¹

536 81 145
                                    

Keyifli okumalar :)

Aynanın önünde üstümü düzeltip lavabodan çıkmış, bizimkilerin yanına gitmiştim. Fakültelerimize ayrılmamız gerekiyordu, şanslıyız ki fakültelerimiz yakındı birbirine aralarda görüşebilecektik.

"Jae, heyecan yapma." diyerek saçımı karıştıran Jong ile gülümsemiştim. Beni çok iyi analiz ediyordu. Kaygılarımı, sorunlarımı, düşüncelerimi kolayca anlayabiliyordu.

"Sen de biraz gülümse yaşlı bunak." diyerek takıldığım sırada ellerinin arasındaki saçımı çekmişti. Ben acıyla inlerken Hoon kolundan tutmuş çekmişti.

"Bi' büyümediniz! Kedi köpek gibisiniz ya uğraşamam sizle, hadi Jaeyun git dersine." Sunghoon içimizdeki en normal kişiydi diyebilirdim, gerçi bizim sayemizde onu da kaybetmişti.

"Öptüm Jong, sen de gözlerine sahip çık Hoon." diyerek göz kırpmış, fakülteye dönmüştüm.

"Görüşeceğiz Jaeyun, göstereceğim sana!" duyduğum sesle kahkahamı tutamamıştım. Şu hayatta en sevdiğim şey olabilirdi Jongseong'a bulaşmak.

Cevap vermeden fakülteye girmiş, amfilerin olduğu kata çıkmıştım. Kendi amfimi ararken, göz ucuyla tüm dersliklere bakıyordum. Ciddi anlam da sınıflar çok güzeldi. Sonunda kendi amfimi bulurken içeri girmiştim.

Biraz fazla doluydu, bu kadar beklemesem de ortalarda boş bir yere geçmiştim. Etrafıma göz gezdirirken konuşulanlara kulak kesilmiştim,
ünlü fizikçi, kızların dilinden düşmüyordu.

Kızların fizikten çok adamın fiziğine ve yüzüne baktıklarından adım gibi emindim. Evet bakılmayacak gibi değildi farkındayım ama adamın zekası beni daha çok etkiliyordu.

Ben düşüncelere dalmış önüme bakarken hareketlenme olmuştu. Kafamı çevirdiğim sırada içeri giren bedenle şaşırmıştım.

Lee Heeseung, bizim sınıfın profesörüydü!

Sınıflar çok olduğundan bizim dersliğe girmez diye beklerken, tüm heybetiyle karşımda bize bakıyordu.

"Dersim de, benim dışımda ses duymayacağım, duyarsam sınıfta bırakırım." sert ve otoriter sesi öyle bir işlemişti ki içime nefesimi bile sessizce almaya çalışmıştım.

"Telefonlarınızı dersimin sonunda alacaksınız." diyip masasını göstermişti.
Lisede bile karışmıyorlardı, ne diye telefonları toplayacaktı ki?

Kaşlarımı çatmamla, gözlerimiz kesişmişti. Anında duruşumu düzeltirken bana bakarak kaşlarını kaldırmıştı.

"Bir sorun mu var?" diye sormuştu, gerçi bu sorudan çok 'Sorun' olamaz der gibiydi.

"Hayır yok." derken birkaç saniye daha gözlerimle temasını kesmemiş ardından tekrar sınıfa dönmüştü.

"Derste, yazdıklarımı, anlattıklarımı ben bitirmeden yazmayacaksınız. Sadece beş dakika vereceğim ve ne varsa geçireceksiniz." dalga mı geçiyordu? Bir saat boyunca anlattıklarını beş dakika da nasıl geçirecektik?

"Disiplinsiz öğrenci istemiyorum, ha yapamam diyorsanız kapı orada." demiş kapıyı göstermişti.

"Tabi o kapıdan çıkmaya cesaretiniz varsa." sıkıysa çıkın der gibiydi.

"Güzel," demiş kafasını sallamıştı.
"Derse de beş dakika önce geleceksiniz. Geç geleni sınıfa almam, notunada sıfırı girerim." kahretsin bu adam bu yılı bize zehir edecekti.

"Kafanızı eğik, gözlerinizi boş görürsem bir hafta boyunca yok yazdırırım hepinizi. Bir kişi bile yapsa hepiniz yok yazılırsınız. Anlaşıldı mı? Bu küçük isteklerimi yapacağınıza eminim yanlış mıyım?" demiş sınıfa bakmıştı. Gözlerini tüm sınıfta gezdirirken gözlerimiz kısa da olsa birbirine değmişti. Ve bedenim tir tir titriyordu.

𝗣𝗵𝘆𝘀𝗶𝗰𝗶𝘀𝘁 | 𝗛𝗲𝗲𝗷𝗮𝗸𝗲 ✔Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin