YABANCI DUYGULAR

26 4 4
                                    

Zemheri Ayaz

Şu 24 yıllık hayatımda beklemek yazılmıştı bana. İmkansız olsa da doğumda ölen annemi beklemiştim hep belki gelir diye. Asker olan babamı beklemiştim hep görevlerden dönsün, onunla oynayalım derdim ama bir gün babamı yaralı bir şekilde getirmişlerdi yanıma. Görevlerden döndükten sonra hemen üstünü temizleyip yanıma gelen babamı bu sefer yanıma tozlu, kirli ve kanlı bir şekilde getirmişlerdi. O zaman ki korkuyla Leyla'ya sarılmıştım, tabi o da bana sarılmıştı. O gün anlamıştım, benim bekleyişim diğer insanlardan farklıydı. Benim bekleyişimin sonunda hep ölüm korkusu vardı. 

Yıllarca babam sayamadığım kadar göreve gitmiş ve yine sayamayacağım kadar çok yaralanma geçirmişti. Babam yaralandığında daha önce hiç görmediğim anneme seslenirdim ''Anne, lütfen babama yardım et. Onun canı acıyor.'' Leyla da bu olaylardan etkilenirdi ama babama o kadar hayrandı ki bu hayranlık onu da asker yapma yoluna sokmuştu. Bana ilk asker olmak istediğini söyleyince onunla konuşmamıştım çünkü babama olanların aynısını o da yaşar diye çok korkmuştum. Onunla konuşmadığım zaman o da çok üzülürdü ama yine de benim üstüme gelmezdi. Lakin en sonunda o da dayanamamış bana ''Bana arkanı dönme Zemheri, o güzel sesini benden saklama.'' demişti. Zaten bende dayanamamış onunla barışmıştım sonrası da zaten belliydi. Yine ben birilerini beklemek zorunda kalmıştım.

Küçüklüğümden beri şarkı söylemeyi çok severdim ve sesim de çok güzel olduğu için insanlar beni hep gülümseyerek izlerdi. Sesimi annemden almışım, annemin sesi de çok güzelmiş. İnsanlar beni dinlerken gülümsedikleri için babam bana ''Benim bülbülümün sesi insanlara mutluluk getiriyor, tıpkı benim hayatıma getirdiği gibi der.'' Ben de küçüklüğümden beri sevdiğim işi yapmak için konservatuar okumak istedim ve okudum da ama babam beni ilk başta göndermek istememişti. İstanbul'da ne yaparsın? Ne edersin? diye klasik babalar gibi konuşmuştu. Bir şekilde babamı ikna ettim ve İstanbul'a gittim. 4 yıl boyunca okulumu en iyi şekilde okudum ve derece ile bitirmiştim. 

Tam her şey mükemmel, İstanbul'da çalışacağım derken bir anda babam beni Bitlis'e getirtmişti. Uçaktan indikten hemen sonra öğrendiğim gerçekle sinirlerim bozulduğu için önüme bakmadan yürüdüm. İşte o an herkesin bildiği klasik bir sahne gerçekleşti. Ben bir adama çarptım, suçlu olmama rağmen gittim bir de adama kızmıştım ama yine iyi dayanmıştı ben olsam direk dalardım demiştim. Lakin o adamın buraya yeni atanan, babamın askeri olan Gökbörü olacağını beklememiştim. Şaşkınlıktan kaşlarım çatılınca o da bu durumu yanlış anlayıp ona gıcık olduğumu zannetmişti. O gece bir türlü gözüme uyku girmemişti. Yaptığım hata her seferinde yüzüme tokat gibi çarpmıştı bu yüzden sabah uyandığımda ilk işim ondan özür dilemek olacaktı. 

Sabah askeriyeye geldiğimde babamın yanına uğramadan direk Gökbörü'nün yanına gitmiştim ama bana söylediği şeyler yüzünden kalbindeki yarayı daha çok hançerlemişti. Bana ''Senin annen baban sana nasıl davranılması gerektiğini öğretmediler mi?'' demişti. Bilmese de annesizliğimden vurmuştu beni. Ona kızdığım zaman yüzündeki pişmanlığa an ve an şahit olmuştum ama yumuşamayacaktım. Arkamı dönüp oradan hızlıca uzaklaştım. Üzgün olduğum zaman hep pasta yemek isterdim ama  istediğim pastaneye gidememiştim. Aradan bir kaç saat geçtiğinde Gökbörü yanıma geldi. Elinde en sevdiğim pasta vardı ama bu pastayı sevdiğimi nereden biliyordu anlamamıştım. 

Pastayı elinden almıştım ama yine de onu affetmeyi düşünmüyordum ta ki pastayı açtığım zaman gördüğüm notla gülmeye başlamıştım. Sanırsam siparişi hazırlayan kişi olayı yanlış anlamıştı. O da notu gördüğü zaman utanıp defalarca özür dilemişti ama ilk defa onu gülümserken görmüştüm. Kalbim garip bir şekilde hızlı atınca önüme dönmüştüm. Onu gülümserken görmek sebepsiz yere beni de güldürmüştü. Yüzümde gülümseme ile onu dinlerken, gülümsemem uzun sürmemişti çünkü karşımdaki adamın da benimle aynı acıyı paylaştığını öğrenmiştim. Merak ediyordum ama onun da işi olduğu için hemen yanımdan gitmişti.

Merak duygum beni ele geçirdiği için ertesi gün eğitimden sonra yanlarına gitmiştim. Diğerlerine suyu verdikten sonra Gökbörü'nün yanına gittim. Onunla konuşurken gülmem diğerlerinin fısıldaşmaları ile gülme krizine girmiştim. Normalde başka zaman söylense rahatsız olacağım konuşmalar o an beni gülme krizine sokmuştu. Sanırsam diğerleri duyulmadıklarını zannediyorlardı. Ona kahve içme teklifini sunduğum zaman içimden kabul etmesi için dua ediyordum. Kabul edince mutluluktan havalara uçsam da bunu belli etmemeye çalıştım. Onun bana pasta aldığı ve benim en sevdiğim pastaneye gittiğimizde en sonunda ona annesi ile babasını sormuştum ama keşke sormasaydım. Öğrendiğim gerçekler yüzüme tokat gibi çarparken benim yaşadığım acılarımın onun acılarının yanında bir nokta gibi kaldığını öğrendim.

Onunla konuşurken hep söylediği gerçekleri düşünmekten doğru düzgün dinleyememiştim bile. O da zaten bunu anlamış gibiydi ama beni en çok acıtanda arkamda beni bekleyen bir kişi yok demesi olmuştu. Askeriyeye geldiğimiz zaman içeriye girerken ona seslendim. Artık kendisine dikkat etmesi gerekiyordu çünkü onu bekleyen bir kişisi olmuştu e benim hayatıma yine bekleyeceğim bir kişi daha eklenmişti. Zaten o da dikkat edeceğim demesi beni mutlu etmişti. Normalde babamın yanına uğrardım her geldiğim zaman  ama bu sefer hiç uğramadan direk eve gitmiştim. Kafamın içinde beynimi esir alan gerçekleri hatırladığım zaman böyle bir acıyı yıllarca nasıl kaldırdığını anlamamıştım. Neden kendini insanlardan uzaklaştırmayı seçmişti. Gözlerim dolduğu için en sonunda dayanamamıştım. En sonunda da ağlaya ağlaya uyuyakalmıştım. 

Sabah kalktığım zaman kızarmış gözlerime aldırmadan direk üstümü giyinip askeriyeye doğru yola gitmiştim. Mutlu bir şekilde girdiğim askeriyede gördüğüm görüntü ile birkaç gün boyunca belki de beni bekliyecek endişemin habercisi olmuştu çünkü daha kurulalı 2 gün olan Börü timi göreve gidiyordu. 


GÖKBÖRÜHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin