil." dedim ve geçen buraya geldiğim zaman oturduğum tabureye oturdum. Sıkkınlıkla nefes verdim.
   
     "Benim burda olmam doğru mu?" diye sordum uzunca bi süre kimse konuşmayınca. Sorduğum soruya şaşırmış olacak ki gözlerini büyütüp bana baktı.
 
     "Ne demek doğru mu?"diye sertçe cevapladı. 'Bilmem' der gibi omuz silktim.
   
    " Yani sonuçta geçen Abiga-" birden sözümü kesti. Kaşlarını çatmış sertçe bakıyordu.
   
    "Bana sakın sırf Abigail'in geçen söylediği şeyler yüzünden buraya bir daha gelmediğini söyleme!" sesini yükseltmişti. Tam konuşacakken tekrar sözümü kesti. "Ya da o olay yüzünden çiftlikten hiç çıkmadığını!" Odada dönüp durması bitince karşıma sandalye çekip oturdu. Elini başına yasladı ve alnını sertçe okşadı. Bana böyle bağırması beni sinirlendirmişti. Başka ne yapabilirdim ki!
    
     "Ne yani benden ne bekliyorsun ki! Kız gelip birden birbirinizi sevdiğinizi söyledi. Ne yapsaydım? Sevgilisi olan bi insanın evine gelmeye devam mı etseydim, ha?!" birden bütün dolmuşluğumla bağırıp Sebastianı şaşırtmıştım.
   
     Sebastian başını geri atıp birden gülmeye başlamıştı. Elini saçlarının arasından geçirip sertçe çekti.
   
     "Ne sevmesi ne sevgililiği Aden? Yani sen sırf bu yüzden mi beni bu hâle soktun?" son cümlesini söylerken eliyle odasını gösterdi. Suçu bana atmasına sinirlenip sesimi yükselttim biraz.

      "Ben seni hiç bi hâle sokmadım. Kız birden gelip öyle konuşunca ne yapmamı bekliyorsun. Baya baya gözlerimin içine bakarak birbirinizi sevdiğinizi söyledi-" sinirle ağzıma geleni sayarken tekrardan lafımı kesmişti. Kendimi açıklamama bile izin vermiyordu.

      "Ve sen de buna inandın değil mi?" sinirle gülüp ayağa kalktı. "Şimdi delireceğim." Ellerini başının üstüne koyup odada sinirle volta atıyordu. Sakinleşmeye çalışıyordu ama çok da becerdiği söylenemezdi.
 
     "Nasıl inanmamamı bekliyorsun ki? Sen de ona karşı çıkmadın." Sesimi alçaltıp nazikçe konuştum. Birden bana doğru gelip önümde durdu. Daha demin oturduğu sandalyeyi çekip tam önüme oturdu. Diz kapaklarımız birbirine değiyordu.
 
     "Benim konuşmama fırsat vermeden kaçıp gittin ya çiftçi kız." dedi ve gülümsedi. Bütün siniri bir anda yok olmuştu. Yutkunup ona baktım. Birden yakınlaşmıştık. Çok çabuk yükselip hemen sönmüştük.
     
       Sebastian'ın haklı olduğunu fark ettim. Abigail bana onu söyler söylemez hemen odadan çıkmıştım. Mahçup bir ifade ile ona baktım.
   
      "Sadece o an senden de aynı şeyleri duymak istememiştim." dedim zar zor çıkan sesimle. Masum olan ifadesi birden yarım ağız sırıtışa dönünce söylediğim şeyin farkına vardım. Bazı söylenenlerin geri dönüşü olmuyordu maalesef. Yerimde kırmızıdan mor'a dönen rengimle kalkıp kaçmamak için zor duruyordum.

      "Zaten sana duymak istediğin şeyi salon çıkışında söylemiştim çiftçi kız. Sevgili olmadığımızı yani." dedi ve kollarımı göğsünün üstünde birleştirdi. Hâlâ sırıtarak bakıyordu suratıma.

     "Ama birden çiçek dansında hep birlikte dans ettiğinizden bahsedince doğal olarak öyle düşündüm." dedim toparlamaya çalışarak. Ayrıyetten bu çiçek dansını da bana açıklamasını istediğim için konusunu da açmıştım.
   
       "Ya o konuya gelirsek. Sana dediğim gibi biz üç kişi takılıyoruz. Sam'in sevgilisi olduğu için onunla dans ediyor ve bizim de dans edecek başka kimsemiz olmadığından birlikte dans ediyoruz." bana hesap vermesi o kadar çok hoşuma gitmişti ki utangaçlığım birden gitmiş yerini mutluluğa bırakmıştı.

      "Yani anladığım kadarıyla sen çiçek dansını sevmiyorsun ve Abigail'in zoruyla gidiyorsun." Başını tatlı bir şekilde 'evet' anlamında salladı. Gülüp ona biraz yaklaştım. Şimdi yapacağım şey beni çok utandırsa da yapmam lazımdı. Çocukça diye düşünebilirsiniz ama Abigail'e aşırı kıl olmuştum ve bu yaptığını yanına bırakmazdım. Ayrıyetten Sebastianla dans etme fikri içimi hoş ediyordu.

       "Çiçek dansını sevmediğine üzüldüm. Belki bana eşlik edersin diye düşünmüştüm." dedim üzgün bir rol keserek. "Bu kötü oldu işte."
 
       Söylediğim şeyi idrak edince birden gözleri büyüdü ve hızla yerinde doğrurdu.
 
      "Hayır! Yani evet sevmiyorum ama sana eşlik edebilirim. "eli ayağına dolanmıştı. Elini ensesine atıp okşadı. " Yani seni ilk çiçek dansında yalnız bırakmam ayıp olur, öyle değil mi?" diye sordu. Utançla kafamı aşağı yukarı salladım.

      "Çok mutlu olurum."diye fısıldadım gözlerinin içine bakarken. O da aynı şekilde bana bakıyordu. Sebastian tam ağzını açmış bir şey söyleyecekken kapı birden açıldı ve Robin içeri girdi.
     
       "Aden, kümesin planını bitirdim. Gelip bakabilirsin." bizim  yakın bi şekilde oturduğumuzu görünce yüzünde geniş bir sırıtma oluştu.  "Ah rahatsız etmiyorumdur umarım?" dedi ve kıkırdadı.
     
       Sebastian birden yerinden kalktı ve benden uzaklaştı. İkimiz de kızarmıştık.

      "Anne, hadi ama!" Robin istifini hiç bozmadan "Nolcak canım, olabilir böyle şeyler." dedi ve eliyle ağzını kapatarak güldü.
 
     Daha fazla bu utanç dolu ortamda bulunmak istemediğime karar verip ayağa kalktım. Kapıya doğru ilerlerken Sebastian'a selam verip 'sonra konuşuruz' anlamında el işareti yaptım. Beni başı ile onaylayıp el salladı.
 
      Robin ile kümesin planına bakıp çiftliğe uygunluğunu konuştuk. Robin yarın sabahtan çiftliğe gelip kümesin yerini ayarlayacaktı. Kümes için gereken parayı ve eşyaları Robin'e verdim ve dağ evinden çıktım.

Yazar...

      Aden ve Robin odadan çıkınca kendini direkt yatağa atmıştı Sebastian. Hem utançtan hem de mutluluktan oluşan bi ifade vardı suratında.
    
      "Çiçek dansı, ha?" dedi ve güldü. "Sanırım ilk defa kendi isteğimle gideceğim."





Acilen bunları sevgili yapıp evlendirip çocuk yaptırmam lazım. İstek değil ihtiyaç 🫠🫦✨🥵🥵💅🏻💅🏻
 
 

DEPRESİF/ Stardew Valley SEBASTİAN/Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin