İşkence

89 4 0
                                    

* Ben bölümü Evanescence- Going Under ve Evanescence- Everybody's Fool ile yazdım. Siz de böyle dinleyebilirsiniz.

Multimedya Mikeal ve Bayan Jones

İyi Okumalaaaar!


Hayal kurmak... Güzel bir şeydir aslında. Bu zamana kadar sayısı belirsiz hayaller kurdum. Yeni dünyalar inşa ettim kendime, arkadaşlarıma. Ama biliyordum ki onlar gerçekleşmeyecekti. Bunu bildiğim için hayallerime ters düşen bir olayla yüz yüze gelince üzülmezdim. Ama bu sefer emindim. Gerçekleşecekti bizim hayalimiz. Olmadı, gerçekleşmedi. Bu bize Tanrı'nın bizi unuttuğuna dair bir diğer işaretti. Hiç bir zaman mutlu olamayacağımıza dair bir diğer işaret...

Uyandığımda daha önce hiç görmediğim bir odadaydım. Kafamda öyle bir ağrı vardı ki... Sanki kafamda koca bir fil sürüsü tepişiyordu. Kafamı kaldırmaya çalıştığımda bu ağrı baş gösterince kendimi geri bıraktım. Gözlerimi bir kaç kere kırpıştırıp tepemde sallanan beyaz ışık yüzünden gözlerimi bir kaç kere kırpıştırıp kafamı kaldırmayı denedim. Bir kaç başarısız denemeden sonra kafamı kaldırıp gözlerimi kısarak etrafıma bakındım. Boyası çıkmış boş duvarlar, sallanan bir lamba basit bir tahta masa ve yerde belli belirsiz bulunan cisimlerden başka bir şey yoktu ortada. O cisimler neydi, kimdi onlar? arkadaşlarım mıydı yoksa. Onlar olup olmadığını öğrenmek için gözlerimi daha çok kısıp öne doğru eğildim. Uzun çabalardan sonra bana en yakın yerde yatan sert mizaçlı birini gördüm. Bu Thomas'tı. Nerde görsem tanırım onu, bu kişi O'ydu. Benim Thomas'ım...

'' Thomas!''

'' Thomas!'' Beni duymuyordu. Cevap vermiyordu bana. Hala uyanmamışlardı. Belki de ölmüşlerdi. Aman Tanrım! Lütfen böyle bir şey olmasın. Düşüncesi bile beni binlerce aç köpeğin arasında yalnız bırakılmış gibi hissettiriyordu. Çaresizlikle etrafıma bakındım. Başka canlı belirtisi etrafta yoktu. Etrafa bakan gözlerimi üzerime ve yattığım yere çevirdim. Siyah, koltuk tarzında bir yerde yatıyordum. El ve ayak bileklerim, baldırlarım ve gövdem deri kayışlarla koltuğa bağlıydı ve benim hareket etmemi engelliyordu. Ne yapacağımı bilmez bir halde etrafıma bir kere daha baktım. Gözlerim arkadaşlarıma değince onların bu hallerine ağzımdan bir hıçkırık kaçtı. Sesli bir hıçkırık. Bayan Jones, Mikeal ve diğerlerini buraya getirecek gürültüde bir hıçkırık...

Hıçkırığımın ardından saniyeler içerisinde sanki bu ufak sesi beklermişcesine içeri girdiler. Korkuyla doğrulduğum yere geri yattım. Bayan Jones eskisinden farklıydı. Sarı saçlarını her zaman sıkı bir topuzla bağlayan kadın bu sefer saçlarını açmış, omuzlarının aşağısına dökülmesini sağlamıştı. Her zaman ki o uzun eteği yerine bacaklarını saran açık renk bir kot pantolon açık renk dökümlü bir gömlek giymişti. Odanın karanlık bölümünde kapı diye tahmin ettiğim yerden o hep korktuğumuz topuk sesiyle bir melekmişcesine buraya doğru geliyordu. Ama lanet olsun ki melek değildi. şeytanın ta kendisiydi o. Haince gülüyordu. Arkasında ki Mikeal'da aynı şekilde. Diğer yanında gelen adamların yüzlerini görememiştim çünkü kar maskeleri vardı yüzlerinde. Ne hızlı ne yavaş bir hızda yürüyerek bize doğru yaklaşıyorlardı. Ben hepsinin yanıma geleceğini tahmin ediyordum ki yanılmışım. Kar maskeli dört kişi arkadaşlarımın yanına gidip başlarında dikildiler. Bayan Jones ve Mikeal ise yanıma geldi. Bayan Jones o bakımlı tırnaklarıyla saç örgümü tutup çekti. Anında hissettiğim o yoğun acıyla çığlık attım.

'' Seni küçük sıçan! Nankör! Sizi bu yaşınıza kadar baktım bana böyle mi karşılık veriyorsu-''

'' Biz senin kölen değiliz tamam mı? Senin bu dediğine bakmak denmez! Bize işkence yapıyorsun. Kurtulmak istiyoruz senden. Bırak bizi!'' deyince yüzündeki o afallama ile böyle bir çıkış beklemediğini anlamıştım. Teresa 1, Jones 0!

Mahşer'in Dört AtlısıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin