Ülkemizde nice Kemaller vardı.
İyi, kötü, hain...
Bir de Mustafa Kemaller vardı ki..
İşte onu anlatmaya;
ne kelimeler yeterdi
ne de lisanlar.
3. Bölüm
Zaman sadece beş harften oluşan bir kelime olmasına rağmen tüm dünyayı, tüm evreni, tüm saatleri, tüm dakikaları, tüm saniyeleri kaplıyordu. Hayatım boyunca ilk defa zamanın geriye gitmesini diledim, deli gibi, tüm kalbimle.
Ben diledim ama olmadı, olmayacaktı. Zamanı geriye döndüremediğim gibi okulun içerisine girip Göktuğ'u kurtaramadım. Tam kapının önüne gelmiştim ki bir çift kol belime dolanarak bana engel oldu. Tüm bedenimi bir ateş sardı... yaktı, yaktı, yaktı.
Üzerimdeki kolların kime ait olduğunu ve ne yapmaya çalıştığını elbette biliyordum. Koşmaya başladığımdan beri peşimden gelmiş, bana yetişmiş, içeri girmemi engellemişti.
"Bırak beni!" diye çıkıştım karnıma dolanan ellerini bedenimden çekmeye çalışırken. Bütün vücudum bana dokunmasıyla titremeye başlarken içime uğursuz bir sıcaklık yayıldı. Kriz geçiyor gibi çırpınmaya başladım. Bana dokunulmasını gerçekten sevmiyordum. Tıpkı şimdi olduğu gibi bedenimi sarsılmaz bir güç ele geçirmiş ve benliğimi tüketiyormuş gibi hissediyordum. Midem de yakıcı bir sancı başlamış, mide asidim boğazıma yükselmişti ve her an kusabilirdim.
Vücudumun verdiği tepkilerin nedenini bilmiyor, asla anlayamıyordum ama gerçekten bana dokunulmasını sevmiyordum. Üstelik bir yabancı tarafından...
"Bırak beni, lütfen!" Konuşurken dudaklarım titremeye devam ediyor, dişlerim ayazda kalmışcasına titreyerek birbirine çarpıyordu. Yüzünü yanağıma yaklaştırdında mide bulantım daha da arttığı için yüzümü buruşturdum. "Çek ellerini, yoksa kusacağım!"
"Kus!" dedi Kürşad, kısa bir süre sonra sessizliğini bozarak. Sesi kusmayacağımdan, beni bırakması için ona blöf yaptığımdan emin gibiydi. "Bıraktığım an içeriye-" sözünü bitiremeden elimi ağzıma götürüp öğürdüm, şaka yaptığımı sanıyorsa gerçekten büyük yanılıyordu. Karnıma baskı yapan ellerinin sıcaklığı katlanılmazdı. Ve öyle de oldu , daha fazla dayanamayarak başımı eğdim ve ayaklarımın dibine kustum. Ağız dolusu değildi belki çok azdı ama kustum işte.
Kürşad kısık bir küfür savurup benden uzaklaştığında ona kötü kötü baktım. "Sana söylemiştim, bana dokunulmasını sevmiyorum!" Ağzımdaki kötü tat yüzünden yüzümü buruşturdum ve hala titreyen ellerimi karnıma götürerek ovuşturdum. Sakinleşmem biraz zaman alacaktı.
"Sana dokunduğumda benden iğrendin ve kustun?" diyerek konuştuğunda sesine hayal kırıklığı hakimdi. Bundan hiç hoşlanmadığı belliydi. Ne düşünmüştü ki , ondan etkileneceğimi falan mı? Flörtöz bir kadın değildim, aksine kolay kolay kimseden etkilenmez, hoşlanmaz, aşık olmazdım. Aslan bu olayın dışındaydı. O bütün duvarlarımı yıkmış , inatla inkar ettiğim ilk görüşte aşka inandırmıştı beni, nasıl yapmıştı bende hala bilmiyordum.
Kürşad'ın şaşkınlığından faydalanarak içeri girmek istediğimde içeriden iki askerin çıktığını görerek durmak zorunda kaldım. Yüzlerindeki tedirgin ifade iyice telaşlanmama neden olurken içeri girmek için bir adım attım fakat Kürşad önüme geçerek yine beni engelledi. Bu sefer dokunmamıştı ama kapının önünü kapatmıştı. "Çocuğu ben bulup geleceğim, başka kimse içeriye girmeyecek!" Kürşad beni göstererek askerlere doğru konuştuğunda sarışın olan yüzüne yerleştirdiği sert ifadesiyle Kürşad'a baktı. Hepsi bu kadar sert olmak zorunda mıydı? "Komutanım depoyu kontrol ettik, cephaneyi dışarıya çıkartamıyoruz."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Pamuk Öğretmen
Teen Fiction"Pamuk, bir şey mi oldu? İstanbul da olduğunu bilmiyordum." dediğinde ellerimle oynamaya başladım. Onu beklemiştim beklemesine ama şimdi ne söyleyecektim. "Şey.." ilk başta bocalasamda aklıma gelen ve Kürşad'ın şaşkınlıkla kaskatı kesilmesini sağla...