Mutfağa koşarak gittim ve neler olduğuna baktım. David Abim ve Jack kavga ediyordu. Abimi Dragon ve Simon zor tutuyordu. Jack bir şey demiş olacak ki abim sinirlenmişti. ''Ne oluyor?!'' İkisi de birden durup bana baktı. ''Ne oluyorda kavga ediyorsunuz. ''Bu Jack'in buraya tek gelmesinin sebebi neymiş biliyor musu-''
''Eğer tek bir kelime edersen seni parçalarım David.'' Jack, abime bıçak çekmişti. Evet doğru düşündünüz. Bu son damlaydı. ''O bıçağı indir yoksa parçalanacak olan abim değil sen olursun.'' Bu seferde bana bıçakla yaklaşmaya hatta atılmaya başlayınca hemen kendimi dövüşecek duruma aldım.
O karnıma bıçağı saplamaya çalıştığı anda bileğini tuttum ve kolunu ters çevirdim. Arkasına geçip sırtına yasladığım elinden bıçağı aldım ve sırtına hafif bir tekme atarak onu yere düşürdüm. ''Bir dahakine bıçak çıkarttığın kişilere dikkat et. Yoksa o bıçak senin kalbine saplanır.'' Jack ayağa kalktı ve hiçbir şey söylemeden evden çıkıp gitti. Bir an Dylan'ın bakışlarını üzerimde hissetmemle başımı ona çevirdim. Cidden beni izliyordu. ''Hayırdır Dylan. Hayranım mı oldun?'' Başını olumlu anlamda salladı. Sonra ne yaptığını fark edince gözleri açıldı.
Oturma odasına gittiğimde kapı çaldı ve kapıyı açmaya gittim. Kapıyı açtığımda bu sefer benim gözlerim açıldı. ''Sera?'' Sera ben dinlemeyip içeri geçti. ''Şükür ya neredesin sen?'' Dragon ve Sera arkadaş mıydı? Herhalde arkadaş olacaklar ki Sera Dragon'un yanına oturdu. Sera bir anormal gözüküyordu. Yani surat ifadesi ve davranışları değişikti...
* * *
Yemek yedikten sonra David abim film izlemeye başlamıştık. Sera filme odaklanmış gibi gözüküyordu. Herkes filmi pür dikkat izlerken ben filmi sevmemiştim. Ayağa kalktım ve yukarı çıkıp annemlerin odasındaki gizli odanın kapısını boynumdaki zincire takılı anahtarla açtım. İçeri girdim ve etrafa baktım. Oda bulunmamış veya açılamamış olacak ki her şey yerli yerindeydi. Odanın kapısını kapatmadan içerideki bir çekmeceye yürüdüm ve bir çekmeceyi açtım. Bu çekmecede takılar vardı. Hemen altındaki çekmeceyi açtım. Bu sefer mektuplar vardı çekmecede. Mektuplardan birini açtım. Zarfın içinde iki tane kâğıt vardı önce beyaz kâğıttan olanı aldım. Öbür kâğıt sararmıştı. Kâğıdı açıp okumaya başladım;
''Sevgili aşkıma;
Bu gün seni yolda gördüm, bir masada oturmuş bir şeyler yazıyordun. Adını bu gün öğrendim. Roque... Ama hala senin hakkında merak ettiğim bir sürü şey var. Mesela sen İspanyolsun ama burada İngiltere'desin. Neden ki? Ailen yok mu acaba? Aileni mi bırakıp geldin acaba buraya. Hep ispanyayı merak ettim aslında. Belki bir gün senin için giderim İspanya'ya. Karşına çıkıp 'Hola Mi Amor.' (Merhaba aşkım.) derim. Ama bende o cesaret yok ki. Benden biraz uzunsun sanırım ama tamda emin değilim.
Annem her gün bu aşkın çocukça bir aşk olduğunu söylüyor. Oysa ben eminim, bu aşk çok güçlü. Sana her gün bir mektup yazıyorum. Kaç şişe mürekkep kullandım bilmiyorum. Ama söz bir gün mürekkebe gerek kalmayacak. Çünkü sözlerimi yüzüne söyleyeceğim. Bir gün sana kavuşmak dileğiyle...
Malefiz... 8 Mart 1999''
Annem babama çok âşık olmuştu. Acaba burada kaç yaşındaydı? Diğer kâğıdı da açıp okumaya başladım.
''Sevgili siyah kanatlı iyilik meleğim...
Bu gün beni gördün bende seni. Bana bakıyordun sürekli. Sana bakmadığımı düşünmüş olmalısın ki oturduğun yerden hep beni izledin. Sen fark etmesen de bakışıyorduk aslında. Aynı okuldayız ama farklı bölümlerde. Sen edebiyat okuyorsun bense savaş. Abime seni anlattım ve senin haberin olmadan çektiğim bir fotoğrafını gösterdim. Senle beni tanıştırmak istiyor artık. Çünkü onun sevgilisi senin bir arkadaşınmış. Umarım beni aşkından izliyorsundur. Nefretinden değil. Çünkü eğer öyleyse ben buna dayanamam. Herkes senden nefret etse bile seni sevebilmek dileğiyle...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Shiva: Ateşten Taç
ActionNe olursa olsun ailemi bulacaktım ve sonrasında da insanlara onların bana yaptığı haksızlıkları göstererek gücümü gösterecektim... - Alex...